Unvanlar YÖK`ün belirlediği kriterleri yerine getirerek puanlarını tamamlayan, 'basılı eser-kitap, çok iyi derecede yabancı dilde konuşma/yazma istemeyen' bir yapıdır.

Ancak, 2007 yılından sonra, bazı paralel örgütlerin ve ülkücülerin yabancı dil sorularını çalması ve dağıtması ile 'yabancı dili' 'kanunsuz olarak', 'çalma ile' geçen herkes, jürileri de ayarlanarak, çok hızlı bir şekilde Doç. yapılmış ve çoğu şimdi Prof. olmuştur.

2007-2015 arasında, liyakatsız-üretimsiz-yabancı dil bilgisi olmayan, jürileri ayarlanan 5000`e yakın akademisyenin Doç. ve Prof. olduğu söylenmektedir.

Darbe teşebbüsü sonrası, bu konuda açılan soruşturmalar tamamlanmamış ve üniversiteler, akademik camia yara almıştır.

Şu anda, 'hırsız,ama unvanlı akademisyenler' aramızda gezmekte, idari kadrolarda liyakat sahibi akademisyenlere -özellikle Dr.Öğr.Ü y.- sorunlar yaratmaktadır.

Mart 2019`da yapılan seçimlerde, AK Parti`nin oy kaybının temelinde 'liyakatlı, üreten akademisyenler olan Y.Doç.`lerin' arkasında durmaması, yanlış yapanların cezalandırılmasına gidilmemesi de vardır...

Sn.Cumhurbaşkanı 7100 sy.yasa ile, eski Y.Doç.lerin, bir kereye mahsus yabancı dilden muaf tutarak, bilim/sanat çalışmaları ve yılları ile değerlendirilerek Doç.olmasını planlamış, böylece yanlış yola sapmayan-vatan sevgisi dolu, üreten 35.000 Y.Doç.`in mağduriyetini kaldırmak istemiş, ancak akademide bulunan 'liyakatlı olmayan, yukarda yazdığımız şekilde unvan alan güçler', yeniden devreye girerek Sn.Cumhurbaşkanımızı ikna etmişler ve akademik barışı engellemişlerdir.

Oysa Yrd. Doç., doğrudan öğretim üyesiydi ve Dr.`sı olan kişilerin alabildiği bir unvandı.

Ü lkemizde bu unvanın dış ülkelerde karşılığı ise Asst. Prof. idi.

Doç. ismi kaldırılan Dr.Öğretim Ü yesi tamamen uydurma bir isimdir Prof. Öğretim Ü yesi, Doç. Öğretim Ü yesi olmayacağı gibi!..7100 sy.yasa. birçok maddesinde olduğu gibi, 2547 ile çelişmiştir.

Çünkü, 'Öğretim Ü yesi' sınıfı: 'Dr.Öğr.Ü yesi, Doç. ve Prof. oluşmaktadır.'

Belli alanlarda, yani yabancı ülkelerle bağlantılı alanlarda, 'yabancı dil ve bir baraj puanı' mutlaka olmalıdır.

Ancak, yapılan dil sınavındaki problem İngilizlerin bile unuttuğu, filoloji mezunlarını ilgilendiren, mesleki İngilizce ve konuşulan İngilizce yerine, 'İngiliz Dil Bilimi ve Grameri' esaslı olmasıdır.Türk akademisyeni 30.000 kelimelik sözlükler ezberlemeye çalışan ve kendi alanını çalışmayı/araştırmayı öteleyen ama, yine de konuşamayan/yazamayan v.b. unvanlı akademisyenler topluluğuna dönmüştür..

Oysa, akademisyeni ilgilendiren bir sınavın yabancı dildeki literatürü takip edebilme, akademik bir metini Türkçe`ye çevirebilme, alanda hizmet edebilme, akademik bir konuyu sözlü olarak sunabilme becerilerini ölçmesi yeterlidir.

Bir dil bir insandır, ama ülkemiz 'yabancı dil öğretimini' bir türlü becerememiştir.

Ü niversiteyi kazanan öğrencilerin, bir yıl 'Dil Hazırlık Sınıfı' okumaları, bunun en büyük delilidir.

Özellikle Sosyal Bilim alanlarında Güzel Sanatlar, Müzik, Spor v.b. yabancı dil bilgisinin, diğer alanlarla 'bir tutulması' da yanlıştır.

SONUÇ:

Sosyal/İnsan ve Toplum Bilimler alanları için alan bilgisi-yetenek ön planda olup, yabancı dil tali durumdadır. Sınav, mutlaka ayrı bir şekilde yapılmalıdır.

Şimdi ki, 'yabancı dil imtihanı/Ü DS/YDS' kesinlikle akademisyenlerin yabancı dil bilgisini ölçmüyor.

Ü DS/YDS`den 70-90 alan akademisyenin, mesela İngilizce makale-bildiri yazamaması, bir İngilizce bildiriyi elindeki metne bakmadan okuyamaması, sorularda, 'ben şöyle demiştim' deyip 'o paragrafı metinden okuması', ulusal sempozyumda sunduğu bildirinin başlığını değiştirerek yabancı bir ülkede sunması' utandırıyor.

'Yabancı dili' geçen bazı öğretim üyelerinin, Yüksek Lisans/Dr./Sy. öğrencilerine 'çeviri yaptırıp' sempozyumlarda okunması, dergilerde kendi ismiyle yayımlaması v.b. unvanı ne olursa olsun akademisyene olan güveni kaybettiriyor.

Bir çalışmada şöyle bir sonuççıkmış 'Öğretim üyeleri başarılı olsalar bile 'yabancı dilde makale yazamadıklarını' ve 'profesyonel çeviri yardımı aldıklarını' ifade etmektedirler. Bu sonuçmevcut 'dil sınavının değişmesi' gerektiğini ortaya koymakla birlikte, yabancı dil öğretimi konusunda sorunlar yaşayan ülkemizde, sadece 'yabancı dil seviyesini ölçmeye' değil, akademisyenlere 'yabancı dilin öğretilmesine de odaklanılması' gerektiğini göstermektedir. Sadece tercümeye yönelik bir sınav yapılabileceğini, 'yabancı dili bilme zorunluluğunun' ortadan kaldırılıp, 'literatürü takip edilebilmeye dönük bir sınav' yapılabileceğini savunmaktadır.

Kriterler sağlıklı, alana odaklı olmalı, akademisyen kriterleri sağlarken 'yabancı dili' öğrenmelidir... Bakın 'öğrenme' diyoruz, 'eğitme/eğitim' demiyoruz;

Bu fark hala anlaşılamadı!..