Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Puan Durumu
WhatsApp
Emel Çakır
Emel Çakır

Sırrı deva derde müptela

Bir kişinin herhangi bir davranışın veya herhangi bir durumun aksi şeklini de düşünebiliyor, kabul edebiliyor ve anlayabiliyor olması insanın hayata tek bir cihetten bakmayıp kendi fikir ve muhayyile dünyasının zenginliğinin yanı sıra duygularının da belirli bir olgunluğa eriştiğinin göstergesidir.

İnsan kendisine biçilen ömür müddetince tek bir hayat yaşamaz çevresinde şahitliğinde bulunduğu tüm hayatların yaşanmışlıklarından lehine bir pay biçer. Bunu yaparken çoğunlukla tanığı olduğu hikayenin başrolündeki kişinin yerine koyar kendini. Eğer kişi aynı durumu bizzat kendi hayatında tecrübe etmemişse bu durumu yaşayan kişinin perspektifiyle kendi duygularını harmanlayarak ortaya bir netice çıkarır. Her ne kadar buna “empati” denilse de empatide durum tam olarak böyle değildir. Kişi empati kurarken kendi duygu ve düşüncelerini bir kenara atıp tamamen karşısındakinin duygu ve düşüncelerini giyinerek kendisinin yaptığı davranışa hak verilmesi veya anlaşılması böylece eleştirilmemesi gerektiği kanısında olması beklenir.

Sözlükte “duygudaşlık” psikolojide “eş duyum”  olarak bahsedilen” empati “kelimesi içerde-içinde anlamındaki “em” eki ile hissetme anlamındaki “pathia” kelimesinin birleşmesiyle “içinde hissetmek” anlamındaki Yunanca bir sözcüktür. Kelimenin en kısa anlamıyla da kişinin kendisini başkasının yerine koyarak o kişinin bilinciyle algılıyormuş gibi duygularını isteklerini ve düşüncelerini onun bu yaşantılarını tecrübe etmeksizin anlayabilme yeteneği olarak tanımlanır. (Cevizci 1996). Bu yeteneğe sahip olmak her insandan beklenirken asıl olması gerekenin “empati” değil yani insanın kendisini karşısındakinin yerine koymasından ziyade karşısındakinin yaşadığı olayı kendi dünyasına intikal ettirip hangi duygu ve düşüncelerle nasıl bir tepki vereceğini analizleyip kendi tasavvurunda bir karşılık vermesidir. Bu durumu bizzat yaşayan kişinin verdiği tepkiyle kendi tepkisinin mukayese edecek olması hem kendisini daha iyi tanımasını hem başkalarının kendisinden aynı veya farklı duygu ve düşüncelerine saygı duyulması gerektiğini hem de herhangi bir duruma verilebilecek tepkinin tek bir şeyden ibaret olmadığının farkına vardırır. Kaldı ki kişinin empati kurması istenilen kişi ile aynı hali aynı şekilde yaşamadıkça onu tam anlamıyla anlayamayacaktır. Çünkü insan her ne kadar başkasının acısını da sevincini de duyumsadığını düşünse de hiçbir zaman olan vaziyetin gerçek mahiyetine erişemez. Damdan düşmenin acı veren bir şey olduğunu kişi düşünebilir fakat damdan düşenin halini ancak damdan düşen anlar.

İnsanın empati yeteneğinin gelişmiş olması da bir başkası tarafından empati duyulmasını istediği hallere girmiş olması münasebeti ile muhtemeldir. Dünyada yaşayıp da elem ya da sürura tesadüf etmeyen insan var mıdır bilmem fakat sizinle aynı acıyı yaşamış olanın sizin halinizden anlaması ile hiç yaşamamış insanın halden anlama çabası arasında anlaşılacak derecede fark vardır.

Bunu sadece bir başkasının halinden anlamak olarak değil kişinin her türlü iş ve muamelesinde rast gelmek mümkün ve mutlaktır. Acıyı yaşamış insan bir başka insanın kusur ve zaruretine son derece nezaketli ve anlayışlı olabiliyorken sadece acıya tanıklık etmiş insan ise kaba ve hoşgörüsüz olabilmektedir. Herkes her zaman böyledir diyemeyiz fakat hayvanî tarafın ağır bastığı kişide umumi kaide böyledir. Gayesi insan-ı Kamil mertebesine ulaşmak olan kişi nefsinin terbiyesinin muktezası olan elem ve kederlerle yoğrulması ile ancak Ademden “adam”a tahavvül edebilir. Mevlana’nın dediği gibi kilimi dövenin maksadı nasıl ki kilime eziyet etmek değil tozunu almaktır; insanın da arınması için birtakım cefalarla kıvama gelmesi gerekir.

Hayatında bu tekamülü sağlayamamış insanın pek tabi empatiden de yoksun olması beklenir. Ve genel olarak insanın empatiden yoksun olması demek kibirle kuşatılmış olduğu anlamına gelir. Kişinin empati kurabilen insana dönüşümü ile kibrini kahreylemiş bir  insana dönüşümü aynı güzergahın mamülleridir. Çünkü insan elindeki maddi manevi nimetlerin kendisinden alınmasıyla asıl hükmedicinin kendisinin olmadığının farkına varır ve böylece kendini hiç ederek başkasında çok olur. (Empati kurabilir) .

Derde müptela olan mütevazı olur. Kırılmayan kanatlar hep göklerde olmanın kibrini taşır. Yeryüzünün çukurlarından, kuyuda kalmışlarından, bir balığın karnına esir edilmişlerden, taşlanan ayaklardan bihaber bir dünya mavidir yalnızca gökyüzünde ihtişamla yaşayanlara.  İnsanın asıl payesi eşref-i mahlukat sıfatına yaraşır bir hayat sürdürmektir. İnsan fıtraten Allah’ın cami sıfatı gereği tek bir fert olarak yaşayabilmesi mümkün olmamakla beraber kendi dışındaki birini anlama, düşünme, empati kurma mesuliyeti vardır. İnsanın bu teçhizatlara bürünmesi de kendi karakter inşaasının kilometre taşıdır.

YORUMLAR

2 adet yorum var

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

SON HABERLER

ÖNE ÇIKANLAR