Diş hekimi mi desek, düş hekimi mi? Vakıf insan mı, sinema eleştirmeni mi? Rüya tabircisi mi, emekli mebus mu? Yazar, çizer, düşünür yahut ressam mı? Hepsi doğru olmakla birlikte, hiçbiri kelimenin tam mânâsıyla onu ifade etmiyor. Çünkü o, tariflerin dışına taşan, nevi şahsına münhasır bir ferd-i vâhid: Mehmet Ali Pulcu.
Pulcu’yu bilen bilir! Kimi zaman bir karikatür karesinde tebessüm ettirir, kimi zaman hakikatli bir cümlede koca bir çağın vicdanını yoklar, çoğu kez de içinden çıkamadığınız rüyaları ustalıkla tabir ederek gönlünüzü ferahlatır!
Böyle bir girişten sonra muhatabımıza müteveccih bir hüküm cümlesi serdedelim: Satır aralarına gizlenmiş hakikatin, suskunlar arasından gelen fısıltının, kâğıttaki sessiz çığlıkların tercümanıdır o.

15 Ocak 2025 tarihinde Yıldız Holding’de gerçekleşen “Aşkın Sûreti Hilye-i Şerîfeler” kitabımızın tanıtım toplantısına ve aynı isimli hilye sergimizin açılış davetine icabet ettiğinde, yanındaki çantasında, bir duvar takvimi formundaki “dikkat aramızdalar” isimli kitabını da getirmişti. Bir lütuf olarak kabul ettiğim o hediyeyi, güzel temennilerini düşerek ithaf etmişti.
Bugün yarın derken aradan tam yedi ay geçti. Kitabın sayfaları gün gün, gece gece çevrildi; bazı geceler okunmadan kapandı, bazı gündüzler içindeki çizgilere takılı kaldı bakışlarım. Ve nihayet, bu sıra dışı esere dair bir yazı kaleme almaya muvaffak kılındım.
Şimdi kitaba nazar edelim. “dikkat aramızdalar” yalnızca bir kitap değil; sınırlı sayıda basılmış, her nüshası tek tek numaralandırılmış bir hayat/sanat hatırası. Toplam beş yüz adet… Bizim bahtımıza ise 167 numaralı nüsha düştü.
Merak bu ya, kapağı rastgele araladım; küçük bir tefeül yaptım. –Bu keyfiyet bana Yener Sonuşen’den sirayet etti!– Karşıma 169 numaralı çizim çıktı: Biteviye dökülen saçlarının aksine kaytan bıyıklı bir “aramızdaki”! Sanki kocaman gözlüklerinin altından, sayfanın orta yerinden bana bakıyor, “Buradayım.” der gibi!
Bu karşılaşma, Pulcu’nun çizgi dünyasının tam bir özeti olsa gerektir. Çünkü onun, birazdan detaylıca değineceğimiz karakter ve figürleri hep böyle, beklenmedik anda, hiç tahmin etmediğiniz bir köşeden çıkar! Her biri kendine özgü bir hikâyenin, bir hâlin, bir tebessümün taşıyıcısıdır.

Salih Pulcu’nun zarif selâmı!
Kitapta yalnızca Mehmet Ali Pulcu’nun ustalığı değil, aynı zamanda ağabeyi, kitap sanatları gurusu mimar Salih Pulcu’nun kendine has tasarımı da konuşuyor! Salih Pulcu’nun FES Ajans’tan bugüne uzanan kırk yıllık birikimi, meraklı okuyuculara zarif bir selâm çakıyor! Mezkûr selâm, hem usta bir tasarım çizgisinin hem de zamana yayılmış emeğin imzasından başka bir şey değil.
“Dedemden gülümsemeyi gördüm!”
Mehmet Ali Pulcu, “Dedemden gülümsemeyi gördüm.” cümlesiyle başlıyor dikkat aramızdalar nâm kitabının önsözüne. İlk cümlede bile kitabın anahtarı veriliyor aslında: Tebessüm.
Âsitane’de geçen çocukluk hatırasına ilişmiş bu sade ifade, kitabın ruh iklimine açılan bir kapı aynı zamanda. Ardından gelen cümlelerde ise yazar-çizerin hâlet-i ruhiyesini açıklayan önemli bir tercih fark ediliyor: “Şartlar ne olursa olsun iç karartan… Şartlar ne olursa olsun yaşama sevinci aşılayan… Kendimi bildim bileli hem mizacımdan, hem de ikinci tavrı benimseyenlerle beraber yürümeyi tercih ettiğimden tebessüm edebilmeyi ve ettirebilmeyi önemsedim.”
Yani Pulcu’nun çizgisi yalnızca bir mizah aracı değil; bir hâlin, bir hayat anlayışının, hatta bir varoluş biçiminin, ontolojik sabit duruşun izdüşümü. Pulcu’nun eseri bir çizgi kitabı değil yalnızca; aynı zamanda bir ruh atlası.
“dikkat aramızdalar”, sokakta yürürken omzumuza dokunan bir merhamet, plaza asansöründe karşılaştığımız bir suskunluk, kampüste fark edemediğimiz bir bakış olabilir.
Her çizgi, bir ömrün en suskun yerine iliştirilmiş küçük bir işaret fişeği… İşin içinde mizah var ama gülüp geçemeyeceğiniz türden. Çünkü kitaptaki tiplerin her biri bir duruş, –az önce atıf yaptığımız– bir hâl, bir ruh taşıyor. Her biri cemiyetin orta yerine dikkat çeken birer “eşhas”. Mehmet Ali Pulcu bazen yeniçerileri, bazen yepyeniçerileri, bazen de mahur bir bestenin kahramanlarını çiziyor. Her biri başka bir yere, bazen de ötelere, ötelerin ötesine bakıyor.
Pulcu’nun dünyasında her şey tip olabilir: ıslak mendil, soda şişesi, kürdan, akide şekeri, alüminyum folyo… Hepsi birer içe doğru dönüşümün başlangıcı. Her çizgide, her kıvrımda bir hikâye gizli. Göz kapaklarından başlayan portreler bazen 40 saniyede bir insanın içini ele veriyor.

Göremediğimiz tipleri resmediyor
Mehmet Ali Pulcu, estetik zaviyeden karakalemle kurduğu iç dünyasını dışarıya taşırırken aslında aramızda olan ama çoğunlukla göremediğimiz tipleri resmediyor. Tuhaf adamlar, semâzenler, devrimciler, sakallılar, bıyıksızlar, mendilden kuş yapanlar, kürdandan adam kuranlar… Kaleminin ucunda, şehrin ritmini bozan ya da tamamlayan her ayrıntı bir tipe dönüşüyor.
Çizgilerle konuşan anlatıcı
Arz ettiğimiz üzere bir çizer, bir gözlemci, bir hikâye anlatıcısı o. Ama kelimeler yerine çizgilerle konuşan bir anlatıcı…
Kalemi elinden düşürmüyor. Her çay molasında yeni yüzler, her toplantıda yeni tiplemeler birikiyor. Tipler arasında gezinirken bazen kendinize rastlıyorsunuz; bıyığınız biraz yamuk, gözünüz biraz dalgın, belki biraz umutlu… Mehmet Ali Pulcu çiziyor. Mütemadiyen çiziyor. Ve bu çizgilerle cemiyetin anlatılmamış hikâyesini görünür kılıyor!

Her kalem dokunuşu bir hâlin ifadesi
Gecenin adamı, gölde beslediği kaplumbağaya “Bağa Ağa” ismini veren biri… Çizgileri mizahı da taşıyor, melankoliyi de… Her biri başka yöne bakan onlarca muhayyel yüz arasında yolcu da var, boşluk da… İbibik de var, külkedisi de…
Pulcu’nun karakterleri ısmarlama değil. Bunlar, çizerin iç dünyasında yavaş yavaş oluşuyor. Kalemiyle önce zihninde çiziyor, sonra kâğıda döküyor. “Sakin Kadın” portresi gibi, 40 saniyede oluşsa da, o portreye varan yol belki 40 yılın birikimi.
Heyecanlı bir gözlemci
Kimi zaman gözlerin ötelere, hattâ ötelerin de ötesine dair baktığı “Mahur Beste”nin kahramanlarını çiziyor. Kimi zaman ıslak mendilleri eğirerek mendil kuşu tipleri üretiyor.
Kimi zaman göğe bakıyor, kimi zaman yerin altındaki karıncaları izliyor.
Çiçekler üzerinde sabırla ilerleyen tırtıllar kadar dikkatli, çığlık çığlığa uçan martılar kadar heyecanlı bir gözlemciden söz ediyorum.
Her çizgi bir portre, her portre bir hâl, her hâl bir hikâye… Bu yüzden Pulcu’nun çizgilerine bakarken bazen şairin “Gün eksilmesin penceremden.” dizesi tedai ediyor hafızama.
Bazen kaytan bıyıklı, bazen pos bıyıklı, bazen bıyıksız ama her zaman umutlu adamlara rastlıyorum kitabın hoş kokulu satır aralıklarında. Umutlu adamlardan her biri farklı bir yöne bakıyor; ama çoğu da hakikate odaklanıyor…
Pulcu nezdinde sanat bir dikkat biçimi
Sanatkârlık onun için “keşif”le eş anlamlı. Sanat ise bir hayat tarzı değil, bir dikkat biçimi. İnsanları çizerken sadece yüzlerini değil, yüklerini, kaslarını, dertlerini, içinden geçenleri ve umutlarını da ortaya koyuyor.
Sanatla devam edelim… Onun için sanat, süslenmiş, yüceltilmiş bir tanım değil. Sanat, işaret ettiğimiz gibi keşiftir. Tıpkı sokakta oynayan çocukların neşesini, gökyüzünü yaran kuşların telaşını fark etmek gibi. Keşfettiklerini hafızasına nakşediyor; vakti geldiğinde bir deftere, bir kâğıda ya da alüminyum folyoya konduruyor.

Pulcu: “Sadece çiziyorum”
Sanat, onun için günlük hayatta görülen “sıradan” şeylerin ardında yatan hikâyeyi, mizacı, çatlağı ya da tebessümü yakalama çabası. Bir bakıma kalemle tutulan görsel bir ajanda, gündelik hayatın şâhitliğini üstlenen bir kabiliyet defteri.
Pulcu, sanatkârlığı yüceltmiyor; “Sadece çiziyorum.” diyerek tevazu gösterse de çizdikleriyle cemiyetin haritasını çıkarıyor. O, tiplerin, figürlerin, eşyanın ve şahısların sûretinden ziyade sîretini, mahiyetini yakalamaya çalışıyor.

Estetik dikkat gerektiren güzelliklerin ortak ismi
Estetik, onun çizgilerinde kalem ucu kadar ince, bazen de kürdan gibi sivri! Kimi zaman soyutun karmaşasında bir sadeleşme, kimi zaman da karmaşık surat ifadelerinin barındırdığı tuhaf güzellik! Son iki cümleden hareketle estetik, onun gözünde düzenli değil, tabii ve fark edilmesi icap eden, dikkat gerektiren güzelliklerin ortak ismi… Bu yüzden bazen Dorian Gray’in portresini, bazen de Hitchcock’un kuşunu çiziyor!

Eser görülüp hissedildiğinde tamamlanır
Sanat ve estetikten sonra esere gelelim. Eser, Mehmet Ali Pulcu nezdinde, belli bir bitiş çizgisine ulaşmış neticeden ziyade durak gibidir. Bu noktadan hareketle eser, bittiğinde değil, görülüp hissedildiğinde tamamlanır. 156’ncı sayfadaki “Sayfayı tutan ele bakan adam” bir eser midir, yoksa çiziktirilmiş bir hatıra mı, buna okuyucu karar verecek!
Yine sanatla devam edelim… Sanat onun için yalnız kalemin işçiliği değil, gözün ve gönlün birlikte terbiye ettiği bir beceridir. Çünkü katıldığı/yönettiği toplantılarda masada kim varsa, ilk çay molasında hafızasında, ikinci çay molasında defterindedir. Tiplerin yüz ifadeleri, bakış yönleri, dudak kıvrımları farklı farklıdır. Ama hepsi “bir hâli anlatmak” için bir araya gelmiştir. O hâl ise muhâldir!

“El-maʿnâ fî baṭni’ş-şâʿir”
Kimi müellifler, şair tezkirelerinde yer alan makul ve müsbet anlam çıkarılması zor beyitler için “El-maʿnâ fî baṭni’ş-şâʿir / Mânâ şairin karnındadır.” diyerek işin içinden sıyrılmayı tercih etmiştir. Şiir kadar çizgi, figür ve tiplerde de yeri geldiğinde işin içinden çıkılmaz olur. Ve dahi mânâ bazen çizgilerde gizlidir. Mehmet Ali Pulcu’nun tipleri, bakıldığında anlaşılmaktan çok hissediliyor. Çünkü çizdiği her bir insan, “aramızdaki”lerden biri. Tanımadığımız ama tanıdık gelen, garip ama âşina, tuhaf ama içten… Ve bütün bu çizgilerin ardında yalnızca kalem değil, mütemadiyen düşünen ve rüya gören bir adam var!
Pucu, çizgileriyle aramızdaki hikâyeyi görünür kılıyor
Bir çizerden, bir gözlemciden, kelimeler yerine çizgilerle konuşan bir anlatıcıdan, kalemi elinden düşürmeyen hakikatli bir ağabeyden bahsettik. Hâsılı, Mehmet Ali Pulcu çiziyor. Mütemadiyen çiziyor. Ve bu çizgilerle aramızdaki hikâyeyi görünür kılıyor.
Pulcu’nun çizgilerinde, şehrin gölgede kalmış yüzlerini, unutulmuş tebessümleri işittim ve kimsenin duymadığı kimi fısıltıları gördüm! Bazen kendi bakışımı, bazen de cemiyetin içerisinde ıskaladığım bir hikmeti gördüm o çizgilerin kıvrımlarında.
Hâsılı, “dikkat aramızdalar” kitabının her sahifesi aramızdakilere tutulmuş bir ayna, her çizgi ise insana; insan olmaya ve insan kalmaya dair saklı bir hakikatin izi…
“dikkat aramızdalar”, bana yalnızca bir karakalem ustasının maharetini değil; hayatın içe, enfüsî âleme doğru ne kadar derinleşebileceğini de gösterdi. Ve ben kitabın kapağını kapattığımda, yanımdan geçen herkesten hayata ve hakikate dair aşkın bir anlam devşirmeye karar verdim!
Bakmasını bilene aramızdakileri gösteren ayna
Âhir kelâm yerine: “dikkat aramızdalar”, bakmayı bilene, aramızdakileri gösteren bir aynadan başka bir şey değil!
İbrahim Ethem Gören – 21 Ekim 2025
Yazı No: 697

YORUMLAR