Değerli okuyucularımız,

Yeni eğitim ve öğretim yılı hayırlara vesile olsun. Bütün öğrencilerimize öğretmenlerimize ve idarecilerimize üstün başarılar diliyoruz;

Tatil bitti ve eğitimle birlikte hayat yeniden güncellendi; Biz de tatilimizde ne zamandan beri arzu ettiğimiz ama fırsat bulamadığımız bir geziye çıktık bu tatilde;

Van`daki sağlık çalışmalarımız sebebiyle çıktığımız yolda ülkemizin güneyinden güney doğusuna, doğusundan dönüşte Karadeniz bölgesine kadar birçok vilayetini gezme görme ve izlenimlerde bulunma fırsatı bulduk;

Doğu ve Güneydoğuya hayatımda hiçgitmemiş bir insan olarak, bir Türk vatandaşı olarak Konya`dan memleketimizden Adana`ya hareket ettik;

`height=

Her bir il ayrı bir değer

Adana ki, Türkiye`nin güney bölgesinde 'Beyaz Altın' denilen pamuk ambarı ve en bereketli toprakları bağrında bulunduran vilayetimiz;

Eski Adana Yeni Adana diye ikiye ayrılabilecek ana yerleşim merkezini rahatlıkla gezebiliyorsunuz. Tabi Seyhan Nehri üzerine yapılan meşhur Taş Köprüyü görmeden olmaz; Burası araçtrafiğine açık bir köprü olarak belki de dünyanın en eski köprüsü diyorlar; Tabii köprünün hemen kenarında rahmetli Hacı Sabancı`nın yaptırdığı camii de uzaktan bakıldığında bir TaçMahal olmasa da onu andıran bir görsellik oluşturuyor; Ulucami, tarihi Kazancılar Çarşısı, pek meşhur olduğu gibi Adana`nın şalgamı, adana kebabı da bir hayli meşhur;

Gaziantep`in leziz yemekleri olduğu gibi beş asırdan beridir dillere destan olan Bakırcılar Çarşısı, Bedesten çarşısı gezilmesi görülmesi gereken yerler;

Peygamberler diyarı olarak bilinen güzel yurdumun Şanlıurfa`sı da bir efsaneler şehri; Tarımın ilk yapıldığı yer denilir Urfa`ya; Harran Ovası dillere destandır; Suruç, Harran, Ceylanpınar her taraf gezmeye görmeye tatmaya değer yerler inanın;

Türkiye`nin en büyük gölünden ismini alan Van şehri de ilkbahardan sonbahara her mevsimde gezil görülecek doğal ve tarihi mekânlar şehri; Van Gölü havzası ve Erçek gölü, kış sporları ve kayak için Artos Dağı`nın etekleri meraklıları; Yine tıpkı Kapadokya`ya benzeyen Başkale`deki peri bacaları, Muradiye Şelalesi, Bahçesaraydaki Müküs Çayı saymakla bitmeyecek doğal güzelliklere sahip;

Hakkâri, Sarp dağlarıyla, Özgür şelaleleriyle, doğal bitki örtüsüyle, kanyonlarıyla dünyanın görülmesi gezilmesi gereken en doğal coğrafyalarından biri; Öyle köklü bir medeniyet bölgesi ki yedi bin yıldan beri yerleşim yeri olduğu biliniyor;

Ağrı; İsmini ülkenin en büyük dağından alan bu kent de birçok medeniyete ev sahipliği yapmış tarihi bir yer; Medeniyetlerin yol güzergâhında bulunması ona ayrı bir değer katıyor; Ama adını aldığı dağ var ya; Ağrı dağı sadece Türkiye`nin değil Avrupa`nın da en yüksek dağı; Tam 5137 metre; Başında hiçeksik olmayan dumanı onu efsane yapıyor gerçekten;

Gezmekle bitiremediğimiz ve anlatmakla bitmeyecek olan bu coğrafyaları oradan Karadeniz`i dolaştık; Toplam 4700 km yol yapıp 65 saat araba kullanmışız. Dolaştığımız toplam il sayısı 38

Devletimin varlığını hissettim.

Çok ilgimi çeken çok hoşuma giden bir hadise oldu. Bütün bu bölgeleri daha önce hiçgezmeyen hiçhayatımda oraları görmeyen bir insanım. Ailemle çoluk çocuğumla hiçbilmediğim o arazilerde, o dağlarda o derelerde vadilerde ülkemizin en ücra köşelerine kadar, en uçbölgelerine kadar hiçkorku ve endişe olmadan, hiçbir sorun yaşamadan, hiçbir engelle karşılaşmadan gittik gezdik;

O topraklar artık güvenli bir bölge olmuş; Artık o coğrafyalarda terör yok; Asayiş var; Halkın tamamı işinde gücünde; O Ağrı dağının uçsuz bucaksız ovalarında hayvancılık yeniden başlamış;

Böyle bilmediğiniz bir yere her tarafa arabanızla çoluğunuzla çocuğunuzla herhangi bir engelle ve kaygı olmadan gitmenin huzur ve mutluluğunu yaşadım; Devletimizin varlığını hissettim oralarda; Türkiye`nin Doğusu, Güneydoğu Anadolu`su artık üreten bölgeleri hale gelmiş;

Hayvancılık büyük umut veriyor. O Ağrı Dağı`nın eteği oraların tamamında bırakın koyun sürülerini bin bin beş yüz iki bin başlı iken sürülerini görüyorsunuz. Uçsuz bucaksız arazilerde meralarda yayılıyorlar; Çok daha güzel olan çok daha beğendiğim ise bu inekler Avrupa kökenli Holsteın değil; Simental değil; Montofon değil; Bu inekler de yerli inekler.

Yerli hayvancılık yeniden başlamış

Bildiğimiz Anadolu yerli ineği; Nedir bu ineklerin özelliği? Bunların bir tanesi Güneydoğu Anadolu Kırmızısı denilen yerli inekler. Torosların güneyinde kalan Akdeniz bölgesi ile Güneydoğu Anadolu Bölgesinde yetiştirilen inekler; Ü lkemizin en iri yapılı ve süt verimi en yüksek yerli ırkı; Bu hayvanların yetiştirilmesinin önemi ne? Uzun yıllardan beri bu bölgelerde yetiştirildiklerinden dolayı Güneydoğu Anadolu ve Akdeniz bölgelerinin mevcut iklim şartlarına, havasına suyuna toprağına alışık, özellikle sıcak iklimine iyi adapte olmuş hayvanlar. Yine bu inekler, bakım ve beslemenin düzenli olmadığı ilkel şartlarda bile yetiştirilebiliyor. Yani özel emek vermeye gerek yok. Yine bu hayvanlar uzun mesafeleri rahatlıkla yürür, yorulmaz; Bulundukları bölgelere göre Halep Sığırı, Kilis Sığırı, Çukurova Sığırı ve Dörtyol sığırı diye de gruplandırılabiliyorlar.

Diğeri de Doğu Anadolu Bölgemizde yüksek rakımlı alanlarda yetiştirilen yerli ineklerimiz; Bunlar da sert kış şartlarına dayanıklı inekler; Yine bölgenin bu inekleri de derme çatma ahır şartlarına, hatta yetersiz bakım ve beslemeye dayanıklı. Dolayısıyla ne çiftçiye üreticiye ne ülke ekonomisine fazla yük getirmeden yaşamaya ve verim vermeye devam eden yerli hayvanlar.

Bingöl Çobanları;

Çoban denilince hatırımıza hemen ünlü şairimiz Kemalettin Kamu`nun 'Bingöl Çobanları' şiiri gelir değil mi? Birkaçsatırını okuduğumuz o uzunca şiirinde ne demişti Kamu?

BİNGÖL ÇOBANLARI

Daha deniz görmemiş bir çoban çocuğuyum.

Bu dağların en eski âşinasıdır soyum,

Bekçileri gibiyiz ebenced buraların.

Bu tenha derelerin, bu vahşi kayaların

;

;

Mademki kara bahtın adını koydu: Çoban!

Nasıl yaşadığından, ne içip yediğinden,

Çıngırak seslerinin dağlara dediğinden

Anlattı uzun uzun.

Şehrin uğultusundan usanmış ruhumuzun

Nadir duyabildiği taze bir heyecanla...

Karıştım o gün bugün bu zavallı çobanla

Bingöl yaylarının mavi dumanlarına,

Gönlümü yayla yaptım Bingöl çobanlarına!

Kemalettin Kamu

Evet, bölgenin çobanları da sekiz on yaşlarında on iki yaşlarında; Onlar da güven içinde dağda ovada dolanıyorlar. Çobanlar neden mi önemli? Çünkü bu meslek tarihi bir geçmişe sahip... Bizler çocukluğumuzda kendi hayvanlarımızı kendimiz güderdik. Ama çobanlarımız her daim olurdu; Çoban, elinde değneği, sırtında kepeneği ile dağları mesken tutmuş, dünyayı bir kıl çadıra sığdırmış, meraların ve ormanların yüzyıllardır gönüllü bekçiliğini yapmış birer kıymettir; Modern tarım ve hayvancılık başlamış olsa da çobanlığın modası asla geçmediği gibi gittikçe de artacak;

Bu müthiş coğrafyanın tamamı Adana`dan Gaziantep, Şanlıurfa, Bitlis, Siirt, Hakkâri, Van, Ağrı, Artvin, Batum, Gürcistan`ın sınırlarına kadar her taraf çok şükür hayvancılık konusunda kendini aşmış durumda;

Bu haliyle bu hayvancılık çok şükür Türkiye`yi de besler, herkesi besler; Avrupa`dan gelecek beş bin ton on bin ton etle bu hayvancılık zaten yürümezdi; Nitekim yerli üretim hayvancılık için güneydoğuda ve doğuda hayvancılık yeniden başlamış; Bu sebeple bu çabayı gösteren devletimize ve ilgililere teşekkür ediyoruz; Köylümüze çiftçimize vatandaşlarımıza kolaylıklar diliyoruz;

Bir sonraki yazımızda inşallah bölgedeki insanlarımızın beslenme kültürü, yaşama kültürü ile ilgili izlenimlerimi aktarmaya çalışacağım;

`height=