
Salonlar kiralanıyor, afişler hazırlanıyor, sosyal medya reklamları veriliyor, hatta kimi zaman tanınmış konuşmacılar, sosyal medya fenomenleri davet ediliyor. Ama bütün bu hazırlıklara rağmen salona gelenlerin sayısı sınırlı kalıyor. Gelenlerin bir kısmı ise birkaç fotoğraf karesi için bulunuyor, sonra yavaşça sıvışıyor.
Bir öğretmen olarak beni düşündüren şu oldu: Bu kadar masraf, hazırlık ve çaba neden karşılığını bulmuyor? Neden insanlar bu etkinliklere gelmiyor ya da gelse bile gönülden bağ kuramıyor?
Aslında cevap çok uzaklarda değil. Hepimizin cebinde duran telefonlarda, ekranlarda, sosyal medya akışlarında saklı. Çünkü günümüz ebeveyni, ilgisini çeken içeriklere artık istediği an ulaşabiliyor. YouTube’da birkaç arama, Instagram’da birkaç reels… Uzman tavsiyesi mi arıyorsunuz? İstediğiniz kadar. Çocuk gelişimi, iletişim becerileri, dini konular, sınav kaygısı, sağlıklı beslenme, dijital bağımlılık… Her şey parmaklarınızın ucunda. Bu durumda bir salona gitmek, saatlerce oturmak ve tek yönlü bir konuşma dinlemek çok da cazip gelmiyor artık.
Bu sadece bir sezgi değil. 2023 yılında yapılan bir araştırmada, ebeveynlerin %68’i çocuk gelişimiyle ilgili içerikleri dijital platformlardan takip ettiğini, yüz yüze seminerlere katılım oranının ise %12’nin altına düştüğünü ortaya koyuyor. Yani mesele sadece ilgisizlik değil, erişim şeklinin değişmiş olması.
Burada sorulması gereken soru şu:
Biz hâlâ bilgi çağının yöntemleriyle mi etkinlik yapıyoruz, yoksa dikkat çağının ihtiyaçlarına göre mi?
Ben artık klasik salon etkinliklerinin, özellikle “ünlü bir konuşmacı gelsin, insanlar da doluşsun” mantığının devrini kapattığına inanıyorum. Bilgiye ulaşmak kolay ama hissederek öğrenmek hâlâ çok kıymetli. İşte bu yüzden yeni dönemde sadece etkinlik değil, etkili işler üretmeliyiz. Yani zihne değil, kalbe ve deneyime dokunan buluşmalar… Çünkü deneyim, beceri hala çok kıymetli.
Peki nasıl?
Artık atölyeler zamanı. Küçük gruplarla yapılan, katılımcının sadece dinlemediği, aynı zamanda yaptığı, düşündüğü, tartıştığı, ürettiği ortamlar… İçinde biraz müzik, biraz hareket, biraz ikram, biraz sohbet, biraz duygu olan, insanı sadece bilgilendirmeyen, aynı zamanda dönüştüren buluşmalar… Çünkü insan ancak dokunduğu şeyi hatırlar; yaşadığı şeyi uygular.
Ve lütfen bir not daha:
Katılımcı sayısı önceden netleştirilmeden yapılan organizasyonlar sadece emek değil, ciddi bir kaynak israfına dönüşüyor. Artık “kim gelirse gelsin” dönemi değil, “kim neden geliyor” sorusunun cevabını bilenlerin çağı… Bazen istekli on katılımcıyla yapılan küçük bir organizasyon binlerce kişiyle yapılandan daha verimli ve keyifli geçebiliyor.
Kısacası, içeriği güçlü, katılımcıya özel, sahici bağlar kuran buluşmalara ihtiyacımız var. Yoksa salonlar boş kalmaya, sosyal medya ise hakikatin yerini almaya devam edecek.
Çünkü artık herkesin aradığı şey bilgi değil; bağ, deneyim ve anlam.

YORUMLAR