Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Puan Durumu
WhatsApp
İbrahim Ethem Gören
İbrahim Ethem Gören

Parkta…

Aile sûretâ tarım ve çiftçilikle iştigal eder görünürken Osmanlı Cihan Devleti’ne Bizans içlerinden askeri bilgiler gönderdi, fethin müjdecisi olan Rumelihisarı’nın inşasında görev aldı… 

Şehitlik Dergahından Gerçeğe Hû...

Bir Bizans baskınında Mahmud Bedrettin Efendi aile fertleriyle birlikte, muhyî ve akıncı dervişlerinden pek çok kişi şehit olarak şimdiki zamanda Boğaziçi Üniversitesi Güney Kampus içerisinde bulunan ve ismi Cumhuriyet dönemine kadar Şehitlik Dergâhı olarak bilinen arazinin içerisinde Şüheda Kuyusu olarak tavsif edilen büyükçe mezara topluca defnedildi… İstanbul’un Avrupa yakasının ilk Müslüman şehitliği olan Şüheda Kuyusu’nun baş taşına “Hezâ makâm-ı Şühedâ fî sene Hicri 855” ibaresi yazıldı.

Şehitlik Dergahı Şüheda Kuyusu Baş Taşı, Heza Makamı Şüheda Sene 855 Hicri, Miladi 1451

Miladi 1453-Haziran

Fetih müyesser olunca fethin öncü şehitlerine göz kulak olunması ve tasavvuf neşesinin filizlenmesi etmesi gayesiyle Şüheda Kuyusu’nun bulunduğu mevkie Osmanlı İstanbul’unun ilk tekkesi inşa edildi. Şehitlik Dergâhı yahut Mahmud Bedreddin Tekkesi…

Şehitlik Dergahı 1900Lü Yılların Başı

Miladi 1947-Nisan

Bilahare, Osmanlı’nın son münevverlerinden tasavvuf piri Muhammed Abdünnafi Baba’nın isminden mülhem olarak Nafi Baba Tekkesi ismiyle maruf olan dergâh, asırlar boyunca İstanbullulara ve tüm insanlık âlemine hizmet etti. 1947 yılında mütevellisiz ve hamisiz kalan tekke binası bakımsızlıktan temelleri üzerine yıkıldı ve böylelikle arazisi her türlü tecavüze açık hale geldi.

Miladi 1990-Ekim

Araştırmacı-yazar İlhan Kesedar, yerel bir tarih çalışması olan “Rumelihisarı” kitabında (İstanbul, 1990) şöyle diyor: “Bu toprak yağması, yer çevirip sahip olma hareketine hiçbir Rumelihisarlı kişi karışmadı. Fakat İstanbul Üniversitesi Kampüsü adı altında, Avcılar köyü ve oradan da Edirne’ye kadar uzandığı yetmiyormuş gibi, gelip Kekik Tepesine İşletme Fakültesi’nin konferans binası ihtiyacının karşılanması gerekçesi ile bir büyük beton yığınını ruhsat almadan kondurdu. Onu gören Boğaziçi Üniversitesi durur mu? O da Şehitlik mezarlığının uzantısı olan mezarları yol makinesi ile dümdüz edip bir de duvar çekti ve “Burası da benim olacak” dedi. Böylece köyün bir eski mezarlığı ve Boğazın ön görünüm güzelliği halka kapandı, yok edilmiş oldu.”

Miladi 1991/Eylül

Nafi Baba Mezarlığı, 1972 ve 1981 Kurul kararlarında belirtildiği üzere, 39 ada, 17 parsel ile 37 ada, 13 parseli kapsıyordu. Malum, 1980’li yıllarda 37 ada, 13 parsel yok edildi. İlhan Kesedar’ın Boğaziçi Üniversitesi’ni kast ederek “O da, Şehitlik mezarlığının uzantısı olan mezarları yol makinesi ile dümdüz edip” diye yazdığı alan, 37 ada, 13 parsel olsa gerektir.

39 ada, 17 parsel yaklaşık on dönüm, 37 ada, 13 parsel de yaklaşık on dönüm olduğuna göre, 1980’li yıllarda Şehitliğin yarısı yok edilmiş. Şu an Şehitliğin yok edilen yarısında, Cumartesi günleri pazar kuruluyor. Onun yanındaki parselde ise Duatepe parkı bulunuyor. Ne hikmetse buraya Doğatepe parkı deniliyor!

Nafi Baba Ve Halifeleri

Miladi 2014-Haziran 

Hamiş

530 yıl Şehitlik Dergâhı’nın mütemmim cüzü olan ve toprağında İstanbul’u fetheden kutlu askerlerin pak bedenlerine ev sahipliği yapan 10 dönümlük Şehitlik Dergâhı Kabristanlığı, İhtilal Dönemi Sarıyer Belediye Başkanının saldırısıyla bir günde dümdüz edildi. Kabristanlar parçalandı, tarihi mezar kitâbeleri kırıldı ve binlerce tonluk makbere hafriyatı Boğaziçi Üniversitesi’nin koruması altında bulunan Nafi Baba Tekke Mezarlığı’ndaki tarihi Osmanlı şehit mezarlarının üzerine atıldı…

Aşağıdaki satırlara konu olan Duatepe parkının 530 yıl boyunca tarihi mezarlık olduğunu, İstanbul’u; bu toprakları bizlere armağan eden İstanbul’un fethinin kutlu askerlerinin, “ni’mel ceyş’in ahrete adım attıkları yurt olduğunu lütfen unutmayın…

Şehitlik Dergahı, Dua Tepe Kısmı, Şimdi Burası Park Olarak Kullanılıyor

Parkta… 

Delikanlı parkta köpekleriyle eğleniyor. Bir gözü buz mavisi renginde olan köpeğin oyununa ağzında büyükçe bir kemik bulunan av köpeği ortakçı oluyor. İki köpeğin de kulaklarında Sarıyer Belediyesi Veteriner Müdürlüğü’nün taktığı plastik küpeler var. Bu küpeler, sokak hayvanlarının kontrol altında bulunduğuna, aşılarının tam olduğuna işaret ederek ahaliye güven ve itimat telkin ediyor! Ama netice itibarıyla köpek köpektir, çiçek de çiçek! Bunun için “Gülü tarife ne hacet ne çiçektir biliriz/İti tarife ne hacet ne köpektir biliriz” demiş eskiler!

Yaşları 10-12 arasında olan üç çocuk art arda sıralanmış vaziyette paktta bisikletle tur atıyor… 

Yaşlı adam torunlarını salıncağa oturtmuş, aralarına geçmiş mutad hareketlerle sallayıp duruyor. Küçük olan çocuğun ağzının yarısını kapatan emzik yer çekimine dayanamayıp toprağa karışıyor.

İçinde bizim Ahmet Selim’in de olduğu 4 çocuk aylık oynuyor… Topu ayağında iki kez sektiren ceza kabilinden kaleyi boyluyor…  Av köpeğini oyundan diskalifiye eden buz gözlü köpek çocukların topuna beşinci oyuncu olarak dâhil oluyor.

Yaşlı teyzeler akşam yürüyüşünde adımlarını sıklaştırarak ilerliyor… Gölgeleri birbiri ardına uzayıp gidiyor. Avcı yeleği giymiş ihtiyar adam elindeki otuzüçlük plastik tesbihini döndürerek hemen önündeki kadınların ardı sıra hayaline doğru yürüyor.

Boğazdan geçen Şirket-i Hayriye vapuru her zamanki gibi Rumelihisarı ahalisini tiz düdüğüyle selâmlıyor… Vapurun kaptanı Bende-i Ali Aba Mustafa Baba’nın torunu İsmet Baba Rumelihisarı açıklarına geldiğinde canavar düdüğünü mutad bir şekilde öttürüyor!

Ötede, mavi renkli bankta oturan ihtiyar namzetleri emeklilik hesabı yapıyor, “torba yasa”ya Şehitlik Dergâhı arsalarının üzerine kondurdukları gecekondu apartmanlarının emlak vergisinin dâhil edilip edilmediğini birbirine sual ediyor.

Beride, Rumelihisarı’nın manevi muhafızlarından bir delikanlı, sekiz arkadaşıyla birlikte Mirac Gecesi münasebetiyle ziyaret ettiği Şüheda Kuyusu’ndaki şehitlerin huzurunda Fetih Suresi’ni okuyor…

***

Burası, Rumelihisarüstü’nde 40+ yıldır park olarak kullanılan bir yer… 530 yıl şehit kabristanlığı olan ve sonrasında gözlerini doların hâki rengine kaptıran Osmanlı torunları tarafından parka ve ticarethaneye dönüştürülen, parktan öte anlamlar ifade eden ulvî bir yer… II. Mehmed’in otağını kurduğu yer… Burası Otağtepe, burası Fetihtepe, burası Duatepe… 

***

Şehitlik Dergâhı arazisine hançer gibi saplanan meyhanede oturan göbekli adam gözlerini boğazın gitgide lacivertleşen sularına mıhlamış vaziyette –yanına gelen garsonun yüzüne bakmadan– “Nerede kaldı bizim .artini” diyor!

Parkta kendilerine oynayacak on beş-yirmi metrekarelik münhal bir alan bulan küçük kız çocukları sek sek oynamaya başladığı esnada buz gözlü köpek yakalama alanına giren siyah kedinin peşinde koşarak üzerine çullanıyor, birkaç saniyelik herc ü mercin ardından köpeğin altından kurtulan kedi felâhı sık çalılıkların ardına kaçmakta buluyor.

Parka anne ve babasıyla gelen 8-9 yaşlarındaki çocuk bankta oturan annesinden müsaade alarak bebek arabasında uyumakta olan küçük kardeşini gezdirmeye başlıyor. Plastik tutamağın arkasına geçen erkek çocuğa da hizmet etmiş olan emektar bebek arabası metalik homurtularla kalabalıkta kendine yol bulmaya çalışıyor. 

Şehitlik Dergahı Postnişini Muhammed Abdün Nafi Babanın Mezar Kitabesi

Parkın, Cumartesi Pazarı tarafında, Nafi Baba Sokağı’nın giriş tarafındaki bankta oturan bir ihtiyar henüz birkaç günlük oldukları anlaşılan kedi yavrularına üzerinde “Dost” yazan sütten içiriyor… Kediciklerin dilleri küçük pembe dilleri plastik kaplara paylaştırılan sütün içerisine otomatik reflekslerle dalıyor! 

Tahterevalli oynayan kızlardan büyük olanı aniden atlayınca sarı oturakta oturan küçük kız yerçekimine karşı koyamayarak hızlıca yere düştüğünde “Ne yaptın, çok ağrıyor abla!” diye sızlanmaya başlıyor. 

Bu satırların yazarının “Oğlum bu gece Mirac kandili eve gidip ibadet etme zamanıdır“ çağrısına altı yaşındaki oğlu Ahmet Selim, “Kandiller kendi kendine yanıp durur, biz oyunumuza devam edelim” cevabını verdikten sonra oyun arasına akşam namazı molası veriliyor… Sair günlerde akşam namazlarında bir saf cemaati olmayan Rumelihisarı Merkez Camii kandil gecesi hürmetine dört saf mümin geliyor… 

Namazdan sonra batan güneşin son kızıllıkları önce parkın parkın, andından da boğazın ve Âsitane’nin üzerinden çekilirken Duatepe’nin ışıkları birer ikişer yanmaya başlıyor. Lambaların ziyaı, Muhabbet Sokağı direklerinin gün boyu yanıp durmakta olan sarımsı mat ışıklarına karışıyor! 

Derken, Fatih Sultan Mehmet Köprüsü’nün iki direği arasına asılan binlerce led armatürün üzerinde senkronize ışık oyunu sahnesi kuruluyor; led armatürlerin rengi sarı ile mavi, pembe ile mor arasında sarkaçlanıp dururken Boğazın ve gecenin kandilleri ışıl ışıl yanıyor.

Parkta aheste aheste bisiklet sürmekten sıkılan çocuklar süratlerini artırıp birbirleriyle yarışa koyulurken önlerine çıkan ihtiyarlardan “pardoooon” haykırışıyla yol istiyor… 

Nafi Baba Camii imamı Osman Kemikli Hocaefendi’nin okuduğu yatsı ezanıyla birlikte parkın ziyaretçilerinin profili de değişmeye başlıyor. Cemiyetimizin kendilerini bir türlü geceden, gündüzden, Mirac’tan, kandilden haberdar edemediği gençler ellerinde alkol şişeleriyle parktaki ‘herc ü merc’e dâhil oluyor.

Sarıyer Belediyesi’nin Hisarüstü Nispetiye Caddesi’nde mantar gibi biten barların yaya kaldırımına konuşlandırılan masalarının etrafına ilişiklendirilen uzun bacaklı sandalyelere kurulan gençler, şehitliğe, kutlu geceye, etrafından gelip gelen çoluk çocuğa nispetle “Şerefe kanki” diyor!

Kandilli üzerinde asılı kalan iki haftalık dolunay parlaklığındaki ayın ışığı, Rumelihisarı burçlarının aydınlatma lambalarına karışıp giderken Nafi Baba Tekkesi’nin “münhalleştirilen” mandıra arazisinin üzerine “Bir zamanlar burada bir köşk vardı!” mülahazasıyla Boğaziçi İmar Müdürlüğü’nden alınan “Tarihi Eser ve Müze Restorasyon Ruhsatı”yla kondurulan devasa beyaz köşkün bahçe aydınlatma lambalarının etrafında cır cır böcekleri toplanıyor. 

Parkta Görsel 1

Köşkün bekçisi, çivi çakılması yasak olan alanda “her nasılsa” açılan derin kuyu su sondajıyla oluşturulan artezyen kuyusuna takılı bulunan hortumla bir yandan çimleri, diğer bir yandan da 15 dönümlük “hân-ı yağma” arazisinin her bir köşesine getirilip dikilen devasa ağaçların köklerini suluyor. 

Rumelihisarı’nda, Şehitlik Dergâhı’nda zenginkondu köşkünün içindeki ağaçlara gösterilen önem tarihten, ecdattan, insanlık onurundan, Fetih şehitlerinden esirgeniyor… 

Nafi Baba Camii’nin müezzini Tayfun Efendi not defterine Üstad Necip Fazıl Kısakürek’in “Hayattan canlı ölüm günahtan baskın rahmet/Beyoğlu tepinirken ağlar Karacaahmet” mısralarını nestalik kalemiyle yazarken, Boğaziçi Üniversitesi öğrencisi Ahmet Rasul Molla’nın Dergâh’ta alnını secde mahalline mıhladığında gönül dilinden  “Allahümme inneke afuvvün kerîmun tuhibbul afve fa’fu annî “Allah’ım! Sen çok affedicisin, affetmeyi seversin. Beni bağışla” âvâzı işitiliyor.

İbrahim Ethem Gören/05.02.2025 Yazı No: 649

YORUMLAR

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

SON HABERLER

ÖNE ÇIKANLAR