Birkaçdefa Değişim`in başlı başına bir amaçhaline gelmiş olduğuna değinmiştik. Örneklerden yola çıkarak vardığımız bir sonuçtu bu. Devlet yönetiminde dış siyasette olsun, içsiyasette olsun gözle görülebilir bir somutluk kazanmıştır bu kavram.
Değişim belediyelerin çalışmalarında özellikle yer tutmuş, tutturulmuş bulunan bir kavramdır. Bir yerde, 'değişim için değişim' amaçlı hale düşülmüştür denebilir. Bunu bir problem olarak görüyor ve üzerine eğilmek gerektiğine inanıyorum.
Başta İstanbul Büyükşehir Belediyesi olmak üzere birçok belediyenin yönetiminde 'Değişim' kavramının karşı çıkılamaz bir güçkazanmış olduğunu görüyoruz. Görünüm şudur: 1983`ten başlayarak özellikle liman şehirlerinde belediye başkanlıkları bu kavramın etkisi altında çalışmaktadırlar. Dahası vardır: Başkanlıklar egemenliğini kurmuş olan bu kavramın baskısı altındalar. Kelime klişeleşmiştir.Bu klişe irdelenemez bir bağımsızlık kazanmıştır. Bu kavramın İngilizce ve Fransızca`da karşılığı 'Transformation'dur.
Her 'transformation'da birden fazla tehlike saklı bulunduğunu düşünmekte yarar vardır. Başat özelliği 'pratik başarı' olarak fark edilen insan örnekleri için Değişim`in yönünün hiçde önemli olmadığını görmek mümkün ama üzücüdür. Oysa 'teorik başarı' da olmalıdır hayatta. Değişim`in geçmiş zaman ve gelecek zaman arasında kurulacak hayat irtibatı ile ilgisini hesaba katmayan bir girişimin bu toplumun ruhu ile bağdaşmasını bekleyemeyiz.
Teorik Başarı, yahut Başarı, Pratik Başarı`yı zaten içermez mi? Oysa teorik hazırlığı ihmal etmiş bir pratik, toplum beğenisini hak etmiş demek değildir.
Teorik hazırlıktan ne anlamalıyız? Hiçkuşku yoktur ki, bir belediye hizmeti ister tam merkezde şehircilik, ister yöreli olarak en uzak nokta bakımından olsun devamlılığı hedef almalıdır.
Devamlılık ise geçmişi ihmal ederek kendi zamanından başlatarak bir gelecek inşa etmek olmamalıdır. Devamdan bu anlaşılacaksa, birden çok çiğ olarak Değişim ortaya çıkıyor. Kontrol edilemez bir enerjiye dönüşüyor sanki. Ne yapacağını bilememek, ama çok şey yapmak arzusu, ki belediyelerin kendisini göstermek hevesi ile birleşince tutku haline gelebiliyor, o şehrin kaderi haline gelebiliyor. Oysa bir başkan ve encümen, halkın oyları ile o mevkie gelmişti. Seçilmiş encümen, nasıl oluyorsa, o şehir halkının onaylamadığı bir çok icraatın içinde olabiliyor. Bu nokta ilginçtir.
Bir ikilik doğmuş oluyor. Bir şehrin insanları beledî hizmetlerden memnun kalmıyor. Bunun nedeni, belediyelerin o şehrin tam hüviyetini idrak edememeleridir.
Bir şehrin tam hüviyeti deyince neyi anlamalıyız?
Tarih, tarih ile şimdiki zaman arasında köprü olan Yakın Tarih ve Kültür. O şehir insanlarının şehirlerine sahip çıkıldığını hissetmelerini sağlayan unsurlardır. Bir şuur adamı olan Yahya Kemal`in nice doğru düşünüşleri arasında 'Değişerek devam etmek' fikri de bulunur. Yahya Kemal`in İstanbul üzerine de fikir ve önerileri vardır. Çalışmaların Yahya Kemal ve ondan sonraki ciddî düşünüşlerden doğmuş olan netice ile örtüşmesi gerekir.
Necip Fazıl Kısakürek, Ahmet Hamdi Tanpınar, Prof. Semavi Eyice ilk akla gelen İstanbul kaygılıları... Sonraki nesilden Sezai Karakoçda İstanbul üzerine görüşler ortaya koymuştur.
Uygulayıcıların önericilerden, kurucu anlayış sahiplerinden bî haber çalışkanlıkları İstanbul Bilinci ile örtüşemez. Kangrene çevirmiş bir yara olan ve dönemlerce tartışılmış olan 'yabancı mütehassıs' meselesi öylece durup dururken, gözünü AB merkezli Değişim`den ayıramayan şehirciliğin bir kâbustan farksız olduğunu düşünmekten toplum kendini alamıyor.
O kâbusu yaşıyor.