Mütefekkir Abdurrahman Dilipak  “Particilik oynamak” başlığıyla kaleme aldığı yazısında sömürgecilerin bugün dünyaya insan hakları, hukuk devleti dersi verdiğini, kan kokan ellerini parfümle yıkadıklarını belirtti. Noel Baba olarak bilinen Santa Claus’un İslam öncesi, Hanif gelenekten, İncil hafızı bir aziz olduğunu da kaydeden Dilipak’ın söz konusu yazısındaki ifadeleri şöyle:

Partilerin yerel seçimler öncesi kongreleri olacak.

Türkiye’de aslında halen TEK PARTİ, TEK LİDER zihniyeti hâkim. Parti genel başkanların mülküdür. Hayat kaydı şartı ile seçilirler. Bu yazılı olmasa da fiilen böyledir. Ya da parti içinde darbe ile gönderilirler. 

Parti kongrelerine bakın, hadi 2. bir liste çıkarın bakalım ne oluyor. Hain ilan edilirsiniz. Hepsi birer Mustafa Kemal. Zaten kongrelerde ortada Türk bayramı, sağda Mustafa Kemal, solda genel başkanın resimleri, sağda solda dev Türk bayrakları. Anlamı “Bu ülkede Mustafa Kemal neyse, bu partide ben o’yum”. Demokrasi her zaman olduğu için politikacının fötr şapkası içine gizlenmiş tavşanın ya da güvercinin öteki adıdır. Demokrasi bir illüzyondur aslında, makyaj malzemesidir. Bir maskedir.

AB’de, Türkiye’nin üyeliği konusunda Avrupa Parlamentosundaki oylamanın sonucunu biliyorsunuz değil mi?

“6 ay bir güz” değil, “yarım yüzyıl ne istedilerse yaptık”(?!), geldiğimiz yere bakın! İstanbul sözleşmesini AK Parti-CHP, MHP-HDP oy birliği ile çıkarmıştı hatırlarsınız, Lanzarote de öyle. Şimdi de iklim yasası gündemde. Bir yıl önce Paris iklim anlaşmasından sonra iklim yasası o sözleşmeye göre hazırlamış. TBMM’ye gelecek ve aynen geçecek, böyle giderse. “Milli İrade” lafta, İthal irade, bu yolla mevzuata dönüştürülecek. Zaten sözleşme imzalanmış, hukuki açıdan gerisi teferruat.

Tabii hiçbir genel başkan bu Monarşik Cumhuriyet / Tek adam demokrasisi kadar bunu ustalıkla yapamaz. Ebedi şef, Milli Şef olmak için, TEK PARTİ olacak. Bir de TEK ADAM. Adayları o belirleyecek, kanunlar onun istediği gibi batıdan tercüme, icabında gerekçesiz olarak meclise sevk edilecek ve müzakeresiz olarak oybirliği ile kabul edilecek. Eğer. Bir çatlak ses çıkarsa, muhtemeldir o günün akşamında o kişinin kellesi boynunun üstünde olmayacaktır.

Tabii hiçbir genel başkan bu Monarşik Cumhuriyet / Tek adam demokrasisi kadar bunu ustalıkla yapamaz. Ebedi şef, Milli Şef olmak için, TEK PARTİ olacak. Bir de TEK ADAM. Adayları o belirleyecek, kanunlar onun istediği gibi batıdan tercüme, icabında gerekçesiz olarak meclise sevk edilecek ve müzakeresiz olarak oybirliği ile kabul edilecek. Eğer. Bir çatlak ses çıkarsa, muhtemeldir o günün akşamında o kişinin kellesi boynunun üstünde olmayacaktır.

Kemalist Demokrasi böyle olunca aslında bu kadar partiye gerek yok. Tek bir “Cumhuriyet Partisi” yeter. Parti başkanı da “EBEDİ FEF, MİLLİ ŞEF, ULU ÖNDER/FÜHRER” olur ne güzel! Tamam şimdi o kadar yapamıyorlar, ama LİDER denilen zat her şeye o hâkim. Parayı o bulur, o harcar. Parayı veren de düdüğü çalar sonunda. Adayları da o belirler, gündemi de. Ellerindeki oy verecekleri listeyi de LİDER hazırlar, teb’ası ve reayası zahmet etmesin diye, itiraz eden, fitne çıkarıyor demektir. Eleştiri ihanettir. Mesela önümüzde iktidar partisinin, ardından ana muhalefet partisinin kongresi var. Bunlar mesela, kendi seçtikleri delegelerle mini bir referandum yapsınlar, öncesinde lehte aleyhte bir iki konuşma olsun, LGBT’yi, toplumsal cinsiyet konusunu, TransHumanizmi, 5G-6G’yi, Aşı’yı,, İklimi, G20 zirvesini, İstanbul sözleşmesini tek listede oylayabilirler mi?

Sahi delegeler yurdun dört bir yanından niye geliyorlar ki, kongre sonuçları başlamadan belli. “Dostlar alışverişte görsün”, güç ve dayanışma gösterisi.. Malumu ilam! Herkes halinden memnun. Sonunda onlar da kendi yerelinde küçük bir lider olmanın havasını atıyor.. AK Parti kongresinde, madem 81 ilin katıldığı ortak dava açıyorsunuz ve bu dava 3 yıldır sürüyor. Sorun bakalım, davaya devam mı, değil mi? Delegelere sormazsınız da, 81 ilin il başkanına, kadın kolları başkanlarına sorun isterseniz. Soramazsınız! Ama onlara davanın devamı için bir ortak dilekçe hazırlayıp imzalatabilirsiniz. Bu daha kolay olur. Bizde Demokrasi böyle işliyor.. Aslında tüm dünyada genel durum bu. Bizdeki Demokrasi “Çakma”, “Çin malı”, “Defolu”, “2. El, demode, özürlü” Batılılar bu iyi daha iyi yapıyor. Üstüne başına dökmeden, bizimkiler hapur-hupur, paldır-küldür.

Kurtlar Vadisi'nin Kılıç'ının son halini görenler tanıyamadı! Atilla Olgaç değişimiyle hayrete düşürüyor... Kurtlar Vadisi'nin Kılıç'ının son halini görenler tanıyamadı! Atilla Olgaç değişimiyle hayrete düşürüyor...

Yoksa sömürgeciler, bugün dünyaya insan hakları, hukuk devleti dersi veriyor. Kan kokan ellerini parfümle yıkıyorlar mis gibi kokuyor. MagnaCarta kralla derebeyleri arasında vergilerin paylaşımı, halkın daha kolay yönetilmesi için bir sözleşme, ama bu onların elinde bir insan hakları belgesine dönüşüyor. Mekke’deki Hılful Fudul, Medine’deki toplumsal sözleşme, Kudüs’teki “Emanet altına alınan hakları beyannamesi”nin insan hakları belgesi olarak esamesi okunmuyor.

Batıda Laiklik “din devlet ayrılığı değil, Westefelya anlaşması ile mütareke, paylaşım ve işbirliğidir ve meşruiyetini  incil’den alır, bizde bu din-devlet ayrılığı diye yutturulur. Yahu Laiklik olması için Vatikan diye bir Kutsal Roma var. Tanrıyı yeryüzünde temsil eden bir devlet. Her Katolik bedeni ile ulus devletin, imanı ile kutsal Roma devletinin teb’asıdır. Laiklik bu anlamda Ruh ve beden gibi ayrılmaz. Katolikler kazanlarının %10’nu vergi olarak Vatikan’a öder, Papa ulus devletin yasama, yürütme ve yargısını takdis eder, onu.

Manevi korumasına alır, kral da kılıcı ile Papalık devletini düşmanlarına karşı korur ve onun önünü açar, arkasını toplar. Ülkesindeki bütün dini yapıları korur, vergisizleştirir ve dokunulmaz kılar. Biz bu oyundan, sirk çadırının büyüsünden kurtulmadan, ne tarihi, ne bugünü anlayabilir ve ne de bir gelecek tasavvuruna sahip olabiliriz.

Siz, Fatihin İstanbul’u Bizans'tan aldığını zannedersiniz, oysa o Bizans’ı Latin işgalinden kurtardı. Hem de ordusundaki Bizans ordusundan daha fazla Hristiyan gönüllü ile. Ayasofya’yı kılıç hakkı olarak almadı, Fatih Bizans İmparatoru olunca Ayasofya’da İmparatorluk mabedi olunca, doğrudan geçti. O buna rağmen onun parasını ödeyip vakıf yaptı.

Biz Anadolu'ya 1071’de gelmedik. 1071 başka bir şey. Çanakkale geçildi. Ermeni patrikliğini Fatih Kurdu, Süryani birliği Hz. Ömer’in Kudüs beyannamesi ile hayat buldu. Fatih Rum Patrikhanesinin başı idi, Mustafa Kemal Türk Patrikliğini kurdu. Suriye ne kadar Osmanlı ise, Yunanistan da o kadar Osmanlı. Bugünkü Ermenistan denilen yer Revan Hanlığının toprakları. Bilmem biliyor musunuz dünyada evrensel temsilciliği olmayan tek dini topluluk Müslümanlar.

Hilafeti siyaset yoluyla bu topraklarda birileri yok etti. Bir imparatorluğun varisleriyiz. Ötekiler ister krallık, ister laik cumhuriyet olsunlar, İngiliz ve Fransız milletler topluluklarını kurdular. Hollanda da böyle, Belçika’da. Peki hiç düşündünüz mü, niye Osmanlı milletler topluluğu yok? Ne niçin bu konu kimsenin derdi değil, hatta bir sürü kalabalık, kendi halkının imanına, tarihine düşman edildi, neden, nasıl, niçin kim onlar? Darbelere destek veren yerliler ne kadar yerli ve bu cüret, cesaret ve gücü nereden alıyorlar! Peki nasıl oldu bu?. Hindistan’ın eski bir Türki devlet olduğunu bizim gençlerimiz bilmez.

Biz, Noel Baba dedikleri Santa Claus’un İslam öncesi, Hanif gelenekten, İncil hafızı bir aziz olduğunu da bilmeyiz. Adam İmparatorla tartıştığı için 7 kule zindanlarında hapis de yatmış. İznik konsülüne de katılıyor. Bugünkü bizim Demreli aziz, 1927 yılında Cola firması tarafından Kaliforniya Üniversitesinde bir reklam kampanyası için üretilen bir imaj. Anadolu’dan bir aziz alınıyor, arkasında Nordik bir pagan efsanesi yükleniyor, oluyor, bizim zihnimize çakılan “Noel baba” şifacı özellikleri, Kerametleri ile, iyilikleri ile bilinen bir “derviş” oysa. Denizcilerin piri.

Bir başkadır benim memleketim.

Dünyanın en popüler markası Noel baba!

Yine yılbaşı geliyor. Bu gerçek kimin umurunda. Noel babayı seven niye sevdiğini, nefret eden niye nefret ettiğini bilmiyor.

Tabii cehaletin bu kadarı ancak eğitimle mümkün. Ya hu, bir Anadolu ereninden birileri kapitalizmin tüketim  pazarının maskotu ya da ajanına dönüştürülen bir kişilik var. Peki bu konuda Diyanetin bir çabası var mı, ya da Turizm Bakanının? TRT ya da bizim medianın, STK’larımızın ne kadar umurunda bu konu.

Vatikan, Santa Claus’un kemiklerini Bari’ye kaçırmış, onu kendi azizleri olarak sahiplenmiş.

Protestanlar zaten çok sevdiler, onun adına alkol ve porno, seks dolu karnavallar düzenliyorlar, Ortodokslar bir şey yapamıyor fazla.

Piyasa Katolik ve Protestanlarda. Santa Claus’u Cola sayesinde biraz biliyoruz da, Aya Yorgi, Aya Sotri, Aya Ayani’yi bilen var mı?

Trilyeyi, Triana’yı bilen.. Mudanya’daki 3 azizin hikayesini bilen var mı? Santa Claus’un Bari’deki şehid edilen hocasını bilen var mı?..

Bu ülkede doğup yaşıyorsanız ve bu toprakların, bu halın tarihine şahitlik yapmıyorsanız, bu topraklarda sizi fazla tutmazlar.

Selam ve dua ile.

Kaynak: (HABER VAKTİ)