Erol Demir ile sohbetimize devam ediyoruz;
AY: Gençliğimizde, aileler çocuklarını üniversitede okutup, bir mesleğe atanınca 'Artık Altın Bileziğin Kolunda' derlerdi. Altın Bilezik' adlı eserinizde bundan mı yola çıktınız? Ne anlattınız?
DEMİR: Evet bu çağrışımı yapmasını istedim.Kültürlere göre farklılık gösterse de takı ve mücevher olarak kullanılan altından milletimiz başta düğünlerde geline olmak üzere önemli günlerde hediye olarak da bilezik haline getirilmiş halde bileğine takılmaktadır. İhtiyaçhalinde kolundan çıkarıp bozdurularak her an her yerde paraya çevrilebilmektedir. Atasözlerimiz içinde 'Altın bilezik: Para getirir meslek. Altın yumurtlayan tavuk: Mesleği, sanatı, parası, pulu olan, geliri yerinde kimse. Altın yere düşmekle pul olmaz: Ü stün yetenekli insanın değeri, mevkiini, makamını yitirmekle azalmaz.' Şeklinde yaygın olarak kullanılmaktadır. Sanat bir kimsenin bir işi en iyi bir biçimde her yerde ve şartta yapmasıdır. Bir sanata sahip kimse, sanatını uygulama alanına sokarak ondan geçimi için kazançsağlar, yararlanır. Dolayısıyla sanat, altın gibi değerini hiçbir zaman kaybetmez. Aynı atasözü zanaat için de söylenmektedir. Her ikisinde de bir becerisi ve mahareti olanların her zaman değerli olduğu ve gelirini temin ederek kimseye muhtaçkalmadan geçimini sürdürebileceği kabul edilmektedir.Atasözlerinden hareketle insanı da altın gibi kıymetli kılan diğer tüm özellikler yanında yegâne şeyin mesleği olduğu anlaşılmaktadır.
Meslek sahibi olmanın bir insana geçim sağlama dışında başkaca faydaları da bulunmaktadır. Bir meslekle uğraşan kişi boş vaktini en iyi şekilde değerlendirmiş olur. Bir işi başarma ve ortaya işe yarar bir ürün çıkarma duygusunu yaşar. Bir başka insanın bir ihtiyacını gidermesini temin etmiş olur. Bir uğraşla meşgul olurken vücudun, aklın ve duyguların harekete geçmesiyle oluşan sağlıklı duruma kavuşur. Mesleği olan bir kişi yaşamak için başkasına muhtaçolmaz. Meslek sahibi olanın kendine güveni artar. Toplumda saygın bir yeri ve itibarı olur. Sahip olduğu meslek grubunun bir üyesi olarak aidiyet duygusu oluşur. Bireysel ve toplumsal huzura katkı sağlamış olur. Faydalı bir vatandaş olarak devlete karşı sorumluluklarını yerine getirebilir.
AY: Toplumda 'Ahilik Kültürü Anlayışı Devam Ediyor mu?' desem, neler söylemek istersiniz?
DEMİR: Ü lkemiz de kaçınılmaz olarak modernizmden nasibini almış olmasına rağmen hala bazı gelenek ve göreneklerimiz yaşatılmaya çalışılmaktadır. Esnafın hala sabah ilk alışverişine 'siftah sizden bereketi Allah`tan' demesi bunun küçük bir işaretidir. Bazıları geçmiş ve geleceğimizle bir bağ ve denge kurarak değişime uğrasa bile güzel geleneklerin yaşatılması toplumun ihtiyacıdır. Şimdilerde adına etik dediğimiz ahlaki davranış ve mesleklerin kanunlarda yer almayan kurallarına olan ihtiyacımız her geçen gün daha da artmaktadır. Buradan geçmişte varolan tüm gelenek ve göreneklerin yeniden birebir uygulamaya konulmasını anlayamayız. Ancak her ikisinin sentezi pekâlâ mümkün olabilir. Bazen nostalji olsun diye sergilenen bir takım ritüelleri seyretmek hangimizin hoşuna gitmiyor ki?
O günkü koşullar bugün yok diyerek baştan bu değerlere karşı çıkmak, aslında değişmeyenin insan olduğunu unutmaktır.Ahilik bizim kültürümüzün temel değerlerinden biridir. Ahilik sadece esnaf ve zanaatkâr kurumu değildir, bir medeniyet projesidir ve manevi boyut içerir. Değerlerin bizden sonraki kuşaklara aktarılmasını sadece okuldan beklemek yerine aileden başlayarak toplumun her kesiminden çaba göstermek gerekmektedir.Doğumunun 850. Yılında UNESCO tarafından 2021 yılın anma ve kutlama yıl dönümleri arasında alınan Ahi Evran`ı ve yüzlerce yıldır bu topraklarda Ahilik geleneğini yaşatmış tüm esnaf ve sanatkarlarımızı yad etmek bilginin hikmetle, ticaretin ahlakla buluştuğu Ahilik müessesini dünya milletlerine en doğru şekilde anlatmak, bu kutsal emaneti sonraki nesillere aktarmak hepimizin görevi olmalıdır.
Devam edeceğiz;