Ramazan Bayramı, yaşanan her güzellik gibi çabucak geçip gitti. İstanbul'da erguvan bayramı devam etmekte. Erguvanlar çifte bayram sevinci yaşattı içinde bulunduğumuz vakitlerde.
Her ağacın altında yeniden hayret, sonsuz şükür, sonsuz aşk ve tefekkürü yaşamaktayız. El Müzeyyin; süslendiren, ziynetlendiren; El-Musavvir; en güzel surette yaratan, en güzel şekli veren esmalarının tecellisini erguvan gölgesinde yaşamak müthiş.
Erguvan bir ağaçtan çok ötedir. Erguvan moru, Bizans imparatorlarının kıyafetlerinde kullanılan bir renktir. İmparatorların lahitleri de erguvan rengi olan ve çok zor bulunan bir mermer türü olan “Porfir” mermeridir. Doğal yollarla üretilen en zor renk olduğu için, bir zenginlik ve güç belirtisidir. Roma imparatorluğunda, imparator dışında hiç kimse mor pelerin takamaz.
Fatih Sultan Mehmet'in İstanbul'u fethi ile şehir yeni bir kimliğe bürünse de erguvan Osmanlı’da da önemli bir ağaç olmaya devam etmiştir.
Erguvanın güçlü dalları baston yapımında kullanılırken, mor, eflatun, pembe arası özgün bir renge sahip olan erguvan çiçeklerinin eski İstanbul mutfağında salatalara renk ve tat kattığı, reçellerinin, şerbetlerinin yapıldığı bilinmektedir.
İstanbul bu Ramazan Bayramı'nda ziynetini kuşanıp bayramı karşıladı. Bir kaç yıl öncesine kadar sadece Boğaz turu yaparak erguvan seyri yapmak mümkünken bugün park, bahçe, sahillerde hemen her güzergâhta erguvan neşesini yaşamak mümkün, yeter ki çevremizin farkında olalım.
Ahmet Hamdi Tanpınar, "Bu topraklarda gülden sonra bayramı yapılacak bir çiçek varsa o da erguvandır" demişti. Eskiden "Erguvan Bayramı"yla bahar karşılanırdı. Kendi dünyamda Nisan Mayıs ayı boyunca her gün erguvan bayramı. Erguvana dokunduğum anda gönlümdeki kış dallarında tomurcuklar açıp, umutlar yeşeriyor. Yorgun savaşçılar başta olmak üzere herkesi gölgesinde huzura ve neşeye davet ediyor erguvanlar. Kaçırmayalım...