Diyanet...

Dine düşman olanların acımasızca eleştirdiği bir kurum...

Bütçesi üzerinden, imamları üzerinden, hutbeleri üzerinden...

Onların maksadı üzüm yemek değil bağcıyı dövmek... Dolayısıyla hiçbir kıymeti yok...

Diyaneti biz de eleştireceğiz...

Ama bağcıyı dövmeden... Sadece üzüm yemek maksadıyla...

Geçen hafta hutbelerde evlilik konusuna değindi Diyanet... Çok da iyi yaptı... Geç bile kalmıştı...

Diyanet camiasının cuma hutbeleri, iletişim çerçevesinden bakıldığında var ya...

Bütün dünya iletişim organizatörlerinin ağzının suyunu akıttığı bir etkinliktir...

Düşünür müsünüz bir kere...

Siz hiç kimseye davetiye göndermeden... Hiç yemek içmek gibi organizasyon tertip etmenize gerek kalmadan... Hiçbir kurum ve kuruluştan böyle bir organizasyon için izin istemeden...

Herhangi bir şekilde hiçbir masraf yapmanızı gerektirmeden...

Hem de bir kere değil beş kere değil bir sene değil beş sene değil...

Bir ömür boyu her hafta cuma günü milyonlarca insan size geliyor...

Ne için?

Sizi dinlemek için...

Aman Allah’ım kafayı yememek elde değil...

Bu ne büyük bir fırsat böyle...

Kar demeden yağmur demeden, yaz demeden kış demeden... Bir şehirde değil bir ilçede değil bir mahallede değil... Bütün mahallelerde, bütün ilçelerde bütün illerde ve bütün köylerde...

Herkes cuma günü sizi dinlemeye geliyor...

Tamam onlar ibadet etmeye de geliyor ama ibadetin bir parçası bir ritüeli olan hutbede sizi dinliyorlar...

Hiç ses çıkarmadan...

Hiç protesto etmeden...

Hiç eleştirmeden...

Hiç küsmeden...

Hiç vazgeçmeden...

Ve siz...

Bu insanlara istediğiniz konuyu istediğiniz şekilde anlatma imkanına sahipsiniz...

Bir düşünebilir misiniz?

Bunu yapabilmek için iletişim firmalarının bütçeleri yetmez... Kimsenin bütçesi yetmez...

Bu kadar büyük organizasyonu, bu kadar uzun süreli ve bu kadar sürdürülebilir şekilde yürütmeyi hiçbir kurum ve kuruluş başaramaz...

Ve ne yaparlarsa yapsınlar bir ömür boyu bu şekilde o organizasyonlara kimse gelmez...

Getiremezsiniz...

Şu Diyanet’in elindeki fırsatı görüyor musunuz?

Ama sevgili Diyanet ne yapıyor?

Bu insanlara hemen her seferinde bildikleri, işittikleri anadan babadan öğrendikleri dini mevzuları mükerreren yani tekrar tekrar, tekrar tekrar, tekrar tekrar anlatıyorlar...

E pes doğrusu arkadaş...

Günümüz dünyasında insanlar birey olarak binlerce sorun içinde boğuşuyor...

Çıkış yolu arıyor...

Bunalımdan kurtulmak için çözüm arıyor...

Yalnızlıktan kurtulmak için dost arıyor... Güveneceği yer arıyor, kurum arıyor...

Ve dünyada yapay zekalarla beyinleri yönlendirmenin provaları yapılıyor... Gençler elimizden birer birer kayıp gidiyor...

Aile içi sorunlar her geçen gün içinden çıkılmaz hal alıyor... Hükümetler çıkardıkları yasalarla, polisiye tedbirlerle bu sorunları çözmekte zorlanıyor, üstesinden gelinemiyor...

İşte fırsat değil mi ey Diyanet!...

Sevgili Diyanet...

Yapmayın etmeyin ne olur... Bu fırsatı heba etmeyin...

Camilerin minberlerinden namaza gelen müminlere çölde susamışlara su verir gibi birer yudum birer yudum hayat dersleri anlatın...

Ne olur ya...

Aile içi sorunlara değinseniz... Öfke kontrolünden ipuçları verseniz... Gençlere bilimin dinin emri olduğunu, bilen insanın daha değerli olduğunu anlatsanız ne olur?

Dahası Cuma öncesi vaazlarda camilere sadece vaizleri oturtmayıp yerine göre uzman çağırarak onlara konuları üzerine vaaz verdirseniz ne olur?

Öfkesiyle dikkat çektiğini zanneden ama nefret yansıtmaktan başka hiçbir kazancı olmayan birkaç zavallı vaizin cemaati köpürten helal haram cennet cehennem haykırmaları yerine bir hafta bir deprem uzmanı gelse sakin sakin evde depreme karşı alınacak önlemleri anlatsa cemaate... Bir hafta bir iş güvenlik uzmanı gelse evde ve işte olası kazalara karşı alınacak tedbirleri anlatsa... Bir hafta bir pedagog gelse çocuklara nasıl davranacağın vaaz etse... Ne olur?

Camiler başkalaşmış mı olur?

Yoksa toplumu daha kucaklayıcı bir etkinliğe ve ibadete adım mı atmış olur?

Bu önemli konuya yine değineceğiz...