-Karahisârî Mushafı ve Bir Sözün Gölgesinde-
Osmanlı hat sanatının zirve isimlerinden Ahmed Şemseddin Karahisârî (v. 963/1556), Kanûnî Sultan Süleyman’ın talebiyle kaleme aldığı Mushaf-ı Şerif ile yalnızca bir Kur’an değil, bir medeniyet levhası yazmıştır. Mürekkebinden kâğıdına, tezhibinden cildine kadar her sayfası, Türk-İslâm sanatının kudretli bir şahididir.

Karahisârî’nin ömrü vefa etmediği için Mushaf’ı talebesi Hasan Çelebi tamamlamış; 61,5 × 42,5 santimetrelik, 300 varaklık bu güzide eser bugün Topkapı Sarayı Müzesi Hırka-i Saadet Dairesi’nde (nr. 5) muhafaza edilmektedir.
2000 yılında Kültür Bakanı İstemihan Talay’ın himayesinde dönemin imkânlarıyla gerçekleştirilen tıpkıbasımı sanatseverlerce büyük rağbet görmüş; 2009 tarihli ikinci baskısı dahi kısa sürede tükenmiştir.

Ne var ki, bir zamanlar bu Mushaf’a dair Hattat Hüseyin Kutlu tarafından sarf edilen şu sözler hâlâ sanat mahfillerinde yankılanmaktadır: “Efendim, mesela Topkapı’da Karahisârî Mushafı vardır. Onu bastılar tabii, çamura benzettiler. Ne yazık ki böyle baskı olmaz, çok kötü. Bugün için bu kadrolar, o Karahisârî Kur’anı’ndan on kat daha kaliteli, on kat daha kıymetli Kur’an yazabiliriz biz ve süsleyebiliriz. Ama işte dediğim gibi: Süleyman yok.”
Hel ve gad’dan âmil olmaz!
Sanatkârın dilinde “bulan buldum, eren erdim, varan vardım, bilen bildim, geçen geçtim, uçan uçtum” demek, manevî terbiyeye sığmaz. Çünkü hel ve gad’dan âmil olmaz!
Her söz, sahibinin devrini anlatır
Her kelâm, sahibinin devrini anlatır. Lâkin bu cümle biraz fazla iddialı, hattın zarafetine göre de kalın kaçıyor! Bir Mushaf baskısına “çamur” demek, belki mecazdır; yine de mübarek satırların izzetine gölge düşürür, hafazanallah kudretullaha dokunur!

Oysa “baskının yahut kâğıdın estetik kıymeti arzu edilen seviyede değil” demek, hem nezaketli olurdu hem de mürekkebin hakkına yakışırdı. Kaldı ki, “Karahisârî Kur’anı’ndan on kat daha kaliteli, on kat daha kıymetli Kur’an yazabiliriz” iddiası, bizzat Karahisârî’nin tevazu inceliğini hatırlatır!

Ey hüsn-i hat ile feleğe baş yetiştiren!
Zira üstad, asırlar öncesinden bugünkü tartışmalara bile cevap verircesine şöyle dememiş miydi:
“Ey hüsn-i hat ile feleğe baş yetiştiren,
Bil ki varlığım senin ayaklarının altındaki toprak gibidir.
Eğer bizim bu taze satırlarımız sana ulaşırsa,
Sakın onları ayıplama; zira sözün zehri nâhaktır.
Her hat, deniz gibi başka bir bahirdir;
Her satır bir dalga, her nokta bir incidir.”
Bu beyitlerin manası açıktır: Hakikatli sanatkâr, kendini başkalarının önünde yüceltmez; hattını tevazuyla masanın üzerine koyar. Çünkü kâmil insan, cam parçasını bile inci sayar; hünerli göz, ayıptan pâk olur.
Sakın incitme bir cânı, yıkarsın Arş-ı Rahmân’ı!
Alvarlı Muhammed Lütfî Efendi’nin “Sakın incitme bir cânı / Yıkarsın Arş-ı Rahmân’ı” âvâzı da bu gerçeği gözler önüne serer.
Sanatkârın payına düşen, yazısını güzelleştirirken gönül âlemlerinde derinleşmektir! Zira hüsn-i hat yalnız mürekkep işi değildir; irfan, tevazu, nezaket ve feyz işidir. Ve dahi: “Hakkın hatırı âlidir; hiçbir hatıra feda edilmez!”

Hattat Ahmed Şemseddîn Karahisârî
(874/1469? – 963/1556)
Osmanlı hat sanatının büyük üstadlarından Ahmed Şemseddîn Karahisârî, H. 874 / M. 1469 (?) yılında Afyonkarahisar’da dünyaya gelmiştir. Memleketine nispetle “Ahmed Karahisârî” adıyla tanınmakta ise de, asıl adı Ahmed Şemseddîn’dir.
İlk eğitimini memleketinde tamamladıktan sonra İstanbul’a gelmiş, burada Halvetî şeyhlerinden Karamanlı İshâk Cemâleddîn Efendi’ye intisap etmiştir. Ona halife olduktan sonra da tasavvufa tümüyle yönelmiş; ömrünü zühd, ibadet ve sanatla mezcetmiştir.
Karahisârî’yi hüsn-i hatla tanıştıran kişi de şeyhi İshâk Cemâleddîn Efendi’dir. Rivayete göre, Şeyh Hamdullah’ın talebelerinden olan şeyhi vesilesiyle ilk yazı derslerini almış; ardından Esedullah Kirmânî’den yeniden aklâm-ı sitte meşk etmiştir. Bazı kaynaklarda Yahyâ Sofî’den de istifade ettiği belirtilir.
Zamanla Ehl-i Hiref hattatları arasına dâhil olmuş, özellikle Kanûnî Sultan Süleyman için pek çok kıymetli eser vücuda getirmiştir. Celi yazıdaki kudreti dolayısıyla, miri binalar için yazı siparişleri de kendisine verilmiştir. Mimar Sinan’ın eserleri arasında yer alan Haseki Sultan, Mihrimah Sultan ve Şehzâde Camilerindeki kitabelerin onun kaleminden çıktığı bilinmektedir.
Karahisârî, dönemin en büyük hattatı olan Şeyh Hamdullah’ın çağdaşı olmakla birlikte hocası Esedullah Kirmânî’nin yazı neş’esini sürdürmüş zamanla kendi ismiyle zikredilecek hat ekolünü tesis etmiştir.
Karahisârî, aklâm-ı sittede mushaf, en‘âm, dua mecmuası ve murakka‘ olarak pek çok eser vermiştir. Bunlar arasında, Kanûnî Sultan Süleyman için yazdığı Mushaf-ı Şerif, yazısı, tezhibi, cildi ve ebadı ile devrinin medeniyet seviyesini aksettiren en ünlü eseridir. Topkapı Sarayı Müzesi Kütüphanesi’nde, Hırka-i Saâdet Dairesi’nde (nr. 5) muhafaza edilen bu Mushaf; 61,5 × 42,5 cm ebatlarında, âharlı ve vassâleli 300 varak hâlinde hazırlanmış olup ketebe kısmı boş bırakılmıştır.
Karahisârî’nin talebeleri arasında, üstadının vefatından sonra yarım kalan Mushaf-ı Şerif’i tamamlayan Hasan Çelebi, onun yanında yetişen Derviş Mehmed ve Ferhâd Paşa gibi önemli isimler bulunmaktadır. Bu talebeler, hocanın hem estetik anlayışını hem de tasavvufî edebini sonraki nesillere taşımışlardır.
Ehl-i tarik ve sofî-meşreb bir zat olan Ahmed Karahisârî, ömrünü mücerret bir şekilde geçirmeyi tercih etmiş; bütün dikkat ve mesaisini sanatına hasretmiştir. Uzun ve bereketli bir ömrün ardından H. 963 / M. 1556 yılında vefat etmiş, pîri İshâk Cemâleddîn Halvetî’nin Sütlüce’deki dergâhına defnedilmiştir.
Hâmiş:
1-Yıllar önce çekildiği anlaşılan bu video kaydına, Türkiye’nin en geniş katılımlı hüsn-i hat sanatı platformu Hat Sanatı Atölyesi iletişim grubunda tevafuk ettim. Karahisârî üstadın sanatına müteveccih “on kat daha kaliteli yazarız” sözünü işittiğimde bu satırları kaleme almak âdeta vacip oldu.
2-Hattat Ahmed Şemseddin Karahisârî’nin, Bursalı hattat Şerbetçizâde İbrâhim Efendi’nin mektubuna istinaden yazdığı, yukarıda sadeleştirerek naklettiğimiz satırların orijinali şöyledir:
Ey hüsn-i hat ile feleğe baş yetiştiren
Bil kim vücûdum ayağın altında hâktir
Ger erişirse sana bu tâze hututumuz
Onlara dil uzatma sakın zehr-nâktir
Her hattı başka başka bahrdir deniz gibi
Kim satr mevc ü nokta ana dürr-i pâktir.
3-Hattat Ahmed Şemseddin Karahisârî’nin muhayyel portresi için Hattat-Ressam Turan Sevgili hocamıza teşekkürü borç biliyorum.
İbrahim Ethem Gören – 14 Ekim 2025
Yazı No: 694

Teşekkür ediyorum, taş gediğine konmuş. Allah cümlemize iz’an versin. Sanatla uğraşmak, eser vermek güzel ama konuşurken haddi bilmak daha da güzel. Selam ve dualarla fi emanillah
Amin muhterem Talip Hocam. Var olunuz.
Eline kalemine sağlık İbrahim Edhem kardeşim mütevzi olanı Allah yüceltir.