Değerli okuyucularım,

İstanbul`daki polikliniğimizle birlikte, GETAT kapsamında Van`da da bir merkez açma çalışmamız olmuştu;

Neden Türkiye`nin herhangi bir yeri değil de Van?

Çünkü Van`ı bize İstanbul`da iken tedaviye aldığımız Necati Bey tavsiye etmişti. Yol göstermişti oraları anlatmış gidip görmemizi istemişti;

Bu vesileyle sanki anlık bir kararla Van`a gittik; Görüşmelerimiz oldu; Araştırmalar oldu;

Enteresandır hiçbir görüşme olumsuz geçmiyordu; Her konuşma bizi biraz daha o raya çekiyor her görüşme pozitif enerji olarak yansıyordu;

Vardır bu işte de bir hayır diyerek gidip Van`da bir şube açarak hizmete başlamıştık;

Evimiz İstanbul`da işimiz İstanbul`da çevremiz İstanbul`da; Bu Van durduk yerde nereden çıktı böyle?

Önce insan önce sağlık

Derken geçtiğimiz Cuma Van`da Cuma namazına gitmeden önce bir hasta geldi.

Eşini ve kayınvalidesini tedaviye getirmişti; Tedavi konusunu görüşüp konuştuk. Ü cret kısmını konuştuk. Tabii hastamız ekonomik durumu yok denecek kadar düşkün halde; Çalıştığı yerde işten çıkartılmış. Şimdi bir yerde günlüğü kırk liraya çalışıyormuş. Bunun da altı lirası günlük yol parasına gidiyormuş.

Yani günlük yevmiyesi 34 lira; Peki bunun karşılığında evde kaçnüfus var? Bir hanımı bir kayınvalidesi çocuklarla birlikte toplam sekiz nüfus;

Dedim ki:

'Siz bu gelir ile bu tedaviyi ödeyemezsiniz.'

Şöyle bir cevap verdi:

'Hocam tedaviye şimdi başlamayın. Beni işten çıkartan firmayı mahkemeye verdik. Mahkemeden paramız gelirse o zaman tedavi parasını hazırlar geliriz.'

Dedim ki:

'Öyle olmaz; Tedavi beklemez. Bize hocamız Dr. İsmail Maraş, 'Önce insan önce sağlık' diye öğretti; Biz hastalarımızı tedaviye alırız. Siz tedavinizi olursunuz. O dediğiniz para size gelirse muayene ücretini ödersiniz. Gelmezse size bu tedavimiz hediyemiz olur.'

Adamcağız ve ailesi duygulandı. Ben de en az onlar kadar duygulandım. Tedavi başladı; Çok teşekkür ettiler;

Yüreği pırıl pırıl insanlar

Derken Cuma namazına gittik; Camiye girdiğimde farkında olmadan şöyle gelen cemaate bir göz gezdirdim; Her birinin yüreği pırıl pırıl insanlar; Her biri 'Elhamdülillah ala külli hal' diyen bir teslimiyet içinde;

Hoca Efendi hutbeye çıkarken ben cami içerisinde cemaate bakarak derin bir muhasebeye daldım; Allah`ım buradaki cemaate bakıyorum; Gelen insanların hali belli; Öyle elit tabakadan, zengin kesimden, popüler kimselerden pek kimse gözükmüyor; Gelen hastalarımız yine öyle; Her biri normal günlük maişet derdinde olan insanlar. Öyle özel tedaviye para ayırabilecek durumda insan neredeyse yok gibi;

Ya peki ben? Ben 28 senedir İstanbul`dayım; Evim ocağım İstanbul`da. Bunca yıldır Fizik Tedavi Uzmanıyım. Geleneksel tıpta tamamlayıcı tıpta bunca yıldır çalışmalarımız araştırmalarımız tecrübelerimiz var. Bu alanda aldığımız eğitimler var, yetiştirdiğimiz öğrencilerim var; İstanbul`da her kesimden refah seviyesi yüksek kesimden hastalarımız var.

E öyleyse benim burada ne işim var?

Ben bu gönlü zengin durumu müsait olmayan insanlardan para kazanacak değilim. Kazanamam çünkü böyle bir imkânları yok;

Anlık aldığım bir karar mıydı bu? Ama ben ki prensip olarak 'anlık karar almaktan kesinlikle uzak duran' bir tabiata sahibim;

Ama buraya beni getiren ne? Türküler 'Neden geldim İstanbul`a?' derler ama ben 'Neden geldim Van`a?' diyordum;

Bunları düşünürken doğrusunu söylemek gerekirse biraz gerildim. Bunaldım. Bir şoktan uyanır gibi oldum; Yani olmayacak bir şeye mi imza atmıştım ben?

Aklıma tarih boyu dine hizmet için yerlerini yurtlarını terk eden çile çeken İslam âlimleri geldi; Ama ben onlar gibi bilgiye maneviyata sahip ve mücehhez de değildim. Sonuçta hasta tedavi edeceğiz ve para kazanacağız;

Bu arada hatırıma geldi; Merkez`de çalışmakta olan Gizem geldi hatırıma; Osman geldi; Abdullah geldi; Murat geldi; Bu dört isim de benim öğrencim; Bunlar mesleğini seviyorlar; İnsanı seviyorlar. Memleketimizi seviyorlar; Ve önü açıldığında büyük başarılara imza atabilecek yetenekleri olan sağlık ordusunun birer neferi;

Onlara İstanbul`da bir imkân sağlamak istemiştim ama bunu başaramamıştık. Burada onlara bir imkân açılmıştı. Bir hemşire bir doktor daha vardı kadromuzda. Birkaçinsana daha kadro açma durumumuz vardı;

Sen benim duamsın

Ve namaz sonrası;

Cuma namazını bu duygularla tamamlayıp merkezimize döndüğümde bir Necla isimli ablamız tedaviye gelmişti;

Kendisi kurban bayramında bel fıtığından rahatsız olmuş, üçsene boyunca sıkıntı içindeymiş. Yatamıyor oturamıyor, yürüyemiyormuş; Bir arkadaşımızın akrabası;

Sağlık kadromuzdan Osman gidip onu tedaviye alıyor. Ertesi gün biraz rahatlıyor ve sonraki gün kliniğe getiriyorlar. Çünkü artık yavaş yavaş adım atmaya, yürümeye başlamış. Derken on on beş günlük tedaviyle kendine geldi; Artık rahatlıkla yürüyebiliyor oturup kalkabiliyordu;

Hani bize Van`ı tavsiye eden Necat Ağabey vardı ya; Onun da kuzeniymiş Necla Abla;

Bana durup dururken dedi ki:

'Sen benim duamsın biliyor musun?'

Nasıl yani?

'Bak otur da anlatayım.'

Anlattı; Necat Ağabeyin İstanbul`da bize tedavi olup iyileştiğini haber alan Necla Abla ne diye dua etmiş? '

'Allah`ım Necat`ı iyileştiren hekimi bana da nasip eyle. Ben buralardan gidip tedavi olamam ama bana öyle bir hekim nasip eyle'

Ben hep böyle dua ettim; Rabbim seni bana Van`a gönderdi; Sen benim duam oldun' dedi;

Sabahki düşüncelerim sanki cevabını bulmuştu; Akla mantığa göre tarifi olmayan, ne diyeceğimizi bilemediğimiz bir kararın gerisinde bir dua mı vardı? Kim bilir daha kimlerin duası vardı? Her şey para mıydı?

Yoksa Dr. İsmail Maraş hocamızın dediği 'Önce İnsan Önce Sağlık' sözü burada bu şekilde mi karşımıza çıkıyordu?

`height=