Prof. Dr. Uğur Türkmen`in yeni kitabı Müzik Sosyolojisi`ni okumaya devam ediyoruz;
Sosyal Algı, bölümü de ilginç. Türkmen`e göre Algı 'duyu verilerini örgütleyip yorumlayarak çevremizdeki nesne ve olaylara anlam verme sürecine verilen addır.' (Sf.86) Sanatkâr Hoca, giyimine, konuşmasına, hitap etmesine, sözlerine v.b. çok dikkat etmelidir. Hocanın, bir sözü/hareketi, yetenekli öğrenciyi müziğe sevk eder veya müzikten soğutur. İşte, ince ayarı tutturmak gereklidir. Kitapta, Türk müziği sanatçılarıyla, çok sesli müzik sanatçılarının anlayışları, provalara gelişleri, sistekli olmaları, konser sırasındaki duruşları v.b. çok güzel anlatışmış. Biz, 27 yıldır düzenlediğimiz İstanbul Türk Müziği Festivali`nde de &ndash maalesef- çok karşılaşıyoruz.
Hindemith`e göre sadece 'iki tür' müzik vardır 'iyi müzik-kötü müzik.' Werner ise 'Gerçek müzikal derinlik, daha iyi çalmak değil, daha canlı çalmaktır' der. (Sf.119) Türkmen ile birlikte imzamızı atıyoruz.
'Müziğin Toplumsal Rolü' bölümü, özellikle müzik akademisyenlerinin en fazla kullandıkları alan. Özellikle folklorik olan Bayramlar, Türküler, Kına-Düğün eğlenceleri, Töreler, Nevruz v.b. kişiyi etkisi altına almaktadır. 'Kültür, doğuştan başlayarak bilinçli veya bilinçsiz edindiğimiz, içimize sindiremediğimiz bilgilerin tümüdür (Sf.139); Anonim çocuk ezgileri, öncelikle bize çocuk müzik beğenisi hakkında fikir verir onların ritmik, metrik, tonal, modal, formal yapıları bizi düşündürür. (Sf.140)
Müzik ve Benlik, bölümü, bizlerin en çok sıkıntılı olduğu örnekleri veriyor. Ben en iyi okurum, ben en iyi çalarım, En iyi bildiri benimkiydi, ben olmazsam müzik biter, ben; ben; ben; Aslında, sınırlar zorlanmasa, yanlış kullanılmasa 'Ben`lik çok özel ve güzel' 'Ben`lik sanatçı olmanın verdiği bir güzelliktir esasında. Ne de olsa, bir düşünülmeyeni düşünen, yapılamayanı yapan, hayal edilemeyeni hayal edendir. Kendine hastır. (Sf.197)
Aşırı 'ben ve bencil olmanın' sonu 'hiçolmak' ve 'hiçlik' tir bana göre; Beethoven`in şu sözü oldukça manidar 'Ey Prens! Sen, kazara böyle doğduğun için prenssin, ama ben, ne olduysam kendi çabamla oldum' (Sf. 207) Zannediyorum, Türkmen`de ağır başlılığını, sessizliğini, içe atışını, başarısını, suskunluğunu v.b. özellikleri 'ben'liği aşarak kazanmış; 'Ben' diyenlere, 'kibirle' dolaşanlara örnek olmasını dilerim.
'Lider' olmak, bir yeti gerektirir, sonradan öğrenilmesi zordur. Şef ego işidir cerrahlık ve pilotluk gibi. Tartışmasız liderlik özellikleri gerektirir, itaat edilmeyi gerektirir.' (Sf.285) Lider, yönlendirendir, sistemi kurandır, görev paylaşımını iyi yapandır, çalışanlarını yeteneklerine göre değerlendirendir ve sosyal olandır. Bu bölümde de yararlı bilgiler verilmiş.
'Çatışma' bölümü ile, ben de çok şey öğrendim. Türk müziği mensupları arasındaki çekişmeleri, tartışmaları biliyor, yaşıyor (1976-2021), okuyordum, ama Çok sesli müzik mensupları büyük isimlerin bu derece çatışma içinde olduklarını Türkmen sayesinde öğrendim. Besteci-Besteci, Besteci-Seslendirici, Besteci-Şef, Besteci-Çalgı icracısı, Besteci-Söz yazarı v.b. Çatışma ararsanız, o kadar çok şey var ki? 1987`de Konservatuvar Hocaları`na ilk unvan verilmesinde yaşananların Türk müziği kısmını biliyordum, ama çok sesli müzik kısmını yeni öğrendim. Bu bölümde yazılanlar, 'Ben'lik bölümü ile birlikte okunmalıdır.
Bireysel Farklılıklar' bölümü de ilginçolmuş. Bilinen sanatçıların, nasıl göründüğü ve yorumlandığı yazılmış. Ayrıca, bu kişilerin nasıl sanatçı olduğu, sınavlarda nasıl sorularla muhatap olunduğu, usta-çırak ilişkisinin ne kadar önemli olduğu da vurgulanmış.
Refik Fersan`ın 1919`da girdiği ve en yüksek notu aldığı bu imtihanda beş soru sorulmuş. (sf.411) Sorulara bakar mısınız!
Ya şimdiki sınavlar?
Giriş sınavlarında sürekli değiştirilen giriş sınavları ölçütleri?
İsmail Baha Sürelsan, cumartesi günleri akademik toplantılar/dersler yapar. Kuralları vardır ve bu kurallara herkes uymak zorundadır. Bunlardan birkaçını (Erol) Sayan anlatır (Sf.409)
Ya şimdiki çalışmalar/provalar?
Neden genel bir rahatlama, gevşeme ve sistemsizlik var; Margilus`un şu sözlerini kulaklara duyurmak gerek 'Müzik, kendi kendine âşık olan icracıları sevmez. Zaten onlar da müziğin aşkına muhtaçdeğildir. Kendilerine olan sağlık, mutlu ve huzurlu aşklarıyla bu narsist` çiftin, bir üçüncüye ihtiyacı yoktur.' (Sf.420) 'Müzik ve Ergenlik' bölümü, özel bir alan olarak hazırlanmış. Özetle, Müzik çoğunlukla, gerilimi azaltmada, dikkati sıkıntılardan farklı bir yere çekmede, zaman geçirmede, sıkıntıyı azaltmada yardımcı olduğundan dolayı dinlemek istenmektedir. (Sf.435) Ergenlik yaşındaki çocukların, ne tür müzik dinledikleri üzerine yapılan çalışmalara yer verilmiş.
Fazıl Say şöyle demiş 'O fırtınalı günleri iyi ki yaşamışım. Şeytanla didişmek benim dinamomdu. Sanatçı, kendisini köprünün karşı ayağından seyredebilmeli, okyanusun dibinde de görebilmelidir.' (Sf.443)
Kitapta yer alan ve katıldığım diğer görüşler: Konservatuar giriş sınavlarında ve imtihanlarda ölçme değerlendirme kriterleri dikkatle ele alınmalı ve Konservatuvar öğretim elemanları, ölçme-değerlendirme ile ilgili kurslara alınmalıdır.
Konservatuvarlar 'sanatçı' yetiştirecekse, dersler ona göre mi yapılanmıştır?
Konservatuvarlar 'öğretmen' yetiştirecekse, dersler ona göre mi yapılanmıştır?
Aynı programlarla hem sanatçı hem öğretmen yetiştirmek doğru mudur?
Konservatuvar binaları, 'eğitime uygun', 'fiziki ortam' olarak uygun yapılanmalıdır. Biliyoruz ki, %80`i,donanımsızdır. Penceresiz çalışma odaları, nemli-rutubetli yerler, yalıtımsız odalar v.b. verim alınamaz;
Her Konservatuvar`da paneller, açık oturumlar, sergiler, workshoplar, atölye çalışmaları yapılmalıdır. Her öğretim elemanı bilgi ve tecrübelerini sergileyecek ortamları oluşturmalıdır. Konservatuvar öğrencilerinin müzik eğitimine &ndash özellikle ilkokul, ortaokul, lise- mutlaka katılmaları sağlanmalıdır. Akademisyen alımlarında mutlaka performansa yer verilmelidir. Konservatuar mezunu olacaklara, ihtisaslaşacakları alana göre sınav yapılmalıdır.
Kadro açılmadan Konservatuvar açılmamalı ve açılacaksa da 'butik' olarak düşünülmelidir. Konservatuvar mezunlarının istihdamları da düşünülmelidir.