Pazar günleri dinlenenler, dinlenme imkânı olanlar için farklı bir anlam taşıyabilir. Ancak köşemizi düzenli olarak takip edenler fark edecek ki, kimilerimiz pazar günleri düzenli olarak çalışıyor. Yani günlük rutin haftanın yedi günü değişmeyebiliyor. Bu günü diğerlerinden ayırt edemeyen, yani çalışmaya devam eden isimlerden biri de araştırmacı yazar, şef Recep İncecik.
MAÇLARA GİDİYORUM
Stefan Zweig, Yakıcı Sır’da şöyle tarif ediyordu pazar coşkusunu: “Bir doğa coşkusu ve pazar keyfi, o günü sarıp sarmalayan, haftanın geride bırakılmış bunaltıcı ve yorucu altı gününü insanlara unutturuyordu.” İncecik ise pazarlarını tarif ederken, “Maalesef pazar günlerini diğer günlerden ayıracak, ayırma imkânı bulabilecek çalışma düzeninden uzağım” diyor. “Yıllardır pazarları, haftanın diğer günlerinden ayırt etmeden Sultanahmet’teki lokantamızda oluyorum” cümlesinden sonra şunları anlatıyor: “Zaten bizim orada tatil günü anlayışında pazar gününün bir farkı yok. Hatta daha da hareketli, tüm dükkânlar açık. Komşularım da pazarları tatil günü olarak geçirmezler. Lokanta işletmeciliğinin üstelikte Sultanahmet’te bir lokantanın pazar gününü çalışmadan geçireceğim deme lüksü bulunmuyor. Genelde pazarları çalışıyorum ama yine de akşam saatlerine doğru Galatasaray’ın maçlarına gitmekten vazgeçmiyorum. Galatasaray’ın İstanbul’daki maçlarına mutlaka gitmeye çalışırım.”
ÇOCUKLAR YANIMDA
İncecik yine de pazarları haftanın diğer günlerine göre biraz daha geç saatlerde uyanıyormuş. Rutininin devamını kendisinden dinleyelim: “Eğer bir mâni yoksa pazarları çocuklardan biriyle lokantaya gidiyorum. Onların da ayağı alışıyor, değişiklik oluyor. Benim pazarımdan öte başkalarının pazarı ya da toplumun pazarı bizi biçimlendiriyor. Haliyle pazarları insanlarımız biraz daha sakin, biraz da ağır hareket ediyorlar. Hafta içinin koşuşturmacası, iş yoğunluğu ve stresi biraz düştüğü için bu beni de etkiliyor ve rahatlatıyor.”
İMKÂNLAR ŞEHRİ
Bazılarımız için pazarların diğer günlerden bir farkı yoksa da bazılarımız için bu günler biraz sıkıcı veya sıkıntılı. Acaba İncecik’in böyle hissedenler için bir önerisi var mıdır? İncecik şöyle cevap veriyor: “Pazarı normal günden ayrı tutmazsanız zaten hiçbir pazar sıkıntısı olmaz. Herkes haklı İstanbul zor ve yorucu bir şehir ama aynı zamanda imkânlar şehri. Bu büyüklükteki her metropolün zorluklarını barındırıyor ama biz imkânlarını değerlendirmekte çok istekli değiliz. 35 yıldır bu şehirde yaşıyorum ve hâlâ keşfedebildiğim ve keşfederken de çok şaşırdığım tatlar, mekânlar, sokaklar, tarihi ve kültürel yerler var. Pazar tenhalığını gezerek, lezzet peşinde koşarak yeni yerler keşfederek renklendirebiliriz. Şehrin uzaklarına gitmek, bir gün için uzaklaşabilmek çok kolay olmuyor, hatta yorucu. O yüzden şehirde kalarak şehri hissetmek en keyiflisi.”
PAZAR İÇ GÜVEYSİNDEN HALLİCE BİR İNSAN GİBİ
Pazar günleri çalışmanın kendisi için bir mecburiyet olduğunu söyleyen İncecik, bir davete katılsa bile mutlaka günün herhangi bir saatinde iş yerine uğruyormuş. Son olarak, en çetrefilli sorumuza geliyoruz: pazar günü bir insan olacak olsa nasıl birisi olurdu? İncecik’e göre “pazarları insan olsa iç güveysinden hallice olurdu.” Gerisini ondan dinleyelim: “İç güveysi de zaten bir tercihten öte durumdur. Kendinin belirlemediği bir duruma uyum gösterme, onu kabullenme diyelim. Zihnimizde, yaşam formumuzda bir pazar algısı var ve biz bu algıyı gerçek olarak kabul edip sürdürüyoruz. Pazarı pazar gibi yaşama çabamızı öyle görüyorum. Fakat öyle de olsa pazarınız güzel olsun dileğiyle bitireyim.”
HER ŞEYİN YENİSİ DOSTUN ESKİSİ
Özellikle pazar günleri görmek istediği arkadaşları olup olmadığını sorduğumuz da ise öncelikle “Ben dostluğu, her zaman değer veririm” diyor, ardından şunları anlatıyor: “Dünyanın her yerinden dostlarım var. Her dostu görmek bana mutluluk verir. Zaman zaman buluştuğumuz yemek okulu gurubumuz var, onları görmek isterim. Tabii ki illaki bir isim vermemi isterseniz, ‘Her şeyin yenisi, dostluğun eskisi makbuldür.’ Düsturunca ben de eski arkadaşlarımı görmek isterim. Cafer Vayni, Fatih Sadırlı, Ahmet Melih Oflaz, Mehmet Bozdağ gibi isimler. Genelde benim mekânda gerçekleşir arkadaş buluşmaları. Böylelikle hem iş yerimin başında oluyorum hem de arkadaş buluşması gerçekleşmiş oluyor.”
SEMT PAZARLARINI DOLAŞIYORUM
İncecik’in pazar günleri gitmeyi sevdiği yerler ise semt pazarları olurmuş. Buralarda daha taze ve kaliteli sebzeler almayı sevdiğini söylüyor. Hatta bunun için uzaklara gitmekten kaçınmaz, daha ziyade toplu taşıma kullanırmış. “İnsanların içine karışmak güzeldir” diyor ve ardından şunları aktarıyor: “Yine Üsküdar meydana uğramak, Karaköy’de biraz vakit geçirmek keyifli oluyor. Mezatlara bakmak, oradan küçük alışverişler yapmak da cumartesi, pazar alışkanlıklarım arasındadır.”
ŞEVKET EYGİ AĞABEY’LE YAPTIĞIMIZ GEZİLERİ ÖZLÜYORUM
İncecik’e en güzel ve en kötü geçen pazarını sorunca hepimizin yüzünde bir tebessüm oluşturacak güzel anılarını aktarıyor: “Şevket Eygi Ağabey’le Sultanahmet’ten başlayıp Küçükpazar’da kurulan bit pazarını ziyaret edip Haliç kıyısından yürüyerek Balat’ta soluklandıktan sonra Kadınlar Pazarı’nda nihayete eren alışverişimizi özlüyorum. O gerçek bir kültür insanı ve rafine zevklerin sahibiydi. Alışverişi bir ihtiyaçtan çok bir zevk ve eğlenceye dönüştürmüştü. Bit pazarlarını dolaşan her toplayıcının gariplikleri onda da vardı. Hoşuna giden bir şeyin işine yarayıp yaramasına bakmadan alabilirdi ama asla pahalı şeylerle ilgilenmezdi. En kötü pazar sorunuza gelince, öyle bir pazar günü hatırlamıyorum. Bundan sonra da Mevla’m hatırda kalacak en kötü pazar gününü yaşatmaz inşallah.”
PAZAR ÖNERİM BABA SERİSİ
Peki pazar günü çalışanlar, bugün film izler mi? İncecik, böyle bir alışkanlığını olmadığını, böyle bir rutini yıllardır yakalayamadığını söylüyor. Ancak dil okulu için gittiği Londra’da böyle bir düzeni 6 aylığına oluşturmayı başarmış. O dönemde pazar günleri ev arkadaşı olan yönetmen Metin Güngör ile sinemaya giderlermiş. Tüm bunların yanında İncecik, pazar için Baba serisini önerdiğini de ekliyor. Konu filmlerden kitaplara geldiğinde İncecik, pazarları Osmanlıca yemek kitaplarını incelemeyi sevdiğini belirtip, “Sahaf dostumuz, ağabeyimiz Bahtiyar İstekli’nin benim için ayırdığı yemek kitaplarını hem okuyor hem inceliyor hem notlar çıkartıp yeni tatlar bulmaya çalışıyorum” diyor.