Uykulu gözlerle yürürken, ayaklarımızın altındaki çiy damlalarının serinliğini hissetmek bile bana huzur verirdi. Ama asıl mesele huzur değil, çapa yapmaktı. Evet, bildiğiniz tarla çapasından söz ediyorum. Fakat babamın elinde o çapa bir aletten fazlasıydı: sabırla çalışan bir müzisyenin yaylı çalgısı gibi toprağın ritmini bulur, onu hem havalandırır hem dinlerdi. Ona göre çapa, sadece yabani otu sökmezdi; toprağın da ruhunu açığa çıkarırdı.

Annemse başka bir çapa ustasıydı. Evde, bahçede, mutfakta… Gözle görünmeyen dikenleri, çocukların kalbinde büyümeden ayıklar, gönül toprağını temizlerdi. Onun çapası, bazen bir dua, bazen bir kek kokusu, bazen bir ilmek olurdu. Kökleri fark ettirmeden bulur, sevgiyle çıkarırdı.
Babam bir gün sırtını hiç eğmeden yabani otları temizlerken şöyle demişti:
“Ot kökü derinde olur oğlum. Yüzeydekine aldanma. Elini toprağın kalbine sokacaksın. Disiplin budur.”
O yaz, komşu tarlada bir delikanlıyı izledim. Otları gelişi güzel koparıyor, kökleri yüzeyde bırakıyordu. Babam başını salladı:
“Bak oğul, bu otlar yarın yeniden çıkar. Disiplin, köke inmektir.”
Bu cümle, yıllar sonra bir sınıfın ortasında yeniden canlandı zihnimde.
Eren’in Yabani Otu
Eren, sınıfımın en dikkat çekici öğrencilerindendi. Kuralları tanımak istemiyor, sık sık ders düzenini bozuyordu. Bir gün, “Neden sıraya geçmiyorsun?” diye sordum. “Sıkılıyorum,” dedi.
O anda, aklıma otları yüzeyden yolan o delikanlı geldi. Eren’in isyanı da öyleydi: yüzeysel, geçici görünen ama kökü derinlerde bir yerde gizli duran bir isyan.
Yıllar önce babam bana çapa yapmayı öğretirken üç aşamayı anlatmıştı. Bugün hâlâ kulağımda:
- Kökü Bul: Otun gövdesini tut, hafifçe çek, tepkisini izle.
- Havalandır: Çapayı toprağa vur, kökün nefes almasını sağla.
- Kopar: Kökü tamamen çıkar, yoksa geri gelir.
Bu bilgiyle Eren’in köküne inmeye çalıştım. Derinlerde ne vardı?
Küçük sohbetlerden öğrendim ki:
- Eren, sürekli abisiyle kıyaslanıyordu: “Abin gibi çalışkan değilsin.”
- Resim yapmayı seviyordu ama ailesi, “Sanatla karın doyar mı?” diye hevesini kırıyordu.
İşte kök oradaydı: “Yetersizlik” duygusu, sevdiği şeyden koparılma korkusu. Yüzeye vurduğu isyan, aslında bastırılmış bir özlemdi.

Disiplin: Kökü Havalandırmak
Babam çapayı sadece ot temizlemek için kullanmazdı. Bir defasında toprağın sertliğinden şikâyet ettiğimde bana şöyle demişti:
“Toprak sıkışırsa kökü boğar. Çapa, köke nefes aldırır.”
Bu cümle, Eren’in davranışlarını anlamamda anahtar oldu. Ona sordum:
– Kuralları neden sevmiyorsun?
– Çünkü… sıkıştırıyorlar.
Duraksadı. Ardından sordum:
– Peki seni sıkıştırmayan kurallar nasıl olur?
– Bilmem… belki biraz resim olurdu içinde?
O gün, birlikte bir “Özgürlük Anayasası” yazdık:
- Madde 1: Ders sırasında resim çizebilirsin, ama çiziminden dinlediğini anladığımı göstermelisin.
- Madde 2: Sıraya geçmek zorunda değilsin, ama duvar resmi yaparak sınıfa katkı sağlamalısın.
Eren’in gözleri parladı. Çünkü ilk kez biri çapayı eline alıp, onun iç dünyasındaki toprağı havalandırmıştı.
Sentez: Özgürlük ve Sınırın Rüyası
Eğitim sistemimiz, yıllardır yabani otları yüzeyden yolmaya alışkın: “Sıraya geç! Sus! Dinle!”
Ama ne otun direnci kırılıyor ne de toprağın ruhu dinleniyor.
Babamın tarlasındaki domatesler, çapadan sonra daha dolgun olurdu. Çünkü toprak nefes aldıkça kök kuvvetlenirdi. Eren’in de çizimleri, kurallar onun ruhuna göre şekillendikçe güzelleşti.
Annemin sabırla yaptığı kekin kabarması gibi… Disiplin ve sevgi bir araya gelince içimizde saklı yetenekler kabarır, büyür.
Bu Haftanın Tohumu
- Öğretmen / Okuyucu: Bir öğrencine ya da çocuğuna şu soruyu sor: “Seni ne sıkıştırıyor?”
Belki o sıkışıklığın içinde bir hayal vardır, bir kök saklıdır. - Doğa İlhamı: Bahçedeki bir otu köküyle birlikte çıkar. Bak, kökü ne kadar derinde?

Babam hep derdi:
“Disiplin, özgürlüğün tohumudur. İyi ekilirse, hasadı zafer olur.”
Ben de derim ki: Her öğrenci bir topraktır. Kimi kumlu, kimi killi, kimi çorak görünür… Ama doğru çapa, doğru yaklaşım her toprakta yeşertir bir şeyleri.
***
Ders 6: Çapanın Dansı: Disiplinin Kökleri

YORUMLAR