Gençlik kategorisine yer verilen yaş aralığından çıktığıma göre gençler için konuşmaya, gençlere dönük eleştirilen yazmaya başlayabilirim. Çünkü doğal bir gidişattır gençlikte yaşlılar için atar tutarsın, yaşlılıkta ise gençleri eleştirir ve öğüt verirsin.
Dünyanın değişim çizgisi öncelikle yaşlıları endişelendirir. Çünkü alıştıkları düzenin sarsılması, yeni bir paradigmanın devreye girmesi korkmalarına yol açar. İnsan oğlu değişime ne kadar açık görünse de, nihayetinde bu değişime uyum zorunluluğu bir çaba gerektirir. Yaşlılık da öğrenmenin ve uyumun daha güçşekillendiği yaş dönemidir.
Gençlik ise yeni bir ortamın içine doğduğu ve henüz alışkanlık seviyesinde bir düzene uyum sağlamadığı için daha değişime açıktır. Hatta yaşananın bir değişim olduğunun dahi farkında değildir.
İşte bu yüzden de tarihin değişmeyen kuralı devreye girer, kuşak çatışması. Nesillerin kavgası olarak da görebileceğimiz bu durumun en şiddetlisini aile içinde yaşarız. Baba ile oğul, anne ile kız veya dede ile torun bitmez tükenmez tartışmaların içine sürüklenir. Büyükler kurallar koyar, küçükler kuralları çiğner veya değiştirir. Aile içinde yaşanan bu durumun devlet düzeninde de karşılığını görebilirsiniz. Sosyal hayatta da nesillerin kavgasının izlerini bulabilirsiniz. Keza kurumlardaki değişim sancılarının da çoğu zaman kökeninde zamanın getirdiği bu hızlı farklılaşma vardır.
Profesyonel iş hayatı bu değişim çatışmasını bir dinamizm unsuru olarak değerlendirmek için ciddi kavramsallaştırmalara başvurur. Yeniliğin gücünü iş hayatında değerlendirmek için sadece kavramlara değil somut tedbirlere de yönelir. İşletme biliminin son yıllarda önümüze koyduğu kavramların pek çoğu bu arayışın ürünüdür. Kabul edilen gerçek, durağanlaşan yapılar kaybetmeye mahkumdur. O yüzden her yapı yeniliği içselleştirmeli ve eski olandan kurtulmalıdır.
Buraya kadar gençliğin haklılığına teorik bir meşruiyet kazandıracak düşünceleri seslendirdim. Gençlik ve yenilikçilik daima kazanır, geçmişi dönüştürür. Peki tecrübe denilen gücün bu değişime yön vermesi gerekmez mi? Sosyal hareketliliklere baktığımızda değişim kararını alanların da hep gençler değil tecrübeliler olduğunu görüyoruz. Gençler talep ediyor, tecrübeliler bu değişimi gerçekleştiriyor.
Peki yeniliğin ve değişimin öncüsü gençlerin durumu ne? Ü lkemiz gençliği ile ilgili yapılan çalışmalarda ne tür saptamalarla karşılaşıyoruz. Prof. Dr. Fatoş Karahasan`ın 2018 yılı araştırmasında karşılaştığımız rakamlar hiçde içaçıcı değil. Sadece bu rakamlara odaklandığımızda gençliğin daha iyi bir gelecek hazırlayabileceği inancından kuşkuya düşebiliriz.
Gençlerle ilgili araştırmada dikkatimizi çeken bazı rakamlar
%55`i eğitim aldığı alanda çalışmak istemiyor,
%89`u yabancı dil bilmiyor,
%72`si okul kütüphanesini kullanmıyor,
%27`si çalışmayı düşünmüyor,
%88`i spor yapmıyor,
%95`inin pasaportu yok,
%98`i STK üyesi değil.
Başka bir kaynakta çalışan gençlerle ilgili rastladığımız araştırma ise var olan iyimserliğimizle vedalaşmamız gerektiğini ihtar ediyor.
Yeni işe giren gençlerin %95 i birinci yıl sonunda üst düzey yönetici olmak istiyor.
Çalışan gençerkeklerin %60 ı düzenli sakal traşı olmuyor.
%70 sigara içiyor.
%60 ı sabah işe geçkalıyor.
Gençlerin ekonomik faaliyetinin sonucunda yaşlılıklarında emeklilik maaşlarını daha yaşanabilir düzeyde almayı umut edenler geleceğe karamsar bakmakta haklı. Bireysel çıkarları açısından baktıklarında da, yarınlarda emekli maaşlarının azalacağını görebiliyorlar. Çünkü yüksek katma değer yaratan gençbir kuşak yetişirse yaşlılar daha rahat bir emeklilik hayatı yaşayacaklar, daha konforlu mekanlarda hayatlarının son baharını geçireceklerdir. O yüzden gençlere yatırım yapmak hem bir zorunluluk hem de alternatifsiz bir tercihtir. Gençleri ihmal etmeyelim;