Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Puan Durumu
WhatsApp
Mehmet Cangir
Mehmet Cangir

Vatan millet devlet

Ancak Vatan, Millet düşüncesiyle yatıp kalkmak, bu değerlerle yetişmek, bu değerlerle beslenmek çok büyük bir erdemdir. Tam olarak bizim çağdaşlarımız Vatan, Millet değerleriyle beslenmemiş olsa da, bir kısım bu değerlerle tanışmış olan ve mücadele içerisinde olanların gayretiyle bu günlere geldik. Bir avuç insanın gayret ve emekleri olmasaydı, millet bu günleri görmezdi. Bizi bu günlere getiren bayrak insanların gayretleri, onurlu mücadelesi, cesaretli duruşları olmasaydı, o karanlık zilletten bu aydınlık günlere gelemezdik. Tüm emeği geçenlerin ruhları şad olsun. Çünkü vatan millet ülküsüyle yatıp kalktılar ve bir nesil bu değerlerle yetişti. Hayatlarında kendileri için hiçbir şey yapmadılar. Ammenin menfaatini kendi menfaati olarak gördüler. Ülke bu günlere gelmişse bu insanlar sayesinde, vatan millet muhabbetinden, sevgisinden olmuştur. O dönemin tüm sohbet konularının vatan, millet, devlet ana konusuydu. Bu değerlerin içi biraz doldurulmuş olsaydı, bugün daha farklı bir Türkiye olurdu. O zamanın imkân ve şartları çok kısıtlıydı. Devletin tüm kurumları düşman unsurların etkisi altındaydı. Ülkenin siyaseti gündemi bilerek ya da bilmeyerek bu azınlık unsurlar tarafından belirlenirdi. Ülkemizin en önemli kurumlarına sızmış bu unsurlardan tamamen temizlenmiş midir bilmiyorum.

Bugünkü sohbetlerin, muhabbetlerin konularına bakın; Vatan, Millet, Devlet muhabbetleri yerine, bunlarla alay edercesine “vatan, millet, Sakarya” denilerek bu muhabbetleri yapanlar küçümsenmekte, alay edilmektedir. Biraz da boş muhabbetler olarak görülmekte, yapanlar enayi görülmemektedir. Vatan, millet, Sakarya deyip bu değerlere sahip, ülküsü olanları enayi gibi görüp, küçümseyip dudak bükerek alay edilmektedir. Bu hale nasıl geldik, anlaşılır değil. Halbuki merkez çoğunluk olarak gözükenler, daha düne kadar taşrada yaşayan, kenar mahalle insanıydı. Tükettiği hiçbir şeyi üretmeyen, tamamen ithal eden, toplu iğnesini Hindistan’dan getiren, yağını dışarıdan alan bir ülkeydi. Her şey bir yana, ülke tamamen NATO gladyosunun tahakkümü altındaydı. Bu tahakkümden kurtarmaya çalışan Menderes’i asıp, urganının parasını da haciz yoluyla ailesinden almışlardır.

Tarih boyunca Türklerin etrafı düşmanlarla sarılı olmuştur. Türkistan’da bu sebeple tutunamamış, savaşlardan bıktıklarından Anadolu topraklarında, tutunabilmek için buradan Balkanlara kadar gitmek zorunda kalmışlardır. Anadolu’da da rahatlık vermemişlerdir. Bu hâlâ devam etmektedir. Hiçbir zaman kaçacak, gidecek bir yerleri olmamıştır. İyi ki olmamış; karakterleri, tek umutları, yaşama bağlı cesaretleri ve teşkilata olan bağlılıkları, saygıları sayesinde varlığını devam ettirmiştir. Hiçbir devletin yanında, gölgesinde yaşamamış; her zaman düşmanlarının korkulu rüyası olmuştur. Bir taraftan kendi bağımsızlığını korumak isterken, diğer taraftan haksızlık ve zulüm yapanlara karşı hasmane bir mücadele içerisinde olmuştur. Tarihte pek örneği yoktur; hiçbir zaman zalimlerin yanında olmamış, her zaman mazlumun yanında olmuştur. Çünkü tarih ve kültürü “veliyyün küllü mazlumin” vizyon ve misyonuyla onu yükümlü kılmıştır kader. Bu düşüncesi, her zaman haksızlık yapanın karşısında, mazlumun yanında yer almıştır. Fetih anlayışının amacı da yapılan zulüm ve haksızlıkların ortadan kaldırılması, adaleti tevzii, güvenliğin sağlanmasıdır. Bu sebeple fethettikleri yerlerde hiçbir zaman asimilasyon yapmamış, kültür emperyalizmi gütmemişlerdir. Gittikleri yerlerde mezalimi durdurmuş, aralarında hak ve adaletle eşit ve özgür bırakılmalarını, huzur ve güvenlik içinde yaşamalarını temin etmiştir. Türkleri emperyal emelle eleştirenler, nedense yeni dünya düzeniyle “tek din, tek dil, tek devlet” fikrine herhangi bir eleştiri veya itiraz etmemektedirler. Türkler, fethettikleri yerlerde asayiş, huzur, güvenlik sağlamış; daha yaşanılır, daha güvenlikli, daha müreffeh, daha arzu ve tercih edilir bir vatan hâline getirmişlerdir. ABD’nin “barış, özgürlük, güvenlik, insan hakları, hukuk getireceğim” diyerek işgal ettiği ülkelere bakın: Hiçbir yerde asayiş sağlanmamış, özgürlük, insan hakları ve adalet getirilmemiştir. Afganistan, Irak, Suriye’de eski diktatörler aranır olmuştur.

Vatan millet sevdalılarının, düşmanla hesaplaşmadan önce kendi ülkelerini yaşanabilir bir yer, hatta tercih edilebilir bir devlet yapmaları gerekir. Ülkesinde hak, hukuk, adalet, refah, huzur içerisinde; eşit ve özgür bir şekilde, tercih edilebilir bir ülke yapmalılar. Müdahale edilen ülkelere bakın; işgalden önce vatandaşın tüm umutları tüketilmektedir. Tüm parametreleriyle oynanmış, yerinden edilmiş, işgal şartları hazırlanmış, her türlü müdahaleye hazır hâle getirilmiştir. Halk yaşamaktan bezdirilir, vatan millet duygusu tahrif edilir, tüm değerler gözden düşürülür. Vatandaş adeta ülkesinde mutsuz, bezgin, tüm umutları tükenmiş; adeta kendisinden başka herkesten medet umar hâle getirilmiştir. Gençlerin çoğunluğu etkilenerek, ülkeleri dışında daha güzel hayatların olduğu fikri verilir; kendi ülkelerinde olmayan her şeyin kolayca dışarılarda temin edilebileceği, kendi hayatlarının cennetlerini kurabilecekleri teşvikle özendirilir. Kendi ülkesi hakkında çok olumsuz fikir verilirken, dışarısı çok özendirilir, adeta cennet olarak gösterilir.

Daha ülkeleri işgal edilmeden, zihinleri işgal edilmiş; bir kuruş harcamadan, bir fişek atmadan, silahsız olarak “özgürlük, barış, eşitlik” adı altında zihinlere girilerek, ülke silahsız olarak işgal edilmeye hazır hâle getirilir. Bunda sonraki aşama, durumuna göre değişiklikler yapılarak revize edilebilir. İnsanlar hiçbir emek koymadan, kendileri için uygun görülen paket hayatları almak zorundadır. Özgür olman, senin için uygun görüleni almandır. Yoksa kendi tercihlerini, kendi serbest hareketlerinle atacağın adımlar değildir. Hiçbir mücadele vermeden, maksimum tüm arzu ve isteklere ulaşmak, insanın en büyük arzusudur.

Ancak bunun mümkün olmayacağını iş işten geçtikten sonra öğreniyor. İnsanın emeği dışındaki her nimete kuşkuyla, akılla yaklaşması gerekir. Kültür emperyalizmi, ülkeleri fethetmeden önce insanın tüm düşünce ve muhakeme kanallarını çökertmek için her şey yapılır. Toplumun emeğine dayalı olmayan, nimet olarak görüp satın aldığı, hayatına soktuğu her şey; kendi kendini yok etmek için yanında taşıdığı saatli bir bomba gibidir. Emek koymadan, mücadele etmeden satın aldığın her şey, hasmına aldığın bir silahtır. Masum bir ihtiyacı karşılamak için alınan bir şey de olsa pek fark etmez. Aldığın şeyle rekabet içerisinde olduğun güce yapılan bir katkıdır. Ondan sonra kendin için üretilen şeyleri satın almakla karşı tarafa bağımlı, senin için üretileni hiç düşünmeden “yararlı olur” düşüncesiyle satın almak; kendin için bir şey üretme düşüncesinden vazgeçerek, tamamen tembelleşerek, asalaklaşarak hiçbir şey üretmeyen, hiçbir düşüncesi olmayan, sadece tüketen, tüketerek keyif alan nüfus kalabalığına dönüşmüş olur. Düşmanının desiselerine bundan sonra kolay kolay karşı koyacak moral, bilgi ve imkânı kendinde bulamayacaksın.

Çünkü buna hasımların izin vermez. Rekabet etmemen için her türlü önlemini almıştır. Kendine gelmen, düşünmen, sorgulaman için yeterli zaman ve imkânı vermez. Yeni nesil inşası için devamlılık önemlidir. Yeni değerlere ihtiyaç yok; ancak yenilenmiş değerlerle kamuoyunu oluşturmak kolay ve mümkün görülmüyor. Yeni değerleri, yenilenmiş gerçeklerle silahlandırmak lazım. İnsanın ve de insanlığın nasıl bir tehlikeyle karşı karşıya geldiğini hatırlatmak, mümkünse göstermek lazım. İnsanı bilgilendirerek, küresel emperyalist gücün ne yapmak istediğini anlatmak gerekir. İnsana bu tehlike anlatılmadan, bilgilendirilmeden tüm dünyayı sarmış bu tehdide, bu güce karşı koymasını bekleyemezsiniz. Bu küresel güç tüm dünyayı sarmış, tehdit eden en büyük güçtür. Bu gücü tanımaz, tanıtmazsak etkin olarak bu güçle savaşamayız. İnsanın bilgilendirilmesi, bu güce karşı savaşa hazırlanması, silahlandırılmasıdır. Küresel bu gücü tanımaz ve tanıtmazsak, etkin bir şekilde bu güçle mücadele edemeyiz.

Hiçbir insanın, hiçbir devletin tek başına bu güçle mücadele etme şansı yoktur. Bu güce karşı silahlanmak, öncelikle bilgilenmek, bilgilendirmekle ve tanımakla olur. Umutsuzluk ve karamsarlık gibi görülmesin, insanın ve hatta devletin tek başına karşı koyacağı bir güç değildir. Küresel emperyalist bu gücü tanır, tanıtırsak; tüm insanlığı ve tüm dünyayı nasıl tehdit ettiğini görür ve gösterirsek, insanları ve devletleri bir araya getirmek mümkün olabilir. Bu küresel güç, tüm insanlığı ve devletleri açıkça tehdit etmektedir. Hak, hukuk, adalet dediklerine bakmayın; çıkarları için yapmayacakları hiçbir kötülük yoktur. Gazze’de yaptıklarının hepsini her yerde yapmaktan hiç çekinmezler. Çıkarları bahis konusu olunca, hiçbir kötülüğü yapmaktan tereddüt etmezler. Daha doğmamış bebekleri bile öldürür, doğmuş olanları da aç biilaç bırakarak ölmeye terk ederler. Kendi yararları için her şeyi yapmak mübahtır, meşrudur. Emperyal bu güç için yapılanların hiçbir önemi yoktur. Şahıslar önemli değildir. Kişilerin çocuk olması, hasta, yaşlı, kadın olmasının bir önemi yoktur. Üstün çıkarları için yapılan her şey hukukidir. Kendi menfaatleri için tüm gezegeni hiç tereddüt etmeden her türlü felakete götürürler. Bu güce karşı koymak, direnmek, savaşmak; milletin kadim tüm değerlerini tanımakla, yaşatmakla başlar. Bu bir tercih değil, zorunluluktur. Ülkemizin ve insanlığın nasıl büyük bir tehditle karşı karşıya olduğunu bilmesi gerekir. Bu başarılabilirse, umutsuzluğa, karamsarlığa gerek kalmaz. Güvenlik içinde, refah içinde yaşamak öyle kolay kolay elde edilecek, arzu etmeyle elde edilecek şey değildir.

Yeni bir kamuoyu oluşturmak çok kolay değildir. Millet düşmanlarının tüm yolların başını tuttuğu tartışmasızdır. Bu millete yeni bir özgüven aşılamak kolay değildir. İnsanımızın içine çaresizlik işlenmiş ve bu kabul ettirilmiştir. Yeniden “çare sizsiniz” düşüncesini kabul ettirmek, inandırmak hemen olacak bir şey değildir. İnsan, duyduğuna değil, gördüğüne inanmak ister. Yerleşik bu düşünceyi akıllardan çıkarmak zaman alır. Bölünmüş, parçalanmış, tüm benliği yok edilmiş insana yeniden özgüven aşılamak mümkündür; ancak çok kolay olacak bir şey değildir. Yıktırılmış bir medeniyetin toprak parçası gibi yitirdiği tüm değerlerini yeniden bulup, yeniden harmanlayarak bilinç inşa ederek silahlandırabiliriz. O cesareti yeniden kazanmadan bilinç oluşmaz. Kendimize ait hiçbir değerimiz, hayalimiz, sözümüz, tedavimiz yok. Zaman su gibi akıp giderken bütünüyle edilgen ve savunmadayız. Yeni dünyadan, yeni düzeni ikame edenleri, dayatanları tanımadan, ne yapmak istediklerini bilmeden bu dünyada tutunamayız. Kendi ayaklarımız üzerinde duramayıp rezil rüsva oluruz.

Kendimizi tanımadan, yeniden tanımlamadan, kendi gerçekliğimizi kabul etmeden; kendimizi inkâr ve kendimizden kaçışımızın bir kurtuluş olmadığını artık görmemiz lazım. Üç yanımız deniz, etrafımız düşmanla sarılıdır. Tek çıkış yolu, kendine inanmak, cesaretini toplayarak çalışmaktır. Bekleyerek, ölüm taklidi numarası çekerek, başkasının peşine takılarak güvenlik ve huzur umarak 80 milyonla mümkün de inandırıcı da değildir. Kendinden korkarak, geçmişini yadsıyarak gelecek garanti altına alınamaz. Yaşayarak, savaşarak ancak yeni dünya düzeninde yerimiz olabilir. Yaşama ve savaşma iradesi göstermeyenler ayakta duramazlar. Bu cesareti göstermeyenler yaşamasınlar; yaşasalar bile ayaklar altında kalırlar. Üç tarafımız deniz, arkamızda düşman var. Nereye kaçacağız? Tek çare, yiğitçe savaşmak için bilgili, dünyayı tanıyan, kendini ve hasmını bilen nesiller yetiştirmek; vatan, millet, devlet düşüncesine sarılan nesiller yetiştirmektir. Geleceğe umutla bakabilmek için çare var. Çare benim diyen, kendine güvenen, kendinden başka hiçbir güce bel bağlamayan, kendi gerçekliğini tanımlayabilen, dünyayı tanıyan; ırk, din, dil, cinsiyet ayrımı tuzağına düşmeyecek kadar donanımlı, cesur, yiğit insanlar yetiştirmek gerekir. Dünyaya yeni sözü olan, kendi kaderini başkalarının keyfi idaresine bırakmayan; kişilikli, güvenliğini NATO, Avrupa Birliği, Birleşmiş Milletler gibi kurumlardan medet ummayacak kadar asil, cesur, onurlu, bilgili, donanımlı, tecrübeli nesiller yetiştirmektir. Ayakta kalmak için bu mücadeleye girmek gerekir. Yaşamak savaşmaktır. Korkusu olanlar yaşamasın. Onurluca yaşamayı hak etmeyen ayakta duramaz.

YORUMLAR

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

SON HABERLER

ÖNE ÇIKANLAR