Duyguların Dili: Kaybetme Korkusu
Dil yalan söylese de duygular yalan söyleyemiyor. İlişkilerde en büyük korku olan kaybetme korkusunun, kişinin geçmiş yaşantı örneklerinden şekil alan güncel durumu olduğunu söyleyebilirim. Geçmiş duygusal yaraların sağlıklı bir onarım süreci yoksa, kaybetme korkusunun yeri sağlamlaşır. Öyle bir yerleşir ki zihne, korktuğun şeyi yaşamanın ne demek olduğunu anlarsın. Oysaki sen korkarken, diğer taraf kapana sıkışmış hisseder. Terk edilme hissi yok mu bir de, o duyguyu yaşamaktan korkmaksa, terk eden kişinin kendisi olmasını sağlaması ile savunmasıdır.
Korku ve Mantık
Korku; baskın bir duygudur. Fazla yaşandığında ilkel beyin devrededir. “Ya kaç ya da kaçmaktan korkuyorsan yapış!” Mantığın durma seviyesine gelmesine neden olan bu durumun netlik kazanması için önce bu duygunun temeline inmeli, ardından karşı tarafa nasıl bir imaj çizdiğine bir bakmalısın. Ebeveyn ile kurulan ilk ilişkilerin bizlere mirasından çok bahsettik, kurulan ilk ilişki temelde güven barındırmıyorsa uzun vadede sonuçları verimli meyvelerden oluşmuyor maalesef. Anne-babanın çocuğuna soğuk davranması, sevgi ve ilgiyi yeterince göstermemesi durumunda kişi kaybetme korkusu geliştirebiliyor. Ya da kendilerine muhtaç ve bağımlı yetiştirdikleri çocuklarda… Sadece anne-babanın davranışları değil; yakın tarihte sevdiği birinin kaybı da kişiye kaybetme korkusu yaşatabiliyor.
Kaybetme Korkusunun Etkileri
Yalnızca ilişki mi; işini, konumunu, değerlerini, mal varlığını… Kişinin bu duyguyu dozunda yaşaması kendisini ve etrafını motive ederken fazla yaşanması durumunda ise korktuğu kaybetme korkusunu yaşaması ile sonuçlanır. Düşünsenize zihniniz sürekli kaybetmekten korktuğunuz kişiye ya da nesneye odaklı, kaybetmemek adına birçok plan yaptığınız A, B, C… gibi alternatiflere sahipsiniz. Siz plan yaparken zihin temelde düşündüğü bilgiden her bir plana serpiştirir. Böylece siz hangi alternatifi tercih ederseniz edin korktuğunuz şeyi yaşıyor olursunuz! Her şeyden önce kişinin kendisine saygısını yitirmeye kadar geldiği bu duygu durumu patolojinin başlamasına sebep olabilir. Takıntı, anksiyete bozukluğu, yoğun stres, depresyon… Ayrıca yaşam kalitenizin düşmesi gibi birçok olumsuz durumu yaşamanıza da neden olabiliyor.
Korkuyla Başa Çıkma
Tüm davranışlarınız kaybetme korkusu başlığı altında yeniden şekillenir. Hiç tarzınız değilken karşınızdaki kişiye ya da nesneye karşı ‘aşırı’ ya kaçan hareketler sergilersiniz. Bir insana vazgeçilmez olduğunu hissettirdiğinizde, ilk vazgeçeceği kişi siz olursunuz, demiş Sigmund Freud. Aşırıya kaçan davranışlarınız karşı tarafın özgürlük alanını kısıtlar. Karşı tarafı kaybetmemek için o kişinin tüm söylediklerini kabul edersiniz. Bu durumu şüphecilik, güvensizlik ve saldırganlık takip eder. Böylece karşı tarafın size olan saygısını yitirmesine sebep olursunuz. Bazen ilişkiyi sürdüren patoloji olmaktadır. Bir taraf bağımlı iken diğer taraf ise çıkarcı, bir taraf kurban iken diğer taraf ise zalim… Dışardan oldukça uyumlu gözüken bu çiftlerin düzeni maalesef düzen bozması ile kimlik kazanır.
Kendi Kendine Yardım
Öncelikle, kendini ‘Dışarıdan nasıl görünüyorum?’ algısı ile değerlendir.
Zihnindeki kaybetme korkusunu tetikleyen düşünceler yerine alternatif seni korkutmayan diğer düşünceleri belirleyip yerleştir. Böylece kaybetme duygusunun yerine seni daha iyi hissettiren duyguyu getirmiş olursun.
Bu duygunun neyden kaynaklandığını, temelinde senin asıl korkunun ne olduğunu sokratik sorgulama yöntemi ile irdele!
Geçmiş yaralarının günlük adımlarını yönetmesine izin verme. Bunun için profesyonel bir destek alman gerekiyorsa, almalısın.
Hatırla, kaybetmekten korktuğun kişi hayatında yokken yaşamın nasıl devam ediyordu? Onsuz bir yaşam mümkünmüş demek ki! Bazen insan hayatının sadece yanında keyif aldığı kişiden ibaret olduğunu sanır. Oysaki o insanla denk gelene kadar yaşam devam ediyordu ve devam da edecek.