Amerika özcü bir Emerson`a acı söyleyen Ezra Pound`a hazır mı? Bir yanda lükse yeni kuşakların özendirilmesi bir yanda giderek artan 'varlık içerisinde mutsuzluk'...
Amerika`daki refah anlayışının o toplumda herkes tarafından benimsenmiş olduğunu sanmak düpedüz insanın kendi nefsine şerbet vermesi olur. Amerikan mucizesi` diye yayılan şöhretin yaklaşık yüz yıldır herkesin üstüne gelen bir (tsunami) gibi olduğunu söylemek fazla mıdır? Şu meşhur 1929 krizi, o günkü iletişim imkânlarının dünyasında da bütün yeryüzünü ilgilendirmişti. Türkiye`de o zamanlar nitelikli tarafları bugünkülerden daha derince dergilerin kapaklarında bir New York fotoğrafı yer almışsa, o mecmuayı okuyanın gözünde gökdelenler köyü putlaştırmanın ta kendisi, modern biçimi demektir. Sık sık duyardınız 'Avrupa Amerika`nın yanında, Türkiye`ye Avrupa`nın yanında ne kalıyorsa işte o!'
Bu herhalde başka İslâm ülkelerinde de böyle olmuştur. Bu biraz da, endüstri atılımını henüz yapamamış toplumların kaçınılmaz olarak sürüklendiği psikolojidir. Bu kadarla kalsa iyi? En keskin derecesinde bir aşağılık kompleksine yol açmış bir çaresizlik duygusudur.
Halbuki Türklerin yoksunluk şartları tamamen kendilerine özgü cereyan etmişti. O kadar toprak kaybı Avrupa`dan yüzyıllarca Doğuya itilen devlet, Balkan toplumlarının bir türlü birbiriyle uyuşamamasını siyasî entrikalarıyla sağladığı için Rumeli`nde kalabilmişti. 1908 sonun başlangıcı oldu diye daha bir bakılıyor artık.
Çok uzun bir aradan sonra Amerikalılar anayasa değişikliği yapmak isteyecek bir psikolojiye girdiler. Bu, aşırı bir gelişmedir. Bununla birlikte, tam bir gerçektir. O halde Amerikan insanı, heterojen bir toplum olduğunu, dev ve derin bir ekonomik bunalıma girdiği bu sıralarda bir kez daha gördü. Dünyanın geri kalan kısmını Amerikan mucizesinin erdemleriyle terbiye etmek isteyenler 'şû unda bir ihtilâl' ile sarsıldılar.
Bir keşfi alıp kendine mal etmek eski Yunandan mirastır Batıda. Eski Yunanlıların bitmez tükenmez kaynağı Doğu idi. Çok çok öncelerde bülû ğa ermiş bir Doğu, yarım yamalak bir olgunluğun gözlerini diktiği iklim olmuştu. Bunu en son İkinci Dünya Savaşı`nın içinde ve Berlin`e girdikleri sırada gördük. 1700`lerin ortasından o tarihe kadar bulgulamış, icad etmiş, her alanda tırmanmış Alman dehâsı yağmalandı (Evliyâ Çelebi, Viyana`da vantilâtörün ilk şeklini tarif eder- 1600 ortaları).
Alman rönesansı süreci 1945`te dışardan yıkılmış oldu. Geriye bakılırsa, Almanların İngiltere ile sömürüde yarışma motifini aşamadığı sonucuna varılabilir... Yükseliş azim ve irade ile gerçekleşti. Lâkin özünde giderilmemiş olan ihtirastan kaybetti diyebilir miyiz? Amerika örneği ile Alman örneği tam kıyas olur mu, düşünmeli üzerine. İkisinde de iyilik özüne titizlenenler sindirildiler. Hıristiyanlık ise edebiyatını veriyor, ruhundan mahrum barışın.
 
*İki şair de Hakikatçi şairler arasındadır. Ezra Pound şu sözü, biyograflarından Noel Stock`a söylemiştir: 'I am a Man of Truth'