Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Puan Durumu
WhatsApp
Mehmet Cangir
Mehmet Cangir

12 Eylül tarihimizde kara bir gündür

1980 yılının son çeyreğine gelindiğinde ülkemiz büyük bir politik ve sosyal kaosun içerisindeydi. Üniversiteler, liseler, mahalleler bölünmüş; adeta iç çalkantılar, sağ-sol gruplar arasında şiddetli çatışmalar sonucu sokağa çıkılamaz, işe ve okula gidilemez hale gelinmişti. Günde sekiz-on kişi sokak çatışmalarında öldürülüyordu. Ülkede terör adeta hayatın olağan hâli olmuştu.

Ekonomik kriz ve enflasyon yüzde yüzün üzerindeydi. Uzun kuyruklar, yokluk, yoksulluk, karaborsa; ticari ve günlük hayatın olağan hâli haline gelmişti. Hükümetler koalisyonlarla idare ediliyor, siyasi istikrarsızlık hâkimdi. Ülkenin içinde örgütlenmiş Gladio, ülkeyi bu hale getirerek darbe için elverişli bir zemin hazırlamıştır.

Kırk beş yıl önce, gece yarısı Genelkurmay Başkanı ve diğer kuvvet komutanları yönetime el koymuşlardır. Daha önce sağlanamayan asayiş, bir gecede nasıl olduysa sağlanmıştır. Görünürdeki amaç, içerideki anarşi ve terörü bitirmek, dışarıda ise Sovyetlere karşı istikrarlı bir Türkiye yaratmaktır.

Türk solu Batı’nın her zaman kontrolünde olmuştur. Batı için hiçbir zaman tehdit olarak görülmemiştir. Türk milliyetçiliği ise Batı tarafından her zaman tehdit olarak algılanmıştır. Her ne kadar Batı, ülkedeki milliyetçileri Gladio ile kontrol etmeye çalışmışsa da siyasi ve tarihsel bakımdan tehdit algısı hep devam etmiştir.

Kanaatimce 12 Eylül doğrudan milliyetçilere karşı yapılmış bir darbedir. 1977’de yapılan büyük Ankara mitingi tehdit olarak algılanmış, milliyetçiler terörize edilerek kontrol altına alınmaya çalışılmıştır. Ayrıca 1979’da gerçekleşen İran Devrimi’nden sonra Türkiye’nin ABD için önemi daha da artmıştır.

12 Eylül darbesini dönemin ABD Başkanı Jimmy Carter’a haber verenler, “Bizim çocuklar başardı” diyerek darbenin ABD destekli olduğunu açıkça itiraf etmiştir. Kimin yaptığı değil, arkasındaki gücün ABD olması asıl meseledir.

12 Eylül, topluma büyük bir baskı uygulayarak tüm siyasi partileri, STK’ları, dernek ve vakıfları kapatmıştır. 650 binden fazla kişi gözaltına alınmış, 230 bin kişi hakkında dava açılmış, sağdan ve soldan 50 kişi idam edilmiştir. 171 kişi işkence altında öldürülmüştür.

12 Eylül, ülkede derin devleti daha da kökleştirmiş, kontrgerilla şeklinde örgütlemiştir. Bu sadece askeri bir müdahale değil; siyasi, sosyal, kültürel ve kurumsal olarak yeniden bir yapılandırmadır. Ülke yeniden ABD’nin kültürel etkisi altına girmiştir.

Sendikalar kapatılmış, grevler yasaklanmış, üniversitelerde özerklik kaldırılmış, gençlik hareketleri yok edilmiştir. Avrupa ülkeleri ise bu yapılanlar karşısında sessiz kalmıştır. Liberal politikalarla Türkiye küresel sermayeye entegre edilmiştir. Yunanistan NATO’ya yeniden alınmış, Türkiye buna sessiz kalmıştır. Sadece bu durum bile başlı başına büyük bir ihanettir.

12 Eylül sadece bir darbe değil, ülkenin siyasi ve sosyal yapısında bir kırılmadır. Bu kırılma; anayasa, yargı, eğitim, kültürel politikalar, siyasi partiler yasası ve sivil toplum alanında hâlâ devam etmektedir.

Birleşik terör örgütü ABD’nin buradaki işbirlikçileri, anayasal düzeni yıkıp yerine kendilerince “çağdaş Atatürkçü” ve “laik” bir rejimi tahkim etmişlerdir. Milletin bağrından çıkan, tek amacı milleti korumak olan bu kişiler, arkadan bir darbeyle milleti kalbinden hançerlemiştir.

Ülkenin güvenliğini sağlamakla yükümlü olan ordu, olayların ve terörün yayılmasına seyirci kalmış, zaman zaman kendisi olayları tahrik ederek anarşinin mahalle ve sokaklara kadar yayılmasını sağlamış, ardından anayasal düzene el koymak için zemin hazırlamıştır.

Alçakça anayasal düzeni ortadan kaldırarak NATO’nun ve Gladio’nun hizmetine girmişlerdir. Ülkeyi elli yıl geriye götürmüşlerdir. On sekiz yaşındaki gençlerin yaşları büyütülerek idam edilmiş, bir sağdan bir soldan denilerek infazlar gerçekleştirilmiştir.

Avrupa’dan, insan hakları ve hukuk dersi veren ülkelerden bu idamlara karşı hiçbir ses çıkmamıştır. Yunanistan sessizce NATO’ya alınmıştır. Ülkenin ekonomisi perişan edilmiş, halk için yaşanmaz bir ortam yaratılmıştır.

Karakollar ve mahpushaneler ıslah yerleri olmaktan çıkarılıp işkencehanelere dönüştürülmüştür. Cezaevlerinde ve hücrelerde yapılan işkenceler sonucunda yüzlerce insan hayatını kaybetmiştir.

Ülke doğrudan ABD’nin bir uydusu gibi yönetilmiştir. Bağımsızlık sadece lafta kalmıştır. Nitekim “Atatürkçü, laik varlık” tartışılmaz, sarsılmaz ve şüphe edilemez hale getirilmiştir.

Ülkenin geleceğini karartan tüm konsey üyelerine ve isteyerek yardım eden tüm katılanlara lanet olsun. Milyonlarca milliyetçi gencin umutlarını yıkan, hayatlarını karartan; ülkenin geleceği olan bu gençleri mahkemelerde, hapishanelerde ve darağaçlarında sallandıranların Allah kahır ve perişan etsin.

Ülkemizi, devletimizi ve milletimizi payidar kılsın.

Her darbe gibi bu da büyük bir ihanettir.

Üzerinden kırk beş yıl geçmiş olmasına rağmen hâlâ temizlenememiştir. Bu tarihsel gerçekliği hatırlatmak, benzerlerinin yaşanmasını engeller.

Yalnızca bir darbe olarak görmek çok yanlıştır. Anarşi ve terör, asla bir darbenin sebebi olamaz. Askerin asli görevi asayişi ve güvenliği sağlamaktır.

YORUMLAR

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

SON HABERLER

ÖNE ÇIKANLAR