Yönetim Danışmanı Lütfullah Kutlu ile çiçeği burnunda ilk kitabı “İş İşten Geçmeden” üzerine konuştuk.
İş dünyası profesyoneli Lütfullah Kutlu 1991 yılındaki Boğaziçi Üniversitesi Ekonomi bölümünden mezun olduktan sonra 20 yıl boyunca Türkiye’nin önde gelen şirketlerinde yönetici olarak çalıştı. Bütçe Uzmanı olarak başladığı ‘beyaz yaka’ mesaisini Bütçe Raporlama Müdürü, Mali İşler Direktörü, Mali İşler Koordinatörü, CFO, GMY ve Yönetim Kurulu Üyelikleriyle taçlandıran Kutlu, 2011’ de kendi adıyla Yönetim Danışmanlığı şirketi kurdu. Sn. Kutlu burada genel yönetim ve finans alanlarındaki uzmanlıklarıyla iş dünyasına hizmet veriyor.
30 yıllık yöneticilik birikimlerini İş İşten Geçmeden nâm kitabıyla iki kapak arasına alan Yönetim Danışmanı Lütfullah Kutlu ile çiçeği burnunda ilk kitabı üzerine bir e-mülakat gerçekleştirdik.
İbrahim Ethem Gören: Lütfullah Bey öncelikle tebrik ediyorum. İş İşten Geçmeden hayırlı, mübarek, okuyucusu bol olsun. Dünden bugüne iş âlemi çalışmalarınızı özetlemenizi istirham ediyorum.
Lütfullah Kutlu: Teşekkür ederim. 91’ deki Boğaziçi Ünv. mezuniyetiyle birlikte Tekfen Holding’e bağlı Mis Süt maceram başladı. Tekfen Holding’ in patronlarından biri olan Sn. Ali Nihat Gökyiğit, kendisine büyük saygı duyduğum, iş dünyamızın müstesna duayenlerinden biriydi. Hem iş insanı olarak hem de insani yönüyle parıldayan bir yıldız gibiydi benim gözümde, birkaç yıl önce kaybettik kendisini. Allah gani gani rahmet eylesin, yeri, mekânı cennet olsun.
Ortaokul ve lise yıllarımda kendisinden şahsi bir burs almıştım, dolayısı ile Tekfen’e ve şahsına bir minnet borcum vardı, Mis Süt’teki uzun mesai saatlerim hem bu borcu ödememe hem de mesleki anlamda bugünkü bilgi birikimimin oluşmasına vesile oldu. 1996′da nihayetlenen bu dönem sonrası da her biri keyifli maceralar olan yerli ve yabancı şirket tecrübeleri ile dolu. 1996-2006 arası McCann Worldgroup’ta yedi şirketten sorumlu Finans ve İdari İşler Direktörlüğü, Yönetim Kurulu üyelikleri, 2006–2007 döneminde ilk olarak Akademi Ofset–Mali İşler Koordinatörlüğü, ardından MedicalPark Bahçelievler Hastanesi’nde Genel Müdür Yardımcılığı, sonrasında 2008’den 2011 Temmuz’ una kadar devam eden Bahadır İnşaat grup CFO’luğu ve Yönetim Kurulu üyelik sorumluluklarım oldu.
2011 Ağustos’undan bu yana da hem şahsen hem de Lütfullah Kutlu Yönetim Danışmanlığı tüzel kişiliği çatısı altında şirketlerimize yönetim danışmanlığı hizmetleri veriyorum. Şirketlerimizin mevcut yönetim problemlerine ve aynı zamanda da doğmakta olan fırsatlara yönelik; hedefe odaklanmış, geleceğe bakan, finansal ve genel yönetim anlamındaki uzmanlık alanlarımdan beslenen doğru formüller ve hızlı çözümler üretmeye çalışıyorum. Çok sayıda şirket, yorucu ama keyifli bir mesai ve her biri bana çok şey katan, beni zenginleştiren tecrübelerle dolu hakikaten müthiş bir zaman dilimi oldu tüm bu yıllar.
‘Yönetim Danışmanı kimdir ve muhataplarına hangi hizmetleri verir?” sualimizle hasbihalimize devam edelim.
Benim açımdan bir danışmanın etkili olabilmesinin temel sebebi yapının dışından gelmesi. Aslında yabancı bir uzmanın yapabileceklerinden daha fazlasını verebilecek çalışanlar var şirketlerin içinde ama onlar kurumun içindeki engelleyici güçlerin etki alanında kalıyorlar ve zamanla güçlerini, cesaretlerini kaybediyorlar. Oysa yönetim danışmanları şirket içindeki bu güç odaklarının ve güç oyunlarının dışında kalabilme özgürlüğüne ve gücüne sahipler. Düşüncelerini açıkça söyleyebilir, kendilerini dinletebilir, taze fikirlere rahatlıkla ulaşabilirler. Bu çok önemli bir imtiyaz. Ben, yönetim danışmanlığının ortaya çıkış sebebini, üst düzey yöneticilerin bağımsız fikirlere ve değerlendirmelere olan ihtiyacı olarak görüyorum.
Şirket sahip ve üst düzey yöneticileri; tarafsız bilgiye, acı gerçekleri duymaya, kararlarıyla ilgili yaşadıkları sürekli şüphelerden kurtulmaya, doğru yönlendirilmeye, uzun vadeli, verimli ve profesyonel ilişkilere ihtiyaç duyuyorlar. Cevaplar her zaman kolay olmuyor, bazen bırakın kolay ve iyi bir cevabı, cevap dahi doğmuyor. Kurumların kanı pıhtılaşmış oluyor, dolaşım kesiliyor, genel bir felç hali oluşuyor, tepki veremiyorlar. İşte bu durumlarda bizim uzmanlığımız ve desteğimiz, kanı sulandırıp dolaşımı tekrar hızlandıracak, beynin tekrar faaliyete geçmesini, kasların tekrar ısınmasını sağlayacak bir işlev görüyor, görmeli. Ben kendi fonksiyonumu galiba en iyi bu şekilde açıklayabiliyorum.
Kelâmın bu yerinde Büyüme Danışmanlığı ve Kriz Yönetimi Danışmanlığı hizmetleriniz için büyükçe birer paragraf açalım dilerseniz…
İş dünyasına adımımı attığım günden bu yana sıcaklığını hiç kaybetmeyen bir gündem maddesi oldu büyüme. Hem eğitimim hem de uzmanlık alanlarım nedeniyle yolum çok kesişti bu kelime ile. Önceleri teorik, son 20-25 yılda ise çoğunlukla pratik bazda.
Lütfullah Kutlu: Büyüme sihirli bir kavram.
Büyüme sihirli bir kavram. O kadar cazip ki neredeyse herkes ne pahasına olursa olsun büyümenin peşinde. Çoğu zaman büyümek için gerekli ön koşullar gözetilmeden, gerekli kaynaklar edinilmeden, gerekli altyapı kurulmadan başlanan çabalar maalesef evdeki bulgurun da kaybı ile sonuçlanıyor. Öncelikli saptamam; kârlılık, büyümenin olmazsa olmazı. Günümüzün pek çok yöneticisi için büyüme hakikaten bir kutsal amaç. Stratejilerini belirlerken gelirlerini büyütecek yollara ağırlıkla odaklanıyorlar, temel varsayım daha yüksek gelirin daha fazla kâr getireceği beklentisi ama genelde böyle olmuyor. Kârlılık büyümenin nasılsa kendiliğinden gelir denilen bir doğal sonucu değil, aksine büyüme ile atbaşı yürütülmesi gereken ayrı bir mecra, asla bir alt ürün, bir doğal uzantı olarak değerlendirilmemeli. İşte bu farklılığı anlamlandıramayan, yorumlayamayan yönetim anlayışları bir süre sonra büyüdükçe büyüyen “büyüme semptomlarının” altında kalıyorlar. Gelir kalemlerini büyütmeye odaklanan stratejilerin maalesef öngörülemeyen olumsuz sonuçları görülüyor ve büyüme uğruna yapılan hatalar devamlı olursa hızla şirketin sektördeki konumunu zayıflatıyor. Bunun için asıl amaç; sadece “büyüme” değil “sağlıklı büyüme”.
Kriz yönetimine gelince… Sektörel krizler genelde resesyon, durgunluk zamanlarında fazlası ile görülse de bu krizleri sadece daha büyük, genel ve yaygın krizlerin bir sonucu ve yansıması olarak görmek son derece yanlış ve kolaycı bir yaklaşım. İktisadi durum ve genel iş ortamı son derece uygun olsa da herhangi bir sektör kendi iç dinamikleri ile büyük bir krize yuvarlanabilir ki ülkemiz yakın tarihi bu durumun sayısız örnekleri ile dolu. Eninde sonunda, bir mamul ve hizmet grubuna duyulan talep azalabilir, fiyatları düşebilir ve sektör kendi sorunları ile baş başa kalabilir, büyüklüğü ve GSMH içindeki payı ne olursa olsun. Ekonomik hayat bazen büyük, genel ve her şeyi yutucu dev dalgalarla, tsunamilerle altüst oluyor, kontrolümüz dışındaki bu büyük gelişmelere karşı ayakta kalmak kolay değil. Allah’tan, bunlarla çok sık karşılaşmıyoruz. Asıl ve çok daha yaygın olanlar sektörel bazda kendini gösterenler. İşte bunlara karşı yapacak çok şey var fakat kriz yönetimindeki öngörüsüzlük ve başarısızlığımız çok büyük fırsatların elimizden kaçıp heba edilmesine neden oluyor. Krizlerin ortasında tüm yöneticiler genel bir felç hali içinde bulunduklarından dolayı sonuç üretemezler, çaresiz kalırlar. Bu nedenle krizler, hazırlıkları önceden yapılmak suretiyle daha başlamadan önce yönetilmelidir.
Hangi mülahazalarla kendi şirketinizi kurdunuz?
Çalışma hayatımın çeşitli dönemlerinde farklı sektörlerde; yerli büyük holdinglerde, yabancı uluslararası devlerde, sıçrama rampasında ivmelenmeyi bekleyen yerli, yabancı “hızlı balıklarda”, dönüşüm çabası içindeki firmalarda, bir anda kendini mali sıkıntı içinde bulan yapılarda üst düzey yöneticilik yapma “imtiyazına” kavuştum, bu da bana önemli bir tecrübe kazandırdı, zaten bu tecrübeyi de şu anda yaptığım yönetim danışmanlığının ana itici gücü ve bu kitabın da temel çıkış noktası olarak kullanıyorum.
‘İş İşten Geçmeden’in hikâyesine nazar edelim…
Günlük hayatımızda, ister kurumsal ister şahsi açıdan bakın, resmi doğru görebiliyorsak, bu resme uygun formülleri yetkin kadro ve ideal kurgu ile kullanabilir, sektör ve ölçek farkı olmaksızın benzer problemlere benzer ve ideal çözümleri üretebiliriz.
Bu kitabın ana hedeflerinden biri problemlerin doğru teşhis edilmesini sağlayacak temel yetkinliklerin kişisel ve kurumsal bazda edinilmesini sağlamak, bu yolda pratik bir araç olabilmektir. Hedef, kitlesi bütüncül bir bakış açısı ile hissedarlar, yönetim kurulu üyeleri, profesyonel yöneticiler, kariyer gelişimi peşindeki tüm çalışanlar olduğu kadar bu kitaptaki temel çıkarımları kullanabilecek durumdaki her tür yapı ve şahıslardır; siyasi partiler, kamu kurumları, spor kulüpleri, eğitim kurumları, hatta en önemli mikro-yönetim birimi olarak aile fertleri.
Ana düşüncem; iş dünyasını pergelin sabit ucu olarak görüp, pergelin diğer ucu ile bütün hayatı kapsayabilmektir, okuyucu kitapta bu bakış açısının izlerini ve sonuçlarını sürekli görecektir.
“Okuyucular kitabınızda neler bulacak?” sorumuzu, kitabın ana mesajı bağlamında cevaplamanızı istirham ediyorum.
Çok çeşitli konulardaki çok sayıda makalenin bir bütün teşkil edebilmesi ve bir anafikrin omurgasını oluşturabilmesi amacıyla üç ana başlıklı bir gruplandırma oluşturdum ve makalelerimi;
- Sağlıklı Büyüme,
- Kârlılık / Verimlilik,
- Finansal Sürdürülebilirlik,
ana başlıkları altında topladım. İnancım odur ki bu ana başlıklar kurumsal hayatın neredeyse tamamını ihtiva edecek kapsam ve ehemmiyettedir. Unutulmamalıdır ki hemen her makale bir ölçüde birbiriyle ilintilidir ve aralarında çok kesin çizgiler çizmek mümkün değildir, bu anlamda özelde iş dünyasında, genelde ise toplumsal hayatta “siyah-beyaz keskinliğinden” daha ziyade “grinin hükümranlığı” vardır. Ana gruplar birbirlerinin “gerekli ama yeterli olmayan şartları, öncülleri ve ardıllarıdır” dolayısıyla “yeterli artık, ben oldum” demek mümkün değildir, zaten “mükemmeliyet” yolculuğunun sonsuz olmasının sebebi de bu gerçektir. Bu kitabın da bu gözle okunmasını okuyucularımdan istirham ediyorum.
Kitabınızı üç sayacağı üzerine bina ettiniz. Doğru Kurgu, Yetkin Kadro ve Yüksek Performans… Nezdinizde doğru kurgu, yetkin kadro ve yüksek performans hangi karşılıkları buluyor?
1-Kadro ve Kurgu, 2) Yönetim Araçları ve Yönetim Felsefesi. Hemen her fırsatta gündeme getirmek zorunda kaldığım, tüm kurumlarımızın ve iş dünyamızın temel problemlerinin merkezinde yer aldığına inandığım iki önemli ana sınıflandırmadır bu. “Kurgusuz kadro israf, kadrosuz kurgu fantezidir” cümlesi ile özetlemeye çalıştığım bir yaklaşımın iki temel dayanağı... Kadro yönetim araçlarının, kurgu yönetim felsefesinin bir alt bileşeni ve en temel parametreleridir. Şimdi özellikle de patronluk/hissedarlık ve CEO’luk/genel müdürlük pozisyonları için iddialı bir söylemde bulunuyorum: Sadeleşmek istiyorsanız; “ben bütün öngörümü, tecrübemi, enerjimi, zamanımı yönetim felsefesine ve yönetim araçlarına vakfedeceğim” deyin. “Doğru oluşturulmuş, birbirlerini tamamlar nitelikte, beni rekabette bir adım önde tutacak, şirketimi geleceğe taşıyacak bir kadro ve bu kadronun tüm bileşenlerinin patinaja düşmeden azami faydayı vermesini sağlayacak, sürekli kendini yenileyen, öğrenmeyi öğrenmiş, esnek, hızlı, değerlere saygılı bir kurgu oluşturacağım” deyin.
Kadro–kurgu analojisinin olmazsa olmazı aralarındaki liken ilişkisidir. Kadro (temel varsayım olarak en ideal şekilde işleyecek tarzda dizayn edilmiş) kurguyu destekleyecek, kurgu ise (temel varsayım olarak en ideal özellikleri haiz bir şekilde oluşturulmuş) kadroyu yaşatacak ve koruyacak şekilde oluşturulmuş olmalıdır. Mali performansı düşük kurgu ve kadro anlamsız, kurgusu yanlış bir kadro israf, kadrosu yetersiz bir kurgu ise fantezidir.
İş İşten Geçmeden iş dünyasının iç dinamiklerine yönelik tedbir almak bittabi âkil yöneticilerin kârı. Peki, uzmanlık alanlarınız muvacehesinde ‘iş işten geçtikten sonrası’ için yapılacak olanlara dair çözüm önerileriniz?
Ben işin işten geçmemesini sağlamaya çalışıyor, bu amaçla çaba harcıyorum. İş işten geçtikten sonra genellikle yapacak bir şey kalmıyor, ya ticari hayattan çekiliyor ya da yeniden başlamaya çalışıyorsunuz ama başarılı örnekleri neredeyse “yok” denecek kadar az. Bu kitabın amacı zaten otobandaki son çıkışı kaçırmayacak bir radar fonksiyonu veya trafik levhaları takip sistemi kurabilmek, iş işten geçtikten sonraki kısmıyla ilgilenmiyorum açıkçası. Öngörülemeyecek kadar hızlı gelişen krizlere karşı savunmasız olduğumuz doğru. Ama birey olarak, aile babası/annesi olarak, şirket yöneticisi olarak bizlere düşen tahmin edilebilir tehdit ve krizlere karşı ev ödevimizi ve hazırlıklarımızı zamanında ve yeterli bir şekilde yerine getirmek. Önce tedbir sonra tevekkül! Aksi takdirde gelişmelerin, krizlerin, tehditlerin önünde değil arkasında yer alacak, kendi oyunumuzun kurucusu değil, oynanan bir oyunun kurbanı olmaya devam edeceğiz.
Sizin ilave etmek istediğiniz hususlar nelerdir?
Belirli kamu kurumları, spor kulüpleri vs. hariç özelde iş hayatımızın genelde ise toplumsal ve organizasyonel yapımızın en büyük kusurlarından biri; büyük emeklerle, fedakârlıklarla kurulan yapıların çoğu zaman önlenebilir, tedbir alınabilir küçük hatalarla çok kısa zaman dilimlerinde “tarihe karışması”. Ticari hayattan çekilen her şirket sadece kendi hissedarlarına ve çalışanlarına zarar vermiyor, içinde faaliyet gösterdiği tüm “ekosisteme” de telafisi güç darbeler indiriyor. İflas eden, ekonomik ömrünü tamamlayan her müessese çalışanlarının, ailelerinin, müşterilerinin, tedarikçilerinin ve tüm yerel ve ulusal ekonominin bir ölçüde mağduriyeti demek. Hepimiz bu bilinçle hareket eder, bu mesuliyet duygusunun hakkını verirsek kendimizin ve ülkemizin potansiyelini de sonuna kadar gerçekleştirmiş oluruz.
Son olarak okuyucularımıza nasıl bir mesaj iletmek istersiniz?
Kişisel düşüncem şudur ki yeryüzünün en tehlikeli ve problemli coğrafyasında yüzyıllardır yaşam ve medeniyet mücadelesi veren köklü milletimizin etrafındaki ateş çemberinden dolayı sızlanmak, şikâyet etmek hakkı yoktur. Tüm kurumları ile son derece güçlü ve sürdürülebilir olmak zorundadır. Türü ne olursa olsun bu kurumların gücü de istihdam ettiği, bünyesinde barındırdığı insanlarının kalite ve donanımlarından doğar. Bu kitap herhangi bir kurumun insan kalite ve gücünün artmasında olumlu bir işleve sahip olursa bu benim için yerine getirilmiş bir vatan vazifesi ve muazzam bir mutluluk kaynağıdır.
Söz uçar, yazı kalır. Umarım bu kitap kendi çapında bir kelebek etkisi oluşturur ve daha güzele, daha iyiye ulaşılması yolunda bir mütevazı adım olur.
İbrahim Ethem Gören/02.12.2023 Yazı No: 548