Değerli okuyucularımız,
Hekimler adrenal yorgunluğun konvansiyonel tıbbın merak ettiği yeni bir alan olmasına rağmen klinik tecrübe olarak hormonal ve sinirsel sistem başta olmak üzere esasında ümmin sistemini doğrudan olumsuz etkileyen bir belirti olduğuna vurgu yaparlar.
Metropol hayatının insanları sürekli yüksek efor içinde yaşamaya zorladığına dikkat çeken yılların duayen ismi Dr. İsmail Maraş da şehir hayatı yaşayan insanlarda bir türlü bitmek bilmeyen stres ve gerilim sonucu ortaya çıkan yorgunluk, bitkinlik, tükenmişlik sendromunun da aslında adrenal yorgunluğun sonucu olduğunu belirtir.
Stres dolu hayattan bir türlü kurtulamıyorsanız, kendinizi yorgun ve bitkin hissediyorsanız adrenal yorgunluğun içerisinde olabilirsiniz. Bu konuda Maraş Akupunktur Merkezi hekimlerinden hocamız Dr. İsmail Maraş`ın görüşlerini paylaşacağım sizlerle. Hocamız, adrenal yorgunluğun konvansiyonel tıbbın merak ettiği yeni bir alan olduğunu söyleyip adrenal yorgunluğun en belirgin bulgusunun geçmek bilmeyen yorgunluk olarak tanımlandığına dikkat çekerek şu bilgileri veriyor:
'Yıllardan beri tedavi ettiğimiz hastalarımızda klinik tecrübe olarak biliyoruz ki, hormonal ve sinirsel sistem başta olmak üzere esasında ümmin sistemini doğrudan olumsuz etkileyen bir belirtidir adrenal yorgunluk.'
Vücuttaki sinüzoidal dalgalanmaya dikkat
Dr. İsmail Maraş, adrenal yorgunluğun vücudu nasıl olumsuz etkilediğini ise şu örnekle tanımlıyor:
'Bilimsel araştırmalara göre, normal bir insan vücudu, mükemmel sağlık uygulamasıyla 120 yıl sürebiliyor. Bu yaşam süresinde hayatın bir ivmelenmesi var. Bu ivmelenmeyi (+) ve (-) eksi diye bir çıta sembolüyle tanımlamaya çalışırsak, örneğin vücudun ivmelenmesinin en yüksek noktasına (+ 50), en alt noktasına da (-50) denilsin. İnsanın normal hayattaki ivmelenmesi sinüzoidal dediğimiz bir dalgalanma gösterir. (Bkz. Şekil1) Bu dalgalanmanın ortalaması sıfıra (0) ne kadar yakınsa vücudun yıpranma oranı o kadar azdır, minimumdur mükemmel sağlık denilen seviyedir. Bu dalgalanma çizgisinin ortalamaya arası ne kadar açıksa sağlık ve yıpranma o kadar fazla demektir. Adrenal yorgunluk dediğimiz olay bu dalgalanmanın (sıfırdan) 0`dan sapma halidir. 
İnsan hayatında elbette belirli zaman ve oranda stres olmalıdır diyen Hoca, stresin hiçolmamasının dalgalanmayı -50`ye indireceğine bu durumda da bağışıklık sisteminin hiçgelişemeyeceğine dikkat çekerek otomobil motorundan örnek veriyor.
Bir otomobil motorunun sürekli yüksek eforda veya sürekli rölantide çalışması her ikisi de motor için ideal değildir. Hiçstres veya yüksek adrenal yaşamamış vücut rölantideki motor gibidir. Ani bir zorlanmada iflas eder. Veya sürekli stres ve gerilim içindeki bir vücut da sürekli yüksek tempoda çalışan motor gibidir çabuk yıpranır.
Kent hayatının getirdiği ekstra yük
Bu örneklerden sonra adrenal yorgunlukla ilgili çarpıcı bir tespitte bulunuyoruz. Günümüzde metropol hayatı insan yaşamını sürekli yüksek efor şeklinde yaşamaya zorluyor. Şehir hayatı yaşayan insanlarda bir türlü bitmek bilmeyen stres ve gerilim, ortaya yorgunluk, bitkinlik, tükenmişlik sendromu çıkartıyor ki bu bugün tıpta adrenal yorgunluk olarak adlandırılıyor.
Adrenal yorgunluğun insan üzerindeki etkisine ise şöyle bir çarpıcı örnek verebiliriz:
'Kırsal bir kesimde, tarlada bağda bahçede çalışan bir köylü veya çiftçi ile şehirde yaşayan bir insanı kıyasladığımızda örneğin kırsal bölgede 100 tane boyun fıtığı hastası ile şehirdeki 100 tane boyun fıtığı hastasını değerlendirdiğimizde şöyle enteresan bir sonuçortaya çıkmaktadır. Kırsal kesimdeki 100 kişinin belki 95`i tedaviye gitme imkânı bulamaz. Şehirdeki 100 kişinin ise en 40 kişisi tedaviye gider. Ama iki üçyıllık bir süreçte bu iki grubun iyileşme oranlarına bakıldığında, köydeki 100 boyun fıtığı olan insanın iyileşme oranı tedaviye gitmediği halde % 85-90`ı bulurken, şehirde grubun 100 boyun fıtığı olan insanın yarıya yakını tedaviye gitmesine rağmen iyileşme oranı yine de % 45-50`lerde kalmaktadır. Bu niye böyle olmaktadır? Çünkü şehirlerde adrenal yorgunluk ve stres en üst seviyededir. Çünkü şehir hayatının yüksek temposunda yaşayan bireyin, adrenal yorgunluk sebebiyle kendinde doğuştan var olan iyileşme gücünü tam anlamında kullanamamaktadır. Kan dolaşımının düzenlenmesi, doku tamirinin hızlanması ve vücudun kendi kendini yenilemesi durumu tam olarak gerçekleşemez. Aksine kırsal kesimdeki hastanın stres ve sıkıntısı az olunca, temiz hava temiz su temiz gıda konusu olunca, adrenal yorgunluk yaşamaz. Bu durumda bünye kendini iyileştirmede daha başarılı olmaktadır.
Adrenal yorgunluk alerjiyi tetikler
Diğer bir tanımlamaya göre insan vücudu yaratılış gereği aktif olduğu dönemlerde vücudunda kortizon seviyesi yüksek olan dönemdedir. Vücut özellikle uyku anında kendisini dinlendirmeye alır. Yani motor örneğinden yola çıkarsak beynin uyumaya organlar da kendini soğutmaya ihtiyaçduyar. Bu zamanlar uyku ve istirahat saatleridir. Bu saatlerde kortizon seviyesi düşüktür. Kortizon seviyesi düşmelidir ki bu organlar soğusun ve dinlenip ertesi gün kendine gelebilsin. Ama adrenal yorgunluk durumunda istirahat anında düşmeye başlaması gereken kortizon seviyesi bile yüksek seyreder. Bu durumda vücut uykuda bile olsa dinlenemez. Sabahleyin yorgun ve tükenmiş olarak uyanır. Bu durum kas ve iskelet sistemi rahatsızlıklarından başlayıp bağışıklık sistemi rahatsızlıklarına, fibromiyaljiye, yumuşak doku romatizmalarına kadar birçok rahatsızlığa davetiye çıkartır.
Adrenal yorgunluk devam ettiğinde bağışıklık sistemi de zayıflayacağı için alerjik hastalıklara da davetiye çıkmış olacaktır. Vücudun fiziksel rahatsızlıklarında kısır döngüye dönüşmesi beraberinde ruhsal bozuklukları da getirebilecektir. Birçok kronik hastalık daha ileride akut ve acil hastalıklara, kalp krizlerine, beyin tıkanmalarına, vücutta toksik birikimlerine, inme felçgibi hadiselerin oluşumuna sebep olur.'
Bu açıklamalardan sonra 'sağlık piramidinin en tabanına indiğimiz zaman ne tür bir rahatsızlık şikâyetiyle gelirse gelsin, bireylerde öncelikle adrenal yorgunluk olup olmadığına bakılmalıdır' önerisinde bulunabiliriz.
Hoca da kişilerde adrenal yorgunluğun giderilmesine yönelik tedavi uygulandığında ise sağlıklı hayat piramidinin temelden yukarıya doğru sağlıklı düzeleceğini ve sonucun o zaman yüz güldürücü olacağını söylemektedir.
Kalp krizi, beyin kanaması ve inme gibi vakalarda suçlu kim?
Aynı çerçevede enflamasyon veya inflamasyon ( iltihaplanma ve yangı) hastalıklara da dikkat çekerek toplumda birçok kişinin yapılan tahlilinde CRP seviyesinin yüksek çıkmasının bu çerçeveden yorumlanması gerektiğine vurgu yaparak diyoruz ki:
Kalp krizlerinin, şeker hastalığının ortaya çıkmasının, damlar sertliğinin, beyin felcinin, hemipleji (felç) dediğimiz hadiselerin vb. hepsinin bu anlamda birer sonuç; Bu çerçevede baktığımız zaman vücutta adrenal yorgunluğu tedavi edilebilen, bunu dengeleyebilen, regule edebilen, oryantasyonunu sağlayabilen, bunu sağlarken de vücuda ekstra yük bindirmeyen yan etki vermeyen en iyi tedavi yönteminin akupunktur olduğunu görüyoruz. Çünkü bilerek bilmeyerek boyun fıtığı veya bel fıtığı veya sinüzit veya bir migren vb. için tedaviye gelen bir hasta, farkında olmadan esasında adrenal yorgunluk tedavisi de olmaktadır. Böylece akupunktur tedavisi olan kimsede iman sistemi güçleneceği ve adrenal yorgunluk en aza ineceğinden artık bir anda oluşan anlamsız tansiyon yüksekliği, ani şeker yükselmeleri, kroner yetmezliği, arterio skleroz (damar sertliği) gibi şikâyetler azalıp var olan rahatsızlıkların tedavisinde de yüz güldürücü sonuçlar elde edilmektedir.
Kolesterolde itfaiyeci örneğine dikkat
Adrenal yorgunluğun fiziksel rahatsızlıkları nasıl tetiklediğine ise yüksek kolesterol teşhisiyle ilgili itfaiyeci örneğini verebiliriz:
'Baktığınız zaman hastada ne var? Kolesterol var, pıhtılaşma var. Fibrozis var. Önce bilinmeli ki bunu oluşan bir harabiyetin üzerini kapatmak amacıyla yapıyor bünye. Bu tedavi amaçlı biriken yağ plakları büyüye büyüye damarı tıkıyor. Bunun sebebini biz ilk bakışta kolesterol olarak değerlendirebiliyoruz Oysa bunun sebebi kolesterol değil enflamasyon ve fibrozis yani enflamasyon olduğu için oradaki kolesterol neticesinde bir oksidasyon meydana gelmesi. İşte kolesterol burada yanlış anlaşılan itfaiyeci durumuna düşüyor. Yani diyelim ki bir yerde bir yangın çıkıyor. İtfaiyeci hemen gelip yangına su sıkmaya başlıyor. Burada itfaiyecinin ne iş yaptığını bilmeyen bir kişi 'acaba yangını itfaiyeci mi çıkardı?' sorusunu soruyor. Aslında doğru olan itfaiyecinin o yangını söndürmeye çalışıyor olmasıdır.
Bunu iyi anlamak için kolesterolün tanımına tekrar bakmamız gerekiyor.
Kolesterolün özelliği nedir? Vücudun oluşan içyaralarında tamir için kullanılan maddedir. Vücutta enflamasyon olursa ve bu sebeple damar içinde enflamasyon meydana gelir de damar içcidarı bozulursa -ki damar cidarı birçok sebepten bozulabilir ilaçlardan bozulur, diyabetten, şekerden bozulur, stres yüksekliğinden, adrenalin yüksekliğinden bozulur vb.- damarın dokusunda bir harabiyet meydana gelir. O zaman kan içindeki yağ hücresi bu harabiyeti gidermek için otomatik içgüdüsel koruma özelliği sayesinde gelip oraya yapışır. Adrenal yorgunluk sebebiyle vücuttaki enflamasyon devam ettiği ve bu sebeple içcidarda harabiyet devam ettiği için vücut oto kontrol sistemi de oradaki harabiyeti iyileştirme niyetiyle sürekli o bölgeye kolesterol taşıyıp durur. Orada kolesterol denilen plaklaşmalar meydana gelir.  
Adrenal yorgunluk vücutta enflamasyon ve dolayısıyla CRP yüksekliği yapar. Bu ise vücutta genel olarak harabiyet meydana getirdiği gibi damarlarda da harabiyet meydana getirir. Vücut da, bu harabiyeti gidermek için damarda harabiyet oluşan bölgelere kolesterol hücresi göndermeye ve o harabiyet bölgelerine yapıştırmaya devam eder. Bu süreklilik kolesterol yağlarının birikmesine ve sonuçta damar tıkanıklığına sebep olur. Damar tıkanıklığı ve bir müddet sonra ortaya çıkan damar sertliği ise içkanama riskini meydana getirir. Bu durumdaki bir hasta, tahlil yaptırdığında ilk bakışta yüksek kolesterol doğru teşhisiyle tedaviye alınır ama aslında bu tedavi yangınla değil itfaiyeciyle uğraşmak gibidir.'