Prof. Dr. Süleyman Doğan, Yıldız Teknik Ü niversitesi Öğretim Ü yesi
Suat Gün, Gazeteci/Yazar 

Rusya ile Ukrayna arasında devam eden savaş, Rus Yazar Lev Tolstoy`un 1869 yılında kaleme aldığı 'Harb ve Sulh' (Savaş ve Barış) isimli roman insanın aklına geliyor. Birçok yazar  'Savaş ve Barış'  adlı eseri 'Dünyanın en büyük romanı' olarak nitelendirmiş ve böyle bir romanın tekrar yazılamayacağını öne sürmüşlerdir. 1805-1813 yıllarında Napolyon Savaşları da denen Rus-Fransız savaşlarını konu alan bu eserde beş yüze yakın kişi bulunmaktadır. Tolstoy, bu romanında, Rusya`daki birçok kesimden insanın hayatını ve geleneklerini ortaya koymaktadır. Savaş ve Barış, Napolyon döneminde gecen Rusya ve Fransa arasındaki çekişmeli savaşı anlatmasının yanında saray hayatı ve saray insanlarının bulundukları konumlardan nasıl değişikliğe uğradığı da anlatılmaktadır. Savaş, Rusya ile Fransa arasındaki bitmek bilmeyen vahşet barış ise kişiler arasında yaşanan aşklardır. Şimdi Rusya ile Ukrayna arasındaki savaşlar hangi aşkları ortaya çıkartıyor bilinmez. Görünen bir şey var ki,  bu savaşın uzun süreceği devam edeceğidir. 

Rusya ile Ukrayna arasında savaş tüm hızıyla devam ederken gelecekte bölgenin yeni sınırları çizilmeye gebe görünüyor. Rusya`nın Ukrayna`ya saldırının biraz geresine gidersek, 2014 yılında Rusya`nın Kırım`ı ilhak etmesiyle başlayan Rusya Ukrayna krizi, Rusya`nın 24 Şubat 2022 de saldırmasıyla harbe dönüştü. Rusya`nın Ukrayna topraklarını işgali şiddetli çatışmalara sahne olurken, tüm dünyadan tepkiler yükseliyor. Birleşmiş Milletler tarafından yapılan açıklamada saldırıların ilk haftasında bir milyon insanın Ukrayna`dan kaçtığı duyuruldu. Şimdi ise Ukrayna vatandaşlarının neredeyse dörtte biri yer değiştirdi. Avrupa ise Ukraynalılara maddi ve manevi desteğini sürdürüyor. Savaşın ilk başladığında tüm dünya Rus birliklerinin tanklarla Ukrayna nın başkenti Kiev e her an girebileceği yönündeydi. Aradan geçen bir yılın ardından Ruslar birliklerinin bırakın Kiev`e girmeyi, birçok cepheden çekilmek zorunda kaldı. Şimdi şimdi ise Rus birlikleri büyük bir patinaj yaptığı gözlerden kaçmıyor. Böylece Rusya bütün dünyayı büyük bir hayal kırıklığına uğrattı. 

Rusya`nın saldırısı ve işgali, İkinci Dünya Savaşı ndan bu yana bir Avrupa devletine yönelik gerçekleştirilen en büyük saldırı olarak nitelendiriliyor. Soğuk Savaş`ın sona ermesi ile ABD ve Rusya arasında başlayan görece barış dönemi son dönemde tehlikeli bir boyuta ulaşmıştır. ABD ve NATO`nun Rusya`yı çerçeveleme politikası ve Rusya`nın buna karşı çıkması, füze savunma sistemi çerçevesinde tehlikeli bir rekabete girişilmesi, her iki tarafında INF Sözleşmesinden (Nükleer silah ve atma araçlarının sınırlandırılması antlaşması) çekilmesini tetikleyebilir. Bu sözleşmenin yasakladığı silah sistemlerine yönelik çalışmaların artması hem saldırı hem de savunmaya yönelik silahlanma yarışı bölgeyi tehlikeli bir sürece sürükleyebilir. Karadeniz bu tehlikeli yarışın en yoğun yaşandığı bölgelerden birisi haline gelmiştir. Özellikle Ukrayna Krizi ve Kırım`ın ilhakından sonra her iki taraf da Karadeniz`deki gayretlerini artırmıştır. 

Kırım İşgali!

Rusya Kırım`daki deniz üslerini modernize edip güçlendirirken NATO, Romanya ve Bulgaristan başta olmak üzere bölgedeki varlığını artırmaktadır. Ukrayna Krizi tehlikeli bir süreçbaşlatmıştır ve Karadeniz her geçen gün sıcak bir çatışma tehlikesine doğru ilerlemektedir. Tüm bu gelişmeler ışığında Rusya ile artan bir şekilde siyasi, ekonomik ve askeri ilişkilerini geliştiren Türkiye bu tehlikeli rekabetin tam ortasında kalmıştır. Akdeniz ve Ege`ye göre nispeten sorunsuz olan Karadeniz`de herhangi bir krize maruz kalmadan bölgenin istikrarı için mücadele eden Türkiye bu tehlikeli durumu en az zararla ve riskle geçiştirmek için büyük çaba sarf etmektedir. 

Türkiye, özellikle 1936 Montrö Sözleşmesi`ni Rusya`nın aleyhine değiştirmeye çalışan Batılı müttefiklerine karşı büyük bir direniş göstermektedir. Türkiye, Montrö Boğazlar Sözleşmesi`nin Karadeniz`deki istikrarın temel taşlarından birisi olduğunu ve sözleşmenin hükümlerinin NATO`nun emr-i vakilerine göre değiştirilmesinin mevcut krizi daha da derinleştireceğinin farkındadır. Bu açıdan Sözleşmenin muhafazasında ve kötüye kullanılmasının engellenmesinde boğazlardan geçişlerde tam hâkimiyet için büyük gayret göstermektedir. Türkiye`nin bu politikasında ısrar etmesi ve ne pahasına olursa olsun Montrö Boğazlar Sözleşmesi hükümlerinin keyfi yorumlanmasının önüne geçmesi bazı NATO müttefiklerini rahatsız etmektedir. Boğazlarda ve geçişlerde Türk dış politikasının tam hâkimiyet esaslarını hedef alması bölgenin hem mevcut hem de gelecekteki istikrarı için hayati öneme haizdir. 80 yıldan fazla bir süredir yürürlükte olan Montrö Sözleşmenin Rusya`nın aleyhine delinmesi, Karadeniz`de ABD gemilerinin kol gezmesine müsaade edilmesi ileride geri dönülmez zararlar açabilecektir. Türkiye`nin elindeki inisiyatifi muhafaza etmesi ve giderek genişletmesi ulusal güvenliğinin temel taşlarından birisi olacaktır.

Batı ve Rusya

Rusya, NATO`nun genişlemesini durdurmak, Batı Avrupa`da ABD hegemonyasını zayıflatmak, Avrupa ile ticaretini genişletmek, enerji bağımlılığı yaratarak Batı Avrupa`yı denetlemek, 1991`de SSCB`nin dağılmasından sonra meydana gelen sarsıntıyı hafifletmek için 2000`li yıllardan itibaren toparlanmaya ve dış politikada daha saldırgan bir içine girdi. Kırım`ın ilhakı, Gürcistan Savaşı, Ukrayna`da uzun zamandan beri devam eden Donetsk içsavaşında özel kuvvetleriyle yer alarak sıcak çatışmaya girmekten kaçınmadı. Rusların pervasız hareket etmesini temin eden-cesaret veren esas dürtü nükleer silahlara sahip olduğuna, gerekirse bunları kullanmaktan çekinmeyeceğine dair korku ve endişe yaratıcı stratejik doktrin oldu. 

Rusya, 2022 yılı Şubat ayında Ukrayna`ya saldırdığında bu savaşı kısa zamanda bitireceğine, çatışmanın nükleer bir savaşa dönmesine müsaade edilmeyeceğine hükmetti ve şayet çatışma tırmanırsa nükleer silah kullanmaktan çekinmeyeceğini defalarca ifade etti. İşin garip tarafı geçen yıl Ukrayna`ya yapılan Rus taarruzu başladığında Rusların sıklet merkezi yapmadan, Karadeniz kıyılarından itibaren Beyaz Rusya hududuna kadar sahada, neredeyse 1000 kilometrelik bir cephe ile saldırdı. Bu saldırı yeterli miktarda üstün kuvvetlerle yapılsa idi gene anlaşılabilirdi. Ancak 135 bin kişilik bir sefer kuvvetinin buna yetmeyeceği açıktır. Kaldı ki bu saldırıda kullanılan silahlar eski, birlikler yetersiz, eğitim seviyesi çok zayıftı. Mesela, önde yürüyen bir tank veya tekerlekli araçvurulduğunda arkasından gelen araçlardaki askerler araçlarını bırakıp kaçıyordu. Bu durum tıpkı &Iota &Iota . Dünya Savaşı öncesinde Stalin`in Finlandiya`ya saldırdığı ve Rus birliklerinin zayıf Fin kuvvetleri karşısında perişan duruma düşmesinin bir tekrarı gibiydi. Bütün bu olanlardan şu sonuçortaya çıkıyordu: Putin, başlangıçta parlatıldı, cesaretlendirildi, Suriye`de şımartıldı sonrasında acaba tuzağa mı çekildi?

`height=

Yanlış Hesap!

Rus Genelkurmay Başkanlığı acaba yanlış bir hesap mı yaptı? Burada, sahadaki gerçekleri Suriye ile mi karıştırdı mı? Ukrayna`yı kolay bir yem, çantada keklik mi sandı? Savaşın birkaçgünde biteceğini mi düşündü? Suriye`de 4 bilinmeyenli denklem varken, Ukrayna`da Rusya ve Batı olmak üzere 2 bilinmeyenli denklem ortaya çıktı.

Meselenin üzerinde sathi olarak değerlendirme yapıldığında her üçihtimalinde doğru olduğu tahmin edilebilir. Bu değerlendirme hatasında şüphesiz Kırım`ın ilhakına dünyanın zayıf mukavemet göstermesi, hatta cılız tepki vermesi, Gürcistan Savaşı`nda Osetya ve Abhazya`yı kolayca işgal etmesi, karşı tarafın hava gücü ile birlikte hava savunma gücünün olmaması kolay zafer kazanmasına imkân verdi. Rus şımarıklığının artmasında Suriye içsavaşı işin tuzu/biberi oldu. 

Rusya bu savaşa büyük ölçekte hava gücü taşıdı. Karada savaşan Esad güçlerine ve Şii milislere sınırsız ölçüde destek verdi. Karada Rus birlikleri savaşmadı, Esad`a karşı, savunma yapan muhalif güçlerin ne hava kuvveti, ne de hava savunma silahları vardı. Bu durumda zafer kazanmak çocuk oyuncağı gibi bir şeydir. Savunmanın başarısı büyük ölçüde mevzii hava üstünlüğü sağlamaya veya kuvvetli hava savunmasına muhtaçtır. Nitekim bu durum Ukrayna`da mevcuttur. Rus taarruzları beklenmedik bir direnişle karşılaşarak akamete uğradı. Rusya`nın bu savaştan kati bir zaferle çıkamayacağı anlaşılmıştır. En azından muzaffer olamayacağı ortaya çıkmıştır. Yenilerek çekilmesi de mümkündür.

NATO`nun Etkisi

Bu savaş başladığında Ukrayna`nın elinde Rus silahları vardı, subayları Rus askeri doktrinine göre eğitilmişti, silahların taktik kullanımı Rus taktiğine göre idi. Bu güne kadar yapılan muharebelerde bu silah ve mühimmatlar tükenmeye ve Batının askeri yardım ile gönderdiği silahlar kullanılmaya başladı. Böylece Ukrayna Ordusu yavaş yavaş NATO sistemine dönmeye ve Batının taktik ve askeri konseptinin kapsamına girmesine yol açmaktadır. Ukrayna, böylece dolaylı yoldan NATO`ya girmiş oldu.

Batı, Ukrayna hudutlarını Kazakistan`a kadar genişleterek Rusya`nın Karadeniz`e çıkışını kapatmak Kafkasya ile bağlantısını kesmek suretiyle Ortadoğu`ya müdahalesini engellemeye çalışıyordu. Çünkü Rusya 1956, 1967 ve 1973 Arap-İsrail savaşlarında Arapları tutmuş, İsrail`in önünü kesmişti. Küreselciler bunun tekrar etmesini istemiyorlardı. Bunun en kolay yolu Rusya`yı Karadeniz`in Kuzeyine hapsetmek veya Ukrayna`yı bir Yahudi devleti haline getirmekti, bunun için Ukrayna hudutlarının Kazakistan`a kadar uzatılmasını hedef almaları mümkündür, böylece Rusya`nın Akdeniz`e ulaşması engellenecek, İsrail`in önü açılacaktır. Hatta çatışmanın özü budur da denebilir. 

Savaşın Seyri

Rusya ile Ukrayna arasındaki savaş bundan sonraki süreçte uzayacaktır. Gayesi belirsiz horoz dövüşüne dönecektir. Rusya için kolay zafer kazanmak mümkün olmayacaktır. Her iki tarafında boş yere kan dökmesi, yakıp yıkmasının, kaynaklarını tüketmesinin bir manası yoktur. Dünya çevresel bir bütündür, bu olanlardan bütün insanlık zarar görmektedir. Her iki taraf için de şerefli bir barış mümkündür.

Uluslararası arenada Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan, karizmatik bir lider ve diplomatik görüşmelerde üstünlüğünü defalarca ortaya koymuş kıdemli bir politikacıdır. Tahıl koridoru açılması, esir takası, tarafların yüz yüze getirilerek görüştürülmesi konusunda inisiyatif almış, Türk sulhseverliğini defalarca bütün dünyaya göstermiştir. Bu çatışmanın biran önce bitirilmesi, Cumhurbaşkanı Erdoğan`ın her zaman söylediği kazan kazan anlayışıyla son bulabilir. Türkiye, bugün bölgenin eskisinden daha çok güçlü ve büyük potansiyele sahip bir ülkesidir. Savaşı sona erdirecek imkana ve güce sahiptir. Bu durumdan, Batılı ülkeler Türkiye`nin gücünden bir rahatsız olurken, diğer yandan Rusya`yı masaya oturtturacak yegâne ülkenin Türkiye olduğu aşikardır. ABD ve Avrupa bunun farkındadırlar. 

Çözüm ne olmalı?

Çatışmanın kaynağı durumundaki Donetsk, Luhansk ve Kırım Yarımadası`nın paylaşımı konusunda yeni bir çözüm üretilmelidir. Kanaatimizce çözüm şöyle olabilir:

Azak Denizi`nin batı kıyıları, Donetsk ve Luhansk`ın az bir kısmı Rusya`ya verilebilir. Kırım Yarımadası Türkiye-Rusya ve Ukrayna`nın ortak yönetimine verilir. Türkiye garantör devletten biri olur. Kırım özerk bir başka tabirle muhtar cumhuriyet haline getirilebilir. Kırım Tatarlarının anavatanlarına dönüşüne izin verilir. Böylece Ukrayna sınırlarını Kazakistan`a kadar uzatarak Rusya`yı Karadeniz ve Hazar Denizine çıkamayacak şekilde hapsederek Barents Denizi`ne mahkû m etmeyi esas alan İsrail planı bozulmuş olur.

Türkiye`nin barışa katkıları ve küreselcilerin İsrail planlarını bozması karşısında Rusya`nın İslam İşbirliği Teşkilatına tam üye olarak katılmasına imkân tanınır. Çünkü Rusya içinde büyük bir Müslüman toplumu yaşamaktadır. Bunun için Türkiye teşkilat nezdinde teşebbüse geçer. Rusya`nın İslam İşbirliği Teşkilatına tam üye olması sağlanır. Rusya ile KGÖ(Kolektif Güvenlik Teşkilatı) antlaşması yapılarak Doğu Türkistan meselesi için Çin`e karşı öncelik/üstünlük sağlanabilir. Çin`in Kırgızistan ve diğer Orta Asya bölgesine sızmasına mani olunur. Türkiye`nin bölgedeki istikrarsızlığı gidermek için burada tez ve hedef ortaya koyması lazımdır. Kırım Tatarlarını koruma ve Kırım`ın toprak bütünlüğüne ortak olma hakkı kazanmak, Rusya ile iyi komşuluk ilişkilerini sürdürmektir.  

Ayrıca Suriye`de de kazanımlar elde edilmelidir. Halep ve kazalarının Türkiye`nin kontrolüne geçmesi için Rusya ikna edilmelidir. Suriye`nin demokrasiye geçişe ve serbest seçimlere ihtiyacı vardır. Suriye`nin demokratikleşmesi hedefi, muhaliflere yeterli alan kazandırılmadan başarılamaz. Suriye`nin toprak bütünlüğü ve birliği buna bağlıdır. ABD`nin İsrail planına bağlı kalarak sürdürdüğü PKK/YPG`yi destekleme politikasının akamete uğratılması 'Türk-Rus' ortak çabaya bağlıdır. Bunu başaracak diplomatik kabiliyet Türk Dışişleri teşkilatında vardır. Mutlaka bu yönde çalışmalar yapılmalıdır.

Hedefsiz dış politika olmaz. Diplomasi, boş konuşmaların, çene çalmanın eksersiz yeri değildir.

Hedefi olmayan gemiye hiçbir rüzgâr yardım etmez. 

Kaynak: INDEPENDENT TÜ RKÇE sitesi
https://www.indyturk.com/node/606961/t%C3%BCrki%CC%87yeden-sesler/sava%C5%9F%C4%B1-kim-kazanacak-rusya-m%C4%B1-ukrayna-m%C4%B1