Birkaç gündür vefât yıldönümü ve dahi Yıldız Holding nezdinde düzenlenen Yerkürenin Renkleri Adnan Büyükdeniz’e Vefâ Fotoğraf Sergisi etkinliği/anma programı özelinde ülkemizin önde gelen iktisatçılarından Dr. Adnan Büyükdeniz’i konuşuyoruz/yazıyoruz.
Aliya İzetbegoviç “Özgürlüğe Kaçışım" isimli kitabında “Bir insanın ölümüne verilen önem, hayatının değeri kadardır” diyor. El hak doğru bir tesbit. Adnan Büyükdeniz’in “insan”lıkvasfıyla taçlandırdığı iş hayatındaki başarıları kadar örnekliği de çok mühim. Netice itibarıyla insan görerek öğrenir.
İnsan bir başına yetişmez, nebatat gibi topraktan biterek kemâle ermez. Arz ettiğimiz üzere insan görerek öğrenir. Öğrendiklerini iş ve sosyal hayatındaki münasebetlerinetatbik eder. Böylelikle söz konusu âdemoğlu, çevresine güzellikleri yaymaya başlar, insanlığın zevkine varır. “İnsanlığın ayrı zevki vardır” sözü Adnan Büyükdeniz için vaz edilmiştir dersek hata etmiş olmayız.
(…)
İttifak gazetesindeki köşe yazılarımızın müdavimi, değerli büyüğüm, Boğaziçi Üniversitesi Mezunlar Derneği’nin (BÜMED) kurucu başkanı Faruk Bayır’ın yazı dizimize dair özelden gönderdiği “İnsan olmak; takdir, teşekkür, minnet ve vefâ duygusu sahibi olmaktır”şeklindeki hüküm cümlesinin altını çiziyorum.
(…)
Merhum Büyükdeniz’in bilançosu hiçbir zaman alacak yazmazdı. Bilançonuz borç yazıyorsa doğru yoldasınız demektir. Âkil insan borçluluğu özümser. Borçlu olmayı hâl, hareket, söz ve fillerine giydirir.
Adnan Büyükdeniz’de hâl lisanına bürünen ihsan ve infâk ahlâkını şair Bahaeddin Karakoç’un dizelerinde buluruz:
Dost yoluna bütün varımız sebil
Verdikçe dolar bizim boş tesdilerimiz
Duru sabah pınarında kuş uyanışlı
Ve sevda nakışlı halimizi bilenler bilir
Havuzlara sığmaz dağıttığımız iksir
Aşk atına binince daima seferiyiz
Silahı sevgi olan inançların eriyiz
Sözün bu yerinde silâhı sevgi olan inancın eri Adnan Büyükdeniz’i Boğaziçi Üniversitesiöğrencilik yıllarından arkadaşları Vedat Akgiray’ın ve H. Selçuk Tuğrul’un şâhitlikleriyle tanımaya devam edelim…
Adnan Büyükdeniz hakkında…
Vedat Akgiray
Boğaziçi Üniversitesi Öğretim Üyesi
Kıymetli arkadaşım Adnan Büyükdeniz ile 1976 senesinde Boğaziçi Üniversitesi 1.sınıföğrencisi iken çok ilginç bir şekilde tanıştık. O zamanlar ülkemiz sol-sağ çatışmaları ile meşgul ediliyordu ve üniversite öğrencileri “düşman” kamplara bölünmüştü. Çok acı günlerdi.
Boğaziçi’ne büyük oranda hâkim olan “devrimci” kamp idi. Bir gün, güney kampüste, top sahasında (şimdiki güney meydan) devrimci öğrenciler eylem yapıyorlardı. Epey kalabalık idi. İİBF binasının köprü girişindeki parmaklıklara dayanmış ve büyük bir yalnızlık hissi içerisinde eylemi seyrediyordum. O esnada birisinin eli omzuma dokundu ve “Hep halkın olduğu iddia edilen sesleri duyuyoruz. Ne zaman güzel sesler duyacağız?” mealinde bir şeyler söyledi. Eli hemen yakaladım ve kim olduğunu sordum. İsminin Adnan Büyükdeniz olduğunu ve ekonomi bölümünde okuduğunu söyledi. İşte arkadaşlığımız böyle başladı ve son güne kadar sürdü. O günleri yaşayanlar böyle başlayan dostlukların anlamını ve güzelliğini anlarlar.
Hastalık teşhisi konduktan sonra ailesi dışında ilk haberi olan arkadaşı bendim.Albaraka’da galiba genel müdür idi ve dünya meşgalesinden epeydir görüşememiştik.Telefonla aradı, akabinde geldi, hasta olduğunu ve öleceğini söyledi. “Bu da haber mi, hepimiz öleceğiz” gibi bir laf ettiğimi hatırlıyorum, biraz teselli olsun diye. Uzun yıllar tedavi denendi ama takdir değişmiyor. Vefât gününden bir gün önce hastanede ziyaretinegitmiştim ve helâlleşme imkânımız olmuştu. Ağır hastalıktan sanki kurtulmuş gibi sesi güçlenmişti. Vasiyetlerini söyledi ve Kur’ân-ı Kerîm okumamı istedi. Sanki vakit gelmişti. Ertesi gün vefât etti.
Adnan gibi insanları her bakımdan çok arar hale geldik. Çalışkanlığı, ilme ve öğrenmeyemerakı, memleket için doğru işler yapma gayreti çoğumuzun şahit olduğu özellikleri idi. Bunların ötesinde, Adnan’ı farklı kılan iki güzel huyu daha vardı. Birincisi, her şart ve ortamda insanlara yardım etme gayreti idi. İşin esasının bu olduğunu idrak etmişti. İkincisi ise gıybetten uzak durması idi. Kimse hakkında kötü konuştuğunu hiç duymadım. Ya iyi söyler ya da susardı. Bu iki huy günümüz insanlarında pek kalmadı maalesef. Ata iyi binenler, iyi atlara binip gittiler misali… Allahü Teâlâ rahmet eylesin. (Âmin)
Fotoğraf: Vedat Akgiray, Adnan Büyükdeniz, Sadık Yener ve H. Selçuk Tuğrul
Boğaziçi Üniversitesi Güney Meydan’da. 1980-Mezuniyet Töreni.
Dostum Adnan!
H. Selçuk Tuğrul
Bankacı, SPK Eski Başkan Yard.
İnsan Adnan!
Adnan’la Boğaziçi Üniversitesi yurdunda yaklaşık 4 sene altlı üstlü ranzada yattık. Beraber büyüdük, beraber ağladık, beraber güldük. Daha sonra dostluğumuz devam etti. Hayat her birimizi değişik konumlarda görev almamızı sağlayan sebepler sundu.
Ben ‘insan Adnan’la ilgili örnekler vererek kişiliği hakkında biraz fikir edinmemizi sağlayabilirim diye düşünüyorum. Adnan’la istisnasız her şeyi konuşup tartışabilirdiniz. Her ortamda vakit ayırır, ilgi ile dinlerdi. Karşısındaki, Adnan’ın konuşmasına katılsın veya katılmasın merhumun zihin yolculuğunu izlemekten müthiş keyif alırdı, hele ilmî konular olursa. Bir sünger gibiydi deyim yerinde ise. Adnan, bütün dertlerinizi, sorunlarınızı alır, fakat duygusal bir insan olmasına rağmen üzüntülerini, kızgınlıklarını (kızar mıydı ona da emin değilim) dışarıya yansıtmaz, her şey onda kalırdı.
Pek çok iyilik yapar, fakat o yapmamış gibi davranırdı. En keyifli olduğumuz, şakalaştığımız anda bile konu ilmi, dini mevzulara gelince bambaşka biri olur, adeta başka bir âleme gider, vecd ve haz içinde konuları anlatırdı. Sonra, tekrar hiçbir şey
olmamış gibi dünyaya döner, şakalaşmaya devam ederdik.
Uykusunda bile böyleydi. Geç saatlere kadar çalışır, odada gürültü yapmamıza rağmen uyurdu. Bir gün, odanın penceresi açık kalmış, rüzgâr çalışma kâğıtlarını uçurmakta idi. Hemen uyandı, onları topladı ve bizim gürültümüze aldırmayarak uykusuna devam etti. Nefsini ezmeyi, ona zulm etmeyi severdi.
Ülkesine âşıktı
Ülkesine âşıktı. Batının bütün normlarını, iktisadını en iyi okullardan öğrenmiş olmasına rağmen ülkemiz şartlarını incelenmeden kopya reçetelere itibar etmezdi.
Polonya asıllı bir hocamız vardı. Public Finance (Kamu Maliyesi) dersi veriyordu. Adı da yanlış hatırlamıyorsam Kryzaniak idi. Onun bu Batılı iktisat teorilerini “Nice Words” (Güzel ama boş sözler) şeklinde mütalaa eder, öğrendiği her şeyi ülkemiz şartları için tekrar değerlendirirdi. Nitekim, sonraki akademik yazı süreçlerinde ve doktora çalışmasında bu yaklaşım etkisini sürdürmüş, faiz, enflasyon ve büyüme konularını ülkemiz bağlamında millî bir bakış açısıyla incelemiştir.
Nur içinde yatsın. Rabbim cenneti ve cemâli ile muamele eylesin. (Âmin)
Fotoğraf: Adnan Büyükdeniz, Sadık Yener ve H. Selçuk Tuğrul Rumelihisarı Şehitlik
Dergâhı haziresinde. Boğaziçi Üniversitesi Güney Kampus-1979.
(…)
H. Selçuk Tuğrul’la yaptığımız bir telefon görüşmesinde Adnan Büyükdeniz için mektup yazdığını ve Yerkürenin Renkleri Adnan Büyükdeniz’e Vefâ Fotoğraf Sergisinde okuma niyetinde olduğunu söylemişti. Vakt-i merhunu geldiğinde etkinlik mekânında oturma düzenine göre sağ tarafında Hattat Mahmut Şahin, sol tarafında Vedat Akgiray hocamız bulunan Selçuk ağabeyimiz ayağa kalktı ve mektubunu okurken kirpikleri gözyaşlarını perdeleyemedi!
Dostum Adnan’a gecikmiş mektup!
Kandillere katran katan gecelerdi... ve bizler bir yangın ormanından püskürmüş genç fidanlardık ADNAN. Üstad’ın, Sakarya şiirini ne çok söylerdik beraber. “Su iner yokuşlardan hep basamak basamak/Benimse alın yazım yokuşlarda susamak.” Adnan,hep yokuşlarda susadık beraber. Her susayışımızda sen dünya meşgalesinden bizi alır, başka bir âleme götürür, oradan irfan ve hikmet pınarlarından bizi kana kana içirirdin.
Ne çok zulmederdin kendine nefsine, adeta bundan bir manevi haz alırdın. Senin kızdığını pek görmedim hep acırdın, (etrafımdakiler/cemiyetimiz) niye gerçeği göremiyorlar diye hayıflanırdın.
Adın “Keynes” idi. Bana “Muhasip” ismini takmıştın. Sen ne Keynes idin ne ben Muhasip! Sadece “kurşundan yük binmişti köpükten gövdemize!” Sen bu yükü layıkıyla taşıyabildin Adnan ve bana yıllığa yazdığın bir yazı kaldı ömrüm boyunca gururla taşıyabileceğim: “Düşünmesini bilen dostum oldun Selçuk” diyordun mealen.
Uykunda bile uyumuyordun esasında ders notların hep kafanda idi. Şimdi anlıyorum esasında onlara ehemmiyet vermen muarızlarımıza cevap vermek içindi. “En çok” ile mutlu olmak sana göre değildi. “Marjinal fayda”yı da gözetmezdin aslında. Hep dalga geçerdin bu iktisat normları ile. Polonya asıllı hocamız Kryzaniak gibi dalga geçer, “güzel ama boş sözler” derdin, batılı iktisat normlarına. Vermek ve paylaşmak ile en fazla haz duyulabileceğine inanırdın içten içe. Muarızlarından iyi bilirdin teorilerini ve bir gün” giden şanlı akıncının bir gün yurduna” döneceğini biliyordun. Ve döndün yurduna Adnan dünyanın en iyi üniversitelerinden mezun olmana rağmen öylesine milli ve yerli idin ki… Hâlâ yerin doldurulamıyor ve öylesine ihyacımız var ki sana bugünlerde. Tam verimli olacağın sırada
uzun yola çıkmaya hüküm giymiştin.
Beyazların yöresinde nasibin kalmamıştı
Boynunda
Sana yargı yükleyenlerin
Utançlarından yapılma mücevherler
Sırtında sağır kantarı gizli bilgilerin
Matarandaki suya tuz ekledin azığın yokdu.
Rabbim Cemâli ve cennetiyle muamele eylesin… (Âmin)
(…)
Adnan Büyükdeniz merhum için “hezarfen şahsiyetti” dememizde hiçbir mahzur yok. Bankacı, araştırmacı, yazar, fotoğraf sanatkârı, koleksiyoner bir zattan bahsediyoruz çünkü.
Boğaziçi Üniversitesi öğrenciliği yıllarında okulunda Osmanlı Türkçesi dersleri veren Hattat Ali Alparslan’dan tefeyyüz eden Adnan Büyükdeniz’in, Albaraka Türk nezdinde başlattığı Hat Yarışmaları müteakip yıllarda uluslararası keyfiyet kazanarak İstanbul’un yazının merkezi olma hüviyetini pekiştirici bir rol üstlenmiştir.
Hattat Ali Alparslan’ın icazetli talebelerinden Hattat Mahmut Şahin’e, “fotoğraf sergisi/anma programında Adnan Büyükdeniz’in hüsn-i hat sanatımıza katkılarına dair sizden bir konuşma yapmanızı istirham ediyorum” dediğimde bittabi bizi kırmadı. H. Selçuk Tuğrul’un duygu yüklü konuşmasının ardından kelimeler boğazında düğümlense de biz anlattıklarını not aldık. Çünkü sadırda kalmaz, sadırda kalmaz, satırda kalır!
(...)
Albaraka Sanat Adnan Büyükdeniz’in kurucu iradesinin ürünüdür.
Mahmut Şahin
Hattat-Şabaniye Gelenekli Sanatlar ve Kültür Derneği Başkanı
Adnan Büyükdeniz’i faizsiz bankacılık, İslami finans, Türkiye ve Dünya ekonomisi alanlarında uzmanlığı yanında geleneksel sanatlarımızla da ilgilenerek özellikli hüsn-i hat ve tezhip sanatında belli bir bakış ve fikir açısına sahip olmuş entelektüel bir yönetici olarak tanıyorum.
Bir taraftan şahsî koleksiyonu diğer taraftan da Albaraka Türk koleksiyonu için birbirinden âlâ keyfiyeti haiz eserleri seçmiştir.
Amatör ruhla profesyonelce icra ettiği fotoğrafçılık sanatını hüsn-i hat sanatının ilmî yönüyle taçlandırmıştır.
Albaraka Türk nezdinde başlattığı hüsn-i hat sanat yarışmalarıyla sanatı ve sanatkârlarıdesteklemiş, genç yetenekleri üretime teşvik etmiştir.
İlk yıllarda millî bazda düzenlenen Albaraka Türk Hat Yarışmaları sonraki yıllarda uluslararası bir keyfiyet kazanmıştır.
Yarışmalarda dereceye giden eserlerin tezyinatları yaptırılarak tezhip sanatçılarına da bu alanda destek olunmuştur.
Uluslararası alanda da takip edilen, dünyanın dört bir tarafından yüzlerce hattatın eser gönderdiği Albaraka Türk Hüsn-i Hat Yarışmalarında dereceye giren eserlerin albümleri bastırılarak hüsn-i hat sanatına matbuat ve literatür yönüyle de katkıda bulunmuştur rahmetli Adnan Büyükdeniz.
Albaraka Türk'ün, Adnan Bey'in öncülüğünde hüsn-i hat yarışmalarıyla başlayan sanat yürüyüşü sonraki yıllarda müstakil bir sanat müessesesi hüviyetine bürünerek Albaraka Sanat kurulmuştur.
Albaraka Sanat, İstanbul'un orta yerinde Üsküdar'da Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi yerleşkesinde tesis ettiği galeri ve eğitim merkeziyle bugün öz sanatlarımızın hizmetinde bulunmakta; bu mekânda kâbili irşâd olan talebeler biiznillah üstadlar eliyle üstad olmaktadır.
Bu merkez aynı zamanda ustaların ve ustaların yolunda ilerleyen talebelerin eserlerinin sergilendiği ve satışa arz edildiği sürekli bir galeri hüviyetine bürünmüştür. Tüm bunlar Adnan Bey'in kurucu iradesinin ürünleridir.
Adnan Bey’in geleneksel sanatlarımızın desteklenmesi yönündeki örnek tavırları sayesinde çevresindeki pek çok kurum, kuruluş, kişi, iş adamı ve yönetici de geleneksel sanatlarımızla tanışmıştır.
Adnan Büyüzdeniz’in tüm bu sanat çalışmaları ve destek süreçleriyle "Kur'ân-ı Kerîm Hicaz'da nazil oldu, Mısır'da okundu, İstanbul'da yazıldı" hüküm cümlesinin gününüzde de yüksek sesle dillendirilmesinde muhakkak önemli bir katkısı vardır.
Kendisini hüsn-i hat sanatı camiamız ve başkanı bulunduğum Şabaniye GelenekliSanatlar Kültür Derneği nezdinde rahmet niyaz ediyoruz.
Güzel bir insandı. Güzel, örnek bir hayat yaşadı. Biz hattatlar “İnnallâhe Cemîlün yuhi’b-bu’l-Cemâl/Muhakkak ki Allah güzeldir ve güzellikleri sever” mealindeki hadis-i kudsîyisürekli yazarız. Güzeli seven ve güzellikler içinde ebediyet âlemine sırlanan Adnan Büyükdeniz’e rahmet olsun. (Âmin)
İbrahim Ethem Gören/22.10.2023-Yazı No: 530