İyilik ve kötülüğün kaynağı önemli ölçüde insandır. Ancak insanı iyi veya kötü yapan ilişkide olduğu çevre, yaşadığı şartlar, içinde bulunduğu ortam, yaşayıp büyüdüğü aile, yaşadığı mahalle, okuduğu okul ve en önemlisi de içinde bulunduğu, çalıştığı sistemdir. Çok iyi insanların bile içinde bulunduğu şartlar kötüleştigi zaman, durumu değiştiğinde kötüleştiğinde zalimleştikleri görülmüştür.
İnsan tabiatı gereği yaşadığı şartlara, ortama kolayca adapte olan, uyum sağlayan bir varlıktır. Yaşadığı bölge, şartlar neyse ona göre adaptasyon sağlayan, ona göre şekil alan bir varlıktır. Sosyal şartlar hayatımızın her alanını kapsar. Bu sosyal güce karşı insanın kendisini tamamen korumaya alması mümkün değildir. Ancak karşı önlemlerle insan kendisini kısmen bu etkilerden koruyarak etkisini azaltabilir. Yani insan yaşadığı şartların ürünüdür. Bir taraftan etkileyen diğer taraftan etkilenen bir varlıktır. Yani hem etkileyen hem de etkilenen bir durumdadır. Bir tarafta yarattığı, etkilediği şartların etkilerinden kendisini koruyamayarak etkilenen bir varlıktır. Diğer tarafta yaşadığı şartları değiştiren, iyileştiren ya da kötüleştirerek sosyal olayların paydaş mimarlarıdır. Aynı zamanda iyi ya da kötü yarattığı, oluşturduğu şartların eseri oluyor. Bir tarafta bir kahraman, bir tarafta acziyet. Olumluyorsa kahramandır değiştiren toplumu, toplum da kendi kahramanını yaratır. Her toplum kendi canavarını da, içinden kahramanını da üretebilir. Kahraman da canavar da bir günde yetişen bir şey değil. Toplumlar kendi katillerini de kahramanlarını da kendi yetiştirir. Olaylar insanın kaderini de toplumun kaderini de inşa eder. Bu zamanla yaşayarak insanı kahraman da katil de yetiştirerek olur. Bir kötülük ya da iyilik birden gelmez, avazı çıktığı kadar haber verir, bağırır ancak işitene, görünene. İnsan önlem almazsa sanki birden gelmiş gibi zannedebilir. Halbuki her şeyin bir ömrü var, iyilik kötülüğünde öyle. Uzun ömürlü olması için bir canlı gibi iyi bakılması ve koşullarının da iyi olması gerekir. İnsan istediği sevdiği çiçeği yetiştirmek için onun sevdiği toprağı iyi seçmesi gerekir. İstediği toprakta istediği çiçeği yetiştiremez. Çiçek bile sevmediği toprakta, istemediği iklimde yetişmez. Ona uygun sevdiği koşulların sağlanması gerekir. Bir toplum kendinin her türlü güzelliklerin yayılıp yeşerdiği bir alan yapmazsa kötülüklerle baş edemez. Aç bir toplumda neden hırsızlık yaptın deyip cezalandırılırsa, yeni hırsızlıkları artırmış olursun. Hırsız yaptığı hırsızlıktan pişmanlık duymaz. Haklı olduğunu düşünür. Önleyici tedbirler alınarak, açlıkla mücadele hırsızlıkla mücadelede ancak başarılı olunabilir. Katil cezasını çekip toplumun içerisinde bir kahraman, korkularla da olsa saygı duyuluyorsa, pişmanlık duymuyorsa yeniden bir cinayet işlemeye teşviktir. Nitekim cezasını çekip serbest kalan hiçbir mahkum toplum tarafından kendisine yardımcı olmak yerine kendisi de nasıl yatarlanırım diye muamele görüyorsa, sağlıklı bir ilişki geliştirilemez. Toplum sağlıklı bir ortam sağlamalıdır. Zararlı tüm suçların doğup gelişimine engel olmalıdır. İyilikleri çoğaltmak için bu güzelliklerin önce artırılması ve her türlü güzelliğin yeşerdiği, geliştiği bir ortamın sağlayıcısı olmak gerekir. Yoksa iyilikleri ayakta tutmak, yaşatmak mümkün gözükmemektedir. Her türlü güzelliklerin doğup yaşatılacak ve geliştirecek ortamı sağlamak gerekir. Yoksa bir çiçekle bahar gelmez, güzelliklerin yeşermesi, gelişmesi için önce ortamının sağlanması gerekir.
Güçte insanı yozlaştırır ve diğerlerinin acılarına karşı duyarsızlaştırır. Misal her yörenin namus anlayışı farklılıklar gösterebiliyor. İnsanın içinde iyilik ve kötülük birlikte bulunuyor. Ancak yaşadığı ortamda hangi şartlar varsa ona göre içindeki iyilik veya kötülük harekete geçiyor.

“Biz insanı şeref sahibi yaptık (isra)…Eğer Allah’tan korkarsanız, O size, iyi ile kötüyü ayırd edecek bir akıl ihsan eder,(Enfal)…İnsan, irade sahibi bir varlıktır..Şan seref sahibidir. insan seçimiyle sorumludur…Insan kendini üstün gördüğünde azdiginda, kibirle yürüdüğünde zalim ve cahillerden olur..
..