`height=

Değerli okuyucularımız,

Bugünkü yazımıza başlamadan önce Türkiye Cumhuriyetinin kurucusu ulu önder Mustafa Kemal Atatürk`ün aramızdan ayrılışının 81. yılı; Ü lkemizin kuruluşunda kurucu iradenin slogan halinde gençliğe önerdiği 'Yurtta sulh cihanda sulh' sözünün bugün bu bölgede yaşayan devletlerin emperyalist hedeflerin saldırısından kurtulmada ve bağımsızlıklarını sürdürmede ne derece önemli bir strateji olduğu daha iyi anlaşılıyor.

Bu duygularla Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşlarını, ülkemizin kuruluşunda emeğe geçen bütün ecdadımızı rahmet ve minnetle anıyoruz;

Bugün çalışmalarımızı sürdürdüğümüz Van ile ilgili de olan ama bütün ülkemizin endemik bitkilerde olduğu gibi şifalı bitkilerde de bir hazine olduğuna vurgu yapan hoş bir anekdotu sizlerle paylaşacağım;

Hani Şair Hayalî `nin meşhur beyti vardır ya:

Cihân-ârâ cihân î çindedir ârâyı bilmezler

O mâhî ler ki deryâ içredir deryâyı bilmezler,

Yani:

'Cihanı süsleyen (Allah) cihanın içindedir ama (insanlar) aramayı bilmezler

Denizin içinde olduğu halde denizden habersiz olan balıklar gibidirler'

Biz de ne acıdır ki ülke olarak millet olarak nice bitkisel nimetler içinde yüzeriz de haberimiz olmaz; İlim adamlarımızı elimizden kaçırırız Amerikalara göndeririz. Onlar orada ödüller alırlar. Patent alırlar ama her biri Batının ürünü olur;

Biz ise burada ellerden gelen ilaçlardan deva aramaya devam ederiz;

Meğer bir AR-GE profesörü imiş

İsterseniz konunun edebiyatını bir yana bırakıp aslında bütün ülkeden çok yerlerde yetişen bir bitkiyle ilgili bir vicdanlı bir memurun itirafına kulak verelim;

'Memuriyet hayatıma başladığım ilk yıllardı. İşimin gereği KOBİ`lere ve girişimcilere destek vererek onların iktisadi olarak kalkınması için canla başla çalışıyordum. Bir gün yine iş yaptığım esnada, ağır aksak yürüyen yaşlı bir beyefendi elinde bir kavanozla odama girdi. Görünüşe bakılırsa sıradan bir insandı ancak oturup kendini tanıtınca bu düşüncemden dolayı pişman olduğumu ve kendime kızdığımı itiraf edebilirim.

Zira bu mütevazı görünümlü kişi aslında gıda mühendisliği alanında AR-GE çalışmaları yapan değerli bir profesörmüş, sonradan öğrenmiş oldum.

Bu zat kendini tanıttıktan sonra elindeki kavanozu göstererek dedi ki:

'Bu kavanozda uşkun reçeli var, bilir misin?'

Ben de 'uşkunu tabii ki bilirim, ilkbahar mevsiminde yaylada kendi kendine yetişen, meyve niyetine yediğimiz, bizim Doğu yöresinde herkesçe bilinen bir gıdadır. Ancak sadece 1-2 ay varlığını sürdüren bir bitki olduğu için, başka bölgelerde pek bilinmez, kabuklarını soyup yeriz, reçelinin yapıldığına da hiçşahit olmadım' diyerek sözlerimi tamamladım.

Beni sabırla dinleyen beyefendi sözlerine devam ederek 'bu kavanozdaki uşkun reçelini Vanlı bir teyze yapıp bana getirdi. Uşkunun uzun ömürlü olmadığından bahsetti ve şayet reçeli yapılırsa her mevsim yenebileceğini söyledi. Kendisine maddi yardımda bulunmamı, işyeri açmak için destek vermemi istedi. Ancak işyeri açması için benim bu kadıncağıza destek verme imkânım yok. Siz aklıma geldiniz, belki yardım edersiniz düşüncesiyle bu kavanozu da size getirdim. İnceleyiniz, afiyetle yiyiniz sonra da mümkünse bu teyzeye yardım ediniz' diyerek ayrıldı.

Bu beyefendi gittikten sonra göz ucuyla reçeli inceledim. Akabinde kavanozun kapağını açmadan, bir kaşık dahi tadına bakmadan işyerimdeki çaycıyı çağırarak ona verdim.

'Bu nedir?'

'Al evine götür, çoluk çocuk ailece yiyin' dedim. Ne çaycı ısrar etti ne olduğunu ne ben anlatma gereği duydum;

Altının kıymetini sarraf bilir

Bu hadisenin yaşadıklarımın üzerinden birkaçhafta geçmişti. Bir akşam anne ve babamı ziyaret gittim. Oturmuş hasbihal ediyor eş dosttan, havadan sudan konuşuyorduk.

O sırada kardeşimi biraz üzüntülü görünce 'hayırdır, bir sorun mu var?' diye sorunca, hüzünlü bir ses tonuyla başladı anlatmaya; Sözün nereye geleceğini hayatta tahmin edemezdim;

'Abi, arkadaşımın çok sevdiği amcası kansere yakalandı. Tedavi için Ankara`ya sevk ettiler. Doktorlar gerekli tetkikleri yaptıktan sonra kemoterapi (kimyasal tedavi) için artık geçolduğunu, ilaçla ya da ameliyatla tedavi için geçkalındığını söylemişler. Ancak doktorun biri demiş ki:

'Sizin memleketiniz Van`da uşkun vardır, getirin yedirelim. Hastalığın tedavisinde etkili olacağını ümit ediyorum. Ancak şifa Allahü teâlâ`dandır' demiş.

-Uşkun mu dedin?

-Evet evet; Arkadaşım da doktorun bu tavsiyesini yerine getirebilmek için bu mevsimde imkânsız olduğunu bildiği halde 'belki şifa olur' ümidiyle yana yakıla uşkun arıyorlar, ama bulamıyorlar.

Beni aldı bir merak ben dinlerken kardeşim konuşmasına devam ediyordu:

'Doktora çaresiz bir edayla uşkun bulamadıklarını söyleyince doktor 'uşkun reçeli de mi yok, bari onu bulun getirin?' demesin mi?

Tabiri caizse o an tüylerim diken diken oldu. Aklıma birkaçhafta önce bana verilen ama yemeyerek çaycıya hediye ettiğim kavanoz geldi.

Bendeniz bu uşkun reçeli sözünü duyar duymaz bir dakika zaman kaybetmeden ve sözün devamını dinlemeden, gece yarısı telefona sarılarak çaycıyı aradım.

Reçeli ne yaptın, diye sordum.

Buzdolabına koyduğunu, henüz kimsenin yemediğini söyledi.

Derhal yarın geri getirmesini rica ettim.

Ertesi sabah reçel elime ulaşır ulaşmaz kargoya verip Ankara`ya gönderdik. En nihayetinde o adamcağıza uşkun reçelini ulaştırdık. Eceli gelmeden ahir ömründe yemek nasip oldu.

Daha sonraki zamanlarında kendini iyi hissetmeye başladığını ailesinden öğrendik ancak vadesi dolan her fani gibi o da ahirete irtihal eylemiş.

Bu olay her aklıma geldiğinde nasip ve rızık meselesinin ne olduğunu daha iyi anlamış bulunuyorum. Bu reçeli yemek ne profesör beyefendiye, ne bana, ne de çaycıya nasip oldu. Ü çel değiştirdikten, elden ele dolaştıktan ve haftalar sonra Van`dan ta Ankara`daki hasta adama nasip oldu. Atalarımız ne de güzel söylemiş değil mi?

'Nasibinse gelir Hint`ten Yemen`den, nasip değilse ne gelir elden.'

Bu hoş anekdottan da anlaşılmaktadır ki ülkemizde doğal ve şifalı bitkiler bir hazinedir; Yeter ki kıymetini bilecek bir eğitim verilse yeter ki mühendislerimiz araştırmacılarımız ve en önemlisi de devletimizin ilgili birimleri bu konunun farkında olsalar;

Peki nedir bu uşkun?

Bunu da Van Kültür Merkezinin internet sitesindeki yazıdan bir paragrafla özetleyip ilgilenenlere de internet sitesinin adresini verelim:

'Bahar aylarında yetişen, rakım farkına göre olgunlaşan uşkun (dağ muzu, yayla muzu), besin değeri çok yüksek olan ve bazı hastalıklara da iyi geldiği yöre halkı tarafından belirtilen mayhoş bir bitkidir. Uşkun kaya diplerinde, taşların arasında yetişmektedir. Bölgemizde ve yakın coğrafyasında yabani olarak yetişen uşkun çeşitli isimlerle anılmaktadır. Işkın, uşkun, uçkun ve yerel dilde de revas olarak adlandırılmaktadır.

Nisan yağmurlarının bereketiyle kocaman yaprakları arasında bitki veren uşkun, gövde kısmı taze iken dış kabuğu muz gibi soyularak içkısmı yenilmektedir. Bahar aylarında çok yaygın bir şekilde tüketilmektedir. Uşkun C vitamini ve mineral bakımından oldukça zengin bir bitkidir. Fazla tüketilmesi halinde dahi şişkinlik hariçherhangi bir yan etkisi görülmemektedir. Bu açıdan halkımız tarafından şifalı bitki olarak bilinmektedir. Kökü ve sürgünlerinin beslenmede önemli yer tuttuğu, mide ve böbrek rahatsızlıklarına iyi geldiği ve özellikle sindirimi kolaylaştırıcı olduğu bilinmektedir. Yöre halkı tarafından sürgünleri kaynatılarak suyu kan şekerini düşürmek maksadıyla içilmektedir. Ayrıca iştah açtığı, vücudu kuvvetlendirdiği ve dirençkazandırdığı söylenilmektedir. Geniş bilgi için bakınız:

http://www.vankulturturizm.gov.tr/yazdir?2509DB681D434336F38D33B940CEF8A7

Uşkun nelere iyi gelir:

Yapılan araştırmalarda ışkının içerdiği polifenol madde sayesinde oluşma ihtimali olan kanser hücrelerini yok ettiği tespit edilmiştir. Pişirildiğinde özelliği iki kat artan ışkın otu kanserle mücadelede en etkili doğal ilaçseçilmiştir. Yaprakları zehirli olan bu otun sadece sap kısmı tüketilir. Ayrıca uşkun bakın nelere iyi gelmektedir:

Şekere iyi gelir, Mideye faydalıdır, Bolca C vitamini içerir, yaşlanmayı geciktirir, Kronik rahatsızlıklara iyi gelir.

Nerede yetişir?

Erzurum, Malatya, Sivas, Bingöl, Bitlis, Elazığ, Muş, Hakkâri, Van, Tunceli ve Mardin çevresinde bol bol yetişmektedir. Diğer şehirlerimizde de uşkun olan yerler vardır;