Aile tarihi insanlık tarihi kadar eskidir. İnsanoğlu aile tarihiyle başlar. İlk insan ve ilk peygamber Hz. Adem atamızdan günümüze kadar insanlığın gelişi aile yoluyla olmuştur. Bugün olduğu gibi tarihin çeşitli dönemlerinde sapık ve sapkın ilişkiler aileyi bitirme aşamasına getirdiği süreçte ilahi ikaz gelmiştir. Buna en tipik örnek Lut kavminin (Lutilik)  sapkınlıklarıdır. Aile bozulduğunda otomatik olarak ahlak ve hatta adalet bozulur.
Ailenin yozlaşması!
Aile ortamı bireyin topluma uyum sağlaması için sosyal bir ortamdır. Yine aile psikolojik açıdan bireyi rahatlatacak bir ortam olduğu gibi ideallerin gerçekleştirilmesi açısından felsefi bir düşünce ortamı olarak da karşıma çıkmaktadır. Bireylerin olumlu davranış özelliklerini kazandığı ve geliştirdiği aile çevresi, zaman zaman olumsuz bazı yaşantıların örseleyici sonuçlarının da ortaya çıktığı bir ortama da dönüşebilir.
Ailemizi yozlaştıran sayısız faktörlerin yanında günümüzde bu yapıyı tehdit eden en önemli tehlike insanların maneviyatlarının zayıflaması ve aşırı dünyevileşmesidir. Bugün tartışılan 'İstanbul Sözleşmesi' adı altında aslında Batı`nın bir projesi olan ve Avrupa Birliği müktesebatı çerçevesinde değişiklik yapılması ailenin yozlaşmasına zemin hazırlamaktadır. Bugün Ak Parti döneminde dindar ve muhafazakâr insanlar çok daha fazla rahata kavuştular. Seküler oldular. Daha fazla dünyevi oldular. İslam tasavvufunda öğretilen, 'Dünyanın içine gir ama, dünya senin içine girmesin' düsturuna bir tarafa atarak adeta dünya onların içine değil de onlar dünyanın tamamen içine girerek dünyevileştiler.
Çok sayıda imam hatip ortaokulu, lisesi, ilahiyat fakültesi ve hatta Kur`an kursları açıldı. Ancak o nispette halkın İslam`a bağlılığı artacağı yerde uzaklaştı. Günlük yaşantıda sadelik, yalınlık ve mütevaziliğinin yerini gösteriş, debdebe, şatafat  ve hasılı aşırı dünyevileşme aldı. Dünyaya daldıkça dini unuttular. Müslümanlar seküler olunca gösterişli evler, güzel bahçeler ve lüks arabalar aldılar ama kitap almadılar. Alsalar da okumadılar. Okumayınca da İslâma aykırı durumlar ortaya çıktı. Bugün dindarlar arasında boşanma çok fazlalaştı. Neredeyse evlenen on kişiden beşi yani yarısı boşanıyor. Nedeni meseleye tamamen dünyevi çerçevesinden bakılıyor. İslam ve Müslümanlık tam olarak bilinmiyor ve öğrenilmiyor. Peygamberimiz doğru ve düzgün tanınmıyor. Onun mücadelesi bilinmiyor. Kur`ân bilinmiyor. Kur`an ve hadisler layık-ı veçhile okunmuyor. Böyle olunca da tamamen dünyevî bir hayat sürülüyor. Telefonlarla, internetle sabahlara kadar çet yapılıyor. Hayatları böyle geçiyor. Bunun için tekrar okumaya dönmeleri lâzım diye düşünüyorum.
Kadın ve erkek rolleri!
Kadın erkek rollerinin değiştiği bugünkü çarpık ilişki özerkliği sınırlandıran sağlıksız bir ilişkidir. Her çocuk babasını olumlu anlamda güçlü biri olarak görme ve o şekilde özdeşim yapma gereksinimi içindedir. Oysa şiddet uygulayan baba, çocuğun dünyasında güven ve sevgi kaynağı değil korku kaynağı, öfke kaynağı, tutarsız ve güvenilmez biri haline gelir. Anneye destek olan değil, onu aşağılayan hor gören biridir. Çocuk için bir diğer güçlük, şefkat ve merhametten uzak ve hatta bakımını üstlenmeyen bir anne imgesi çocuğu tamamen nefret ve korku duyan ve topluma uyum sağlamayan bir birey yetiştirir.
Kadının ve erkeğin kimlik ve kişiliğine uymayan tutum ve davranışları erkek ve kadının  doğrudan kendi egemenliğine yöneltilmiş bir tehdit olarak algılamakta, bundan ötürü aile içinde birbirine yönelik psikolojik ve fiziksel şiddet ortamı doğmaktadır. Toplumsal süreçaçısından sosyal, ekonomik, kültürel ve psikolojik anlamda şiddete karşı donanımlı olmayan kadın ve erkek, şiddeti olağanlaştırarak aile yaşamını sürdürmektedir.
Aile içinde şiddete maruz kalan çocukların çoğu büyüdüklerinde şiddet uygulayan eşlere ya da anne babalara dönüşmeseler de, şiddet uygulayan yetişkinlerin büyük bölümünde çocuklukta aile içi şiddete maruz kalma öyküsü saptandığı söylenebilir. Kuşaktan kuşağa aktarılan her zaman basitçe şiddetin kendisi değil, bu durumu çevreleyen duygusal atmosferdir.
Öfke ve korku!
İçselleştirilen öfke, korku ve çökkünlük duyguları kişinin tutum ve davranışlarını yaşam boyu etkileyebilmektedir. Dolayısıyla yetişkinlerin hem kendilerinin hem de çocuklarının olumsuz duygularının ifadesinde arabulucu rolü oynamaları gerekmektedir. Yetişkinlerin olumsuz duygularla hareket etmeleri çocuklarının öz kontrol becerilerini geliştirmelerine engel olmakta, bunun sonucu olarak çocukla yetişkin arasındaki ilişkiler bozulmakta ya da çocuğun öfkesini bastırması söz konusu olmaktadır. Bastırılmış öfke de endişe ve mutsuzluğa yol açmaktadır.
Çocukların duygularına duyarlı olmak ve iyi bir duygu yöneticisi olmak için yetişkinler empatik dinlemeye sahip olmalı, çocukların duygularını isimlendirmelerine yardım etmeli, problemin çözümüne yönelik kabul edilen ve edilmeyen davranışları belirlemelidirler. Anne babaların çocuklarının hangi davranışlarının kabul edilebilir hangilerinin edilemez olduğunu belirtmeleridir. Böylece anne-baba-çocuk ilişkisinde ortaya çıkan sorunların önlenmesi ve çözümlenmesi daha gerçekçi yollarla yapılmış olacaktır. Bireyin doğru ve düzgün eğitim için ebeveynlerin doğru ve düzgün davranışı ortaya koymaları gerekir. 
İçyolculuğu gerçekleştirmek!
Anne babaların gerek birbirleriyle gerekse çocuklarıyla olan iletişimlerinde en azından temel iletişim becerilerini kullanmayı öğrenerek, öfke duygusuyla ve saldırgan davranışlarla baş edebilmeyi öğrenmeleri gerekmektedir. Bütün bu becerilerin öğretilmesi için örgün ve yaygın eğitim kurumlarında öfke duygusunu sağlıklı yollarla ifade etme becerilerinin kazandırılmasına yönelik eğitimlere yer verilmelidir. Bu nedenle yetişkinlerin davranışta bulunurken, her an bir çocuğa model oldukları bilinciyle  hareket etmeleri gerekmektedir. Mümkün olduğu kadar bireyi bilinçlendirici eğitimi güçlendirmek gerekir.
Çözüm imam hatip liselerinin, ilahiyat fakültelerinin, camilerin, vakıfların, derneklerin ve tarikatların sayısını arttırmakta değil. Nerede ve hangi çatı altında olursa olsun insanî ve ruhanî eğitimin verilmelidir. Yoksa bu kadar sayısal çoğalmaya rağmen insan kalitesinin düşmesi nasıl izah edilir? Kalite dikey bir süreçle yakalanır, yatayda ise tezahür eder. İnsanın ruhani eğitimi ihmal edilirse günlük yaşantısında bozulma başlar. Çünkü kendi içyolculuğunu tamamlamamış bireylerin toplumu dönüştürmesi mümkün değildir.