Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Puan Durumu
WhatsApp
İbrahim Ethem Gören
İbrahim Ethem Gören

Kara Ziyad!

Keyifler kekâ… Bizde her zaman böyledir. Ziya Baba’nın keyfi kekâdır… Hâlimiz, umurumuz yerindedir. Her vakit içgüveysinden halliceyiz!

At arabamla hisarda; Rumelihisarı’nda kavun karpuz satarım. Sabah, akşam dolaşır, öğleden sonra sıcaklar çıktığında Şehitlik Dergâhı’nda her zamanki yere çekerim arabamı. Vurur kafayı hemen yatarım. Kaylûle iyi bir şeydir. Günde yarım saat kaylûle yaparsanız gecenin iki saatlik uykusuna bedeldir. Dinç bir şekilde ayağa kalkar, işlerinize devam edersiniz.

Kavun karpuz satarım. Yollarda nasibimi ararım. Şükür halimize, bulduğum zaman yer şükreder, bulamadığım zaman da yine şükrederim.

Rumelihisarı’ndan aşağılara doğru at koşturur giderim. Kışın patates soğan, yazın da kavun karpuz satarım. Sırtım pek, karnım toktur. Ne senet bilirim ne çek. Bankanın kapısından içeriye girmişliğim yoktur. Harcımız da borcumuz da yoktur. Benim halim peşin satana benzer. Kavunu verdim mi kırk lirayı koyarım cebime olur biter.  Az önce de arz ettiğim gibi bulunca yerim, bulamayınca şükrederim. Bulunca dağıtırım, bulamayınca şükrederim…

Hâsılı, İstanbul’un köpeklerinden farkımız vardır hani. Tevekkül ederim, Rabbimize… Hikâye malumunuzdur, amma Eş-Şeyh Mehmed Abd’ün-Nafi Baba’nın, Şehitlik Dergâhı’ndaki dervişlerine bir zamanlar bazı önemli hususları anlatırken “Et-tekrarü ve’l-ahsen velev kâne yüzseksen/Tekrar yüz seksen defa yapılsa bile güzeldir” dediği mervî olduğundan anlatayım efendim… 

Evliyaullahın büyüklerinden Cüneydî Bağdâdî Hazretleri Bağdat’ta misafirliğe gitmiştir.

Efendi Hazretleri’ni ağırlayan evin sahibi bir sohbet mevzuu açarak

“Biz, Allah rızık gönderdiğinde şükür makamında, vermeyince de sabır makamında oluruz” demiştir. Bu söz üzerine Cüneyd-i Bağdâdî Hazretleri’nin cevabı şöyle olmuştur: “El-Hak doğrudur dediğiniz. Lakin Bağdat’ın sokaklarında dolaşan köpekler de öyle yapar” deyince, hane sahibi şaşırarak  “Ya siz ne yaparsınız?” deyince Cüneyd-i Bağdâdî Hazretleri “Varken dağıtırız, yokken şükrederiz.” buyurmuş. İşte bizim durumumuz da böylecedir abdallar. Varken dağıtır, yokken şükrederiz.

Tevekkeltü alallah!

“Tevekkeltü alallah” dayanağımızdır. İşimizi düzgün yapmak için azami gayret gösterdikten sonra gerisini Hakk Teâlâ’ya bırakırız. Bizim evimizde bir günlük yiyecek ve içecekten fazlası bulunmaz. Sokaklarda ararız rızkımızı. Rezzak olan Allah gönderir bize nimetlerinin her çeşidini.

Kanadı kırık bal arısı var!

Kuşları, hayvanları hiç düşündünüz mü? Bu toprakların üzerinde 8 milyar insan varsa bir o kadar, belki de daha fazla; on milyarlarca hayvan var. Kuş var, kurt var, börtü-böcek var… Kanadı kırık bal arısı var, bir de ona rızkını gönderen var… Rezzâk-ı Âlem, uçamayan bal arısına Ebu Yahya kulunun eliyle rengârek çiçekler ikram etmiyor mu?

Hayvanlar stokçuluk yapmaz!

Dallarda, ötede beride gördüğünüz serçeyi düşünün… Geceyi aç geçirir, karnı bomboştur, gündüz olunca rızkını aramak için o ağaç senin bu ağaç benim dolaşır durur, kursağını doldurur, yavrularını doyurur. Her gün tüm hayvanlar için böyle bir mukadderat söz konusudur. Hayvanlar stokçuluk yapmaz. Onlar biriktirme nedir bilmez!

Kara Ziyad

Sâbâ-reftâr!

Bir atım var. İyi bakarım ona. Beygir değildir, harbi aygır, halis-muhlis Arap atıdır. Eskişehir Mahmudiye harasında doğmuş, iki yaşına geldiğinde yarışlara koşulmuştur. Çok tabelalar görmüş, kırmadığı rekorlar kalmamıştır. Vakt-i merhununda ayağını sürçünce hipodrom dışına atılmıştır. Nasibimizmiş geldi, bir şekilde buldu sizi. Kanaatkâr bir yol arkadaşıdır. İngiliz atları gibi açgözlü değildir. Günde bir kilo arpayla gün geçirir. Onun bereketiyle geçinip gidiyoruz işte azizim.

“Bereket atların alınlarında; zillet öküzlerin kuyruklarındadır!”

Bir zaman, “Bereket atların alınlarında; zillet öküzlerin kuyruklarındadır” manasını havi bir kelâm-ı kibarı sülüs levha halinde yazılmış olarak görmüştüm. Buna da şükür. Dünyadaki atların sayısını insan nüfusuna bölseniz, bize belki bir atın toynağı ya düşer ya düşmez, talihimize Sâbâ-reftâr nam bu safkan düştü ya gâma ne hâcet!

“Severiz esb-i hünermend-i sâbâ reftârı”

Şimdi, Ziya Baba’nın atının adı neden böyle Osmanlıca-Farsça terkiplerden geliyor diyebilirsiniz. Anlatayım efendim. Şehitlik Dergâhı’nın abdallarından olan pederim Mustafa Ali Baba, Nafi Baba Dergâhı’nda mihrap ayetinin hemen yanında asılı bulunan bir nestalik tablodan bahsederdi. Levhada “Severiz esb-i hünermend-i sâbâ reftârı/Bir perî-şekl sanem bir gözü ahu yerine/Biz gözleri ahu olan bir peri yerine/Rüzgâr edalı, marifetli atı severiz” yazılı imiş. Akıncı kolonizatörlerin uğrak yeri olan dergâha böyle bir levha da haliyle pek yakışır!

Akıncı mahallesi…

Akıncı dedelerimiz, altı asır önce gelmişler Bizans toprağına. Fetih müyesser olunca, şehitlere sahip çıkılmak için evvela dergâh binaları nşa edilmiş, bilahare hisarın içerisinde bir mahalle kurulmuş: Akıncı mahallesi. İşte ailemiz asırlar boyunca hisarın içerisinde yaşamış, ta ki Rumelihisarı’nın içindeki evlere kast edilinceye kadar… Dedem dünyaya gözlerini dergâhta açarken, ceddim meydancılık hizmetinde bulunmuş.

“Gönüldendir şikâyet, kimseden feryadımız yoktur”

“Gönüldendir şikâyet, kimseden feryadımız yoktur” demiş şair.  El-Hakk doğrudur. Bizim dahi şikâyetimiz gönüldendir. Derdimiz dahi öyledir. Kısa hikâyemiz işte böyle kurban! Ömrümüzün çoğu gitti, azı kaldı. “Kavun-karpuz satıyor” gibi yapıp imanımızı kurtarmak için uğraşıyoruz!

“Kalpler ancak Allah’ı zikir ile mutmain olur!”

İstanbul ne kadar şehirleşse de bir yanımız dağlı kalıyor, yahut bir yanımızla dağlıyız. Akmerkez özlemlerimizi dindiremiyor. İçimizde bir boşluk hissediyoruz. Kalbimizin kuytularında boş olan, doldurulamayan yerler var. Bunun için “Elâ bizikrillahi tatmeinnül kulûb/Kalpler ancak Allah’ı zikir ile mutmain olur” ikazına ihtiyacımız var.

Rumelihisarı’na neler neler gördüm!

70 yıldır burada yaşıyorum. Neler neler gördüm şu özünden, ruhundan, maneviyatından uzaklaştırılan Rumelihisarı’nda! Size hangi meseleden bahis açayım? Muhabbet Sokağı’ndan mı, imar yolsuzluklarından mı; ‘iş bitirme ücreti’ni yırta yırta alan heriflerden mi?

Soracak olursanız adı lojman!

Bizim ev, fotoğrafını gördüğünüz yerin; Fenerli Türbe sokağının hemen yakınındaki Kışlak sokağında. “Fenerli Türbe” dediysem türbenin de fenerinin de yerinde yeller esiyor! Sadece adı kalmış sokakta! At arabamı iki yıldır fotoğrafta gördüğünüz duvarın dibine çekemiyorum! Şehremaneti heybetli taş duvarın arkasındaki 10 dönümlük Şehitlik Dergâhı arazisinde kendine devasa bir konak restore etti! Soracak olursanız adı lojman! Burada 160 yıllık devasa bir ceviz ağacı vardı. Mevsimi geldiğinde kargalar cevizleri mütemadiyen yüksekten asfalt zemine atar içi dışına çıkan cevizlerden bazen biz, bazen de Şair Nigar okulunun öğrencileri nasiplenirdi. Heyhat! Şehremaneti o ceviz ağacına hangi vicdanın eseri olarak nasıl kıydı? Oraya devasa müştemilatı nasıl ekledi! Biz de aynı yerdeyiz, çatımızı aktarmak için izin alamıyoruz. Komşumuz, ‘iyi adam Mandingo Efe’nin evi sudan sebeplerle başına yıkıldı. Bununla birlikte elin başka bir adamı Rumelihisarı’na gelip Nafi Baba sokağında kadim dergâh arazisinin üzerine tarihi eser ve müze restorasyonu ruhsatıyla devasa köşk yaptırdı. Neymiş efendim! 18 asırda güya orada tarihi bir köşk varmış! Yesinler senin köşkünü!

Şehidlik Dergahı'nda Ali Baba'nın oğlu Mustafa Baba'nın mezar kitâbesi

Fakire Kara Ziya derler…

Her neyse. Daha fazla iç burkan meselelere dalmayalım! Çıkamıyoruz sonra! Yazının önceki iki yerinde geçen “Ziya Baba” isminin menşeini de merak etmişsinizdir. Arz edeyim efendim. Asıl adım Ziya Baba olmakla birlikte fakire Kara Ziya derler… Lihikmetin yakın arkadaşlarım ismime bir dal harfi ilavesiyle Ziyad demeyi uygun gördüler: Kara Ziyad” Bazıları hançerelerini patlatırcasına Kar-ra Ziyad demeyi tercih eder.

Gerçeğe hû!

Mustafa oğlu Kar-ra Ziyad! Babamın babasının adı Ali; onun babasının ismi Mustafa. Şehitlik Dergâhı haziresinde yakın zaman önce bulunan “Hû Tarîk-i Abdâlân’dan Bende-i Âli abâ Ali Baba’nın oğlu Mustafa Baba gerçeğe hû” ibareli sülüs yazılı mezar kitâbesi büyük büyük dedeme aittir.

Haydi, şimdi yalın ayaklı fotoğrafıma bir kez daha bakın… Birazdan Sâbâ-reftâr fakiri rüya âleminden uyandıracak, zerzevatçı Kar-ra Ziyad bilinmez bir menzile; içinde “Bu da geçer ya hu”lar bulunan kaderine doğru yol alacak… Ya yol alacak; ya da yol bulacak… Tıpkı Üstad’ın dediği gibi: “Gideriz nur yolu izde gideriz/Taş bağırda sular dizde gideriz/Bir gün akşam olur biz de gideriz./Kalır dudaklarda şarkımız bizim…”

İbrahim Ethem Gören/Yazı No: 513

YORUMLAR

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

SON HABERLER

ÖNE ÇIKANLAR