Paulo Coelho'nun "Simyacı" kitabında yazarın hayata dair anlam arayışından sonra " Şeytan ve Genç Kadın" kitabında başka bir arayışın izdüşümünün sarmalında kurduğu oyuna Chantal Prym'i dahil etmesi ile başlar bütün öykü...
Şeytan ve Genç Kadın kitabını okuduğumda aklıma gelen Tolstoy'un "tüm muhteşem hikayeler iki şekilde başlar ya bir insan bir yolculuğa çıkar ya da şehre bir yabancı gelir " sözünde bahsettiği yabancının şehre gelmesiyle Bescos iyilik ve kötülüğün tartısı mesabesinde bir işlev bulacaktır.
Hikayenin sonuna gelmeden başı anlaşılabilir değildir. Bescos şehrinin başına gelicek olanlardan köyün yaşlı cadısı diye nitelendirilen Berta'ın haberi vardır. Ruhaniyetlerle bir bağlantısı olduğu düşünülen Berta nitekim şehre gelen yabancının yanındaki şeytanı görebilen tek kişidir. Böylelikle Bescos'a kötülüğün artık uğramış olduğunu bilir. Fakat bunu rahibe veya başka birini anlatmanın O'na anlattıklarının koca karı masalı gözüyle bakılacağını düşündüğünden sessizce bunu nasıl cereyan edeceğini bekler.
Bescos dürüst ve güvenilir insanların yaşamış olduğu birbirine saygılı ve düzgün insanların olduğu bir köydür. Bu köyde üretim yapılır insanlar çalışır ve çalıştığının karşılığını almış olmak ile yetinir. Bescos halkının dışarıdaki insanların yaşadığı hayatlara bir özentiliği ve bir temayülü yoktur. Fakat içten içe dışarıdaki insanların yaşadığı hayata sahip olmak hayalindelerdir. İnsanlar hem her şeyin değişmesini isterler hem de her şeyin hiç değişmeden sürüp gitmesini. Bunun nedeni hayatın içindeki değişikliklere hazırlıklı olmamızı engelleyen sahte bir güvenliğe sığınarak dünyayı denetim altında tutacağımıza inanmaktır. Aynı zamanda Bescos sessiz ve içine kapanık bir şehirdir çünkü şehirde çocuk yoktur.
Şehre gelen yabancı iyi ve kötünün ne olduğu iyiliğin olup olmadığı arayışındadır. Bu arayışa sebep olan şey ise yıllar önce karısının ve çocuklarının suçsuz yere öldürülmesidir. Yabancı kötüye bilenmiş olmasına rağmen küçücük iyilik kırıntısına tutunmaya hazırdır.
Yabancı esasen duruma ve o andaki şartlara bağlı olarak insanın kolayca kötü olabileceğini düşünür ve der ki " eğer kışkırtılırsak sonunda bu kışkırtmaya karşı koyamayacağımızı keşfettim koşullara bağlı olarak dünyadaki herkes kötülük yapmaya hazırdır " bu durumu belki en iyi Jose Saramago'nun "körlük" kitabında anlayabiliriz. Kitapta insanın içinde olduğu şartların zorluğunun insanı bencilleştirmeye yamyamlaştırmaya hatta en ilkel varlığa dönüştürmeye sevk eden güdücü bir unsur olduğu teferruatı ile göz önüne serilmiştir.
Şeytan ve Genç Kadın kitabında da aslında ana tema yüzyıllardan beri süregelen günümüzde de devam eden ve insanlığın sona ermesine kadar devam edecek olan "iyi" ve "kötünün" birbiriyle savaşıdır. İyi isek Tanrı adildir eğer kötüysek o zaman yaptığımız her şey doğru demektir o zaman çoktan lanetlenmişiz. Diyen yazarın iyiliğin menbaının kendinden mi tanrıdan mı olduğu dilemmasına yeni ahitte geçen Hz isa'ya sorulan
- iyi öğretmenim sonsuz yaşama kavuşmak için ne yapayım diye sordu
İsa:
- bana neden iyi diyorsun dedi. İyi olan biri varsa o da tanrıdır
İsa bunu söylerken kendi doğasını kastediyordu insan olarak kötüdür o Tanrı olarak iyidir diyerek asıl iyinin tanrının yüzü olduğunu yani iyiliğin tanrıdan kaynaklı olduğunu ve insanın Tanrı ile birlikteliğinin raddesine binaen iyi olduğu denilmek istenmiştir.
Beri yandan "En iyi tarafımıza ulaşmak için en kötü tarafımıza da ihtiyaç duyarız" diyen felsefecinin bu dediğine dayanaraktan Bescos halkını tabiri caizse bir imtihana tabi tutan yabancı otelin barcısının tüm hayallerini ve Bescos'ta yaşayan herkesin hayallerini yaşayabileceğinden çok daha fazla külçe altını köyden birini öldürmeleri karşılığında kendilerine vereceğini söyler ve bunu Chantal aracılığı ile Bescos halkına duyurur.
Fakat o güne kadar birbirlerine nezaketsizce bir tavırda bile bulunmamış insanların birini öldürmesi söz konusu dahi değildir. Kafası karışan Bescos halkı başta buna karşı çıkmasına rağmen köyün iyiliği çocuklara oyun alanı yapılıp artık Bescos'ta da çocukların olabileceği düşüncesiyle bu fikre sıcak bakmaya başlar. Kendi içinde bir takım toplantılar yapan köylü sonunda şehirde üretim yapmayan kimseye faydası olduğu düşünülmeyen üstelik vefat eden kocasından sonra çektiği acıya bir son verilmesi gerektiğini düşündükleri Berta'yı kurban seçerler.
Biz yandan altınların yerini bilen ve aslında altınları çok kolay bir şekilde alıp kaçabilecek fırsata sahip olan Chantal bunu yapmaya asla cesaret edememektedir. Ve dolayısıyla Bescoz halkının da asla böyle bir şey yapamayacağını hayal etseler bile bunu uygulamaya geçmeyeceklerini düşünmekle birlikte bunu yapmalarından da tereddüt etmesi sonucu yabancıya köylüler eğer bunu yapmazlarsa yaptıkları bu erdemli davranış için ödüllendirilmesi gerektiği fikrini öne sürer.
Yabancının gerçekten kendisine iyilik fısıldayan meleğin sesinin daha gür çıkmasına ihtiyacı vardır aksi takdirde inancını yitirecek ve ışığı bulmak yerine karanlıktan emin olacaktır.
Nihayet Berta'nın öldürülmesi kararlaştırılmış ve bu herkesin kendisini masum hissedeceği şekilde ayarlanmıştı. Köylüler tam Berta'yı öldürecekken Chantal köylülere aslında bunun tuzak olduğunu yabancının oyunu olduğunu Berta'yı öldürseler bile bu altınları kullanamayacaklarını bunun hukuki bir cezalandırılması olabileceğini söyleyerek köylüleri Berta'yı öldürmekten vazgeçirtmeye çalışır. Ve herkes teker teker vazgeçer bunu yapmaktan. sonuçta "Toplumun yasalara göre davranmasını sağlayan yasalara uyma arzusu değildir cezaya duyulan korkudur. Hepimiz darağacını içimizde taşırız." sözü de bir anlamda yerini bulmuş olur.
Kitapta bahsi geçen iyinin ve kötünün savaşı insanın tabiatının bir gereğidir şehre gelen yabancı orada yaşayanlara aslında kötünün de varlığını ve iyinin kıymetinin kötüyle olabileceğini düşündürtür kaldı ki iyi nedir? Kime göredir? Neye göredir? Kafa karışıklığında insan hakiki iyinin behredarlığına erişecek kıvama namzet hale gelecektir.