Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Puan Durumu
WhatsApp
İbrahim Ethem Gören
İbrahim Ethem Gören

Mustafa Dalkılıç: Modello Turco’nun Sanatkârı

Mustafa Dalkılıç, çocukluk yıllarını Osmanlı Cihan Devleti’nin kadim payitahtlarından Bursa’da geçirmiş, nev’i şahsına münhasır kabiliyetleriyle öne çıkan bir sanatkâr, bir ferd-i vâhid olarak karşımızda duruyor!

Onun çocukluk ufku, Bursa’nın tarihî ibadethanelerinde açılmıştır. Ulu Cami’nin, Yeşil Camii’nin, Muradiye Camii’nin hüsn-i hat levhalarını temaşa etmiş; ince belli minarelere hayret ve tefekkürle selam durmuş; kubbelerden öteler ötesine aralanan kapıların sırlarını kurcalamıştır. Orhan Gazi ve Osman Gazi türbelerindeki puşidelerin desenleriyle ‘Türk Cihan Hâkimiyeti Tarihi’nin birbirinden âlâ keyfiyetini ruhuna meczetmiştir.

Nev’i şahsına münhasır bir zat dedik… Mimar Sinan devrinde yaşasaydı onun kalfası olurdu. Karamemi’ye yetişseydi el yazmalarının tahrirleri kendisine emanet edilirdi. Kazasker Mustafa İzzet Efendi ile hemhal olsaydı, ona ney üfler, tesbih çekerdi.

Tarihî Bursa ve İstanbul’dan, bugünün Ankara’sına geldiğimizde ise Mustafa Dalkılıç’ın kabiliyetlerinin başka bir sahada billurlaştığını görüyoruz. O, hünerini tarihî, dinî ve sivil mimari yapıların modellerinde yoğunlaştırdı. Bugün onun ellerinde Mescid-i Haram, Mescid-i Nebevî, Mescid-i Aksa, Ayasofya Camii, Süleymaniye Camii ve memleketin gönül incisi Ulu Cami, gerçeğine hüve hüvesine, milimi milimine sadık kalınarak maketlere dönüşüyor. İbadethanelerimiz, kubbe ve minareleriyle en küçük teferruatına kadar önce zihninde, sonra da ellerinin ve avuçlarının maharetiyle yeniden inşa ediliyor!

Mustafa Dalkılıç, hem izlenimci hem de gerçekçi bir sanatkâr. Çalıştığı modellerin aslında, orijinalinde hangi malzeme kullanılmışsa o malzemeyi tercih ediyor, taş türü malzeme kullanmamasına rağmen bakıldığı zaman gerçeği ile aynı hissi veriyor, ne görüyorsa onu modellendiriyor. Araya ne kendinden bir ekleme ne de bir güzelleme katıyor. Onun işi modellemek, tasarlamak, tecdiden ihya ve inşa etmek!

Cam, ahşap, MDF, su kontrası, pleksi, vitray, muhtelif tabii ve endüstriyel boyalar, fırçalar, kesme ve yapıştırma aletleri onun elinde tabir caizse dile gelip izleyenlerin gözlerini alamayacağı bir makete dönüşüyor. Ve onun nezdinde elinden çıkan tüm eserlerin ortak bir adı var: Modello Turco. Bu isim, Türk ve İslâm eserlerine işaret ederken; Dalkılıç’ın sanat felsefesini de özetliyor.

İşte biz de Mustafa Dalkılıç ile bu ismin, bu yolculuğun, sanatı ve zanaatı, ihya ve inşayı aynı potada eriten terkip şuurunun peşine düşerek hasbihal ettik.

İbrahim Ethem Gören: Çocukluk yıllarınızı Bursa’da, Ulu Cami ve Yeşil Camii gibi tarihî ibadethanelerin gölgesinde geçirdiniz. O yıllardaki estetik tecrübeleriniz bugün ürettiğiniz modellere nasıl yansıyor?

Mustafa Dalkılıç: Öncelikle nazik davetiniz ve sanata ilginiz için size teşekkür ediyorum. Büyüdüğüm Bursa, şimdiki Bursa’ya göre daha orijinal idi, yüksek apartman ve gökdelen tarzı binalar daha az olduğu için şehrin en azından tarihî bölgesi nispeten daha orijinal idi. Bursa’ya gerek uzaktan, gerek yakından baktığınızda Osmanlı’nın Bursa’sında canlı izler görmek çok daha kolay idi. Okuldan ve derslerden kalan zamanlarımda camilerin hem etrafını hem iç detaylarını temaşa eder, hem onların mimarisine hem de onları yapan ve yaptıran ecdada karşı derin bir saygı uyanırdı bende. O yıllarda kuru ve pastel boya ile bu camilerin resimlerini yapar, odamın duvarlarına asardım. Bazen de kartondan maketlerini yapar, o eserleri elimde üç boyutlu halde hissetmeye çalışırdım. Çocukluktaki bu tutku-hobi karışımı merak, kırklı yaşlarda tekrar bu işe eğilmemi sağladı. Bu arada gerek doğuda, gerekse Avrupa’da pek çok cami, katedral gibi anıtsal binaları da görme ve inceleme fırsatım oldu, beni daha bir olgunlaştırdı. Öte yandan önceleri tamamen el ile yaptığım işleri daha düzgün yapmak amacıyla teknolojiden de yararlanmaya başladım. Mesela lazer, CNC, 3D modelleme ve baskı gibi işleri keşfettim. Yöntem ne olursa olsun yaptığım bir eserde önceliğim gerçekçilik, estetik ve dayanıklılığı bir arada yakalamak.

Orhan Gazi ve Osman Gazi türbelerindeki puşidelerin desenlerinden feyz aldığınızı söylüyorsunuz. O desenlerin ruhunu bir makete nasıl taşıyorsunuz?

Desenleri taşımak bazen zor olabiliyor, çünkü ortalama bir makette kullandığım ölçek 1/100 ve bu durum maketin oldukça küçük olmasına yol açıyor. Yine de mümkün olduğunca her detayı vermeye çalışıyorum.

Modellerinizde izlenimcilik ile gerçekçiliği buluşturuyorsunuz. Bu iki yaklaşımı nasıl dengeliyorsunuz?

Öncelikle maketin tasarım ve modelleme aşamasında uzun süreli bir tefekkür gerekiyor. Öyle ki bu ölçekteki eser, en azından ana hatlarından taviz vermeden gerçeğini yansıtmalı. Öte yandan bu makete bakan kişi o eserin gerçeğinin hissettirdiği ruhu eserde yakalayabilmeli. Maketlere güzellik ve özelliğini veren ana unsur, kullanılan malzemenin maddî değerinden ziyade o malzemenin bu ruhu vermeye yarar hale getirilmesidir.

Mescid-i Haram, Mescid-i Nebevî, Mescid-i Aksa, Ayasofya ve Süleymaniye gibi büyük mabetlerin modellerini hazırlarken sizi en çok zorlayan ve en çok heyecanlandıran detaylar neler oldu?

En çok zorlayan husus bu mabedlerin kutsallığına yakışır şekilde maketi oluşturmak, belirttiğiniz gibi aynı zamanda heyecan veren yönü de işin. Özellikle Mimar Sinan eserlerinde büyük ustanın taşa verdiği estetiği eldeki malzeme ile yansıtmak beni zorladığı gibi iş bittiğinde ortaya çıkan eser bütün zorluğu unutturuyor ve yeni bir proje için kamçılıyor. İnsan yaptıkça daha iyisini yapmak istiyor. Aklıma hep “Siz bildikleriniz ile amel ederseniz Allah size bilmediklerinizi de öğretir” ayeti geliyor.

Çalışmalarınızda cam, ahşap, MDF, pleksi, vitray gibi çok çeşitli malzemeler kullanıyorsunuz. Sair malzemeleriniz nelerdir? Malzeme seçiminizdeki temel kıstasınız nedir?

Mustafa Dalkılıç: Mimaride mükemmellik; estetik, sağlamlık ve kullanışlılığı bir arada karşılamak olarak ifade edilir. Aslında makette de benzer bir yaklaşım gerekiyor. Çünkü ortaya çıkan eser yeterince sağlam ve uzun ömürlü olmalı, kullanıcısının içine sinmeli, eseri yapanın emeğine ve eser sahibinin yaptığı maddî katkıya değmeli. Öte yandan yeterince estetik olmalı, kullanıcının amacına ve mekânına uyumlu olmalı. Malzeme seçiminde ana faktör bu kaygılar oluyor.

Bahsettiğiniz malzemeleri hangi âletlerle işliyorsunuz?

Bazı malzemeler için maket bıçağı yeterli olurken çoğunlukla lazer makineleri ve 3D yazıcıları daha çok kullanıyorum.

Gördüğünüzü aynen aktardığınızı söylüyorsunuz. Buna rağmen sanatkârın ruhu ve yorumu eserlerinizde hangi noktada devreye giriyor?

Aynen aktarmaya çalışıyorum. Osmanlı ve özellikle Sinan eserlerinde maketin tasarımından önce o eserin hikâyesini her detayı ile öğrenmeye çalışıyorum, o eserin şekline veya detaylarına etki eden coğrafî ve beşerî faktörleri anlamaya çalışıyorum. Bunları öğrenmeden doğrudan modelleme veya imalat aşamasına geçmek, esere istenilen derecede asıl eserdeki ruhu vermeye mani olur.

Tüm eserlerinizi “Modello Turco” ortak adı altında topluyorsunuz. Bu isim sizin için neyi ifade ediyor?

Öncelikle Türklüğü vurguluyor. Çünkü İslâm âleminde en muhteşem eserleri vermiş olan ecdadımızdır ve bu coğrafyada özellikle Klasik Dönem Osmanlı mimarisi hâlâ aşılamamıştır. Kutsal beldelerdeki mabedlerde dahi ecdadımızın derin izleri vardır. Öte yandan Avrupa’da sanatın ve mimarinin büyük seviye kaydettiği Rönesans ise İtalya merkezli bir harekettir. Modello Turco ismi, işimdeki bu temel iki hususu bir arada ifade etmeme yardımcı oluyor.

Bugün Ankara’da yürüttüğünüz çalışmalarla dünün Bursa ve İstanbul’unu nasıl bir köprüyle buluşturduğunuzu düşünüyorsunuz?

Bugünün Ankara’sı Cumhuriyetimizin merkezi ve Devletimizin Başkenti olması hasebiyle modern bir şehir görünümünde. Ancak bu şehir başkent olmadan önce Bursa veya Konya’dan çok farklı bir yapıya sahip değildi. Allah hep başkentlerde yaşamayı nasip etti, bu da böyle bir kader.

Hasbihalimize sizin ilave etmek istediğiniz hususlar nelerdir?

Sanatkârlar her zaman ilgi ve destek beklerler. Malumunuz, marifet iltifata tabidir. Bu çerçevede zatınızın ilgi ve yaklaşımı bendenizi ziyadesiyle mes’ud etti. Şahsınıza ve gazetenize şükranlarımı ifade etmek isterim.

Son olarak okuyucularımıza nasıl bir mesaj iletmek istersiniz?

Her insanın az veya çok sanat ile ilgisinin bulunması, ruh sağlığı için faydalıdır. Ellerinden geldiğince ilgili olsunlar isterim.

İlginiz için teşekkür ediyorum.

 

İbrahim Ethem Gören – 01.09.2025, Yazı No: 683

 

 

YORUMLAR

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

SON HABERLER

ÖNE ÇIKANLAR

1