Üçüncü ders, dışarıda lapa lapa kar yağıyor. Parmak uçları buğulanmış camda izler bırakırken, “Öğretmenim, bakın! Kar!” diye heyecanla bağırıyorlar. İçlerinden biri, “Yaşasın, okul tatil olacak mı?” diye soruyor. Diğeri, “Lütfen dışarı çıkalım!” diye yalvarıyor. Kar taneleri pencereye hızla çarpıyor, sanki dışarıya davet ediyor onları.
Ders planım, müfredat, etkinlik, sınav… Hepsi bir anda anlamını yitiriyor. Dördüncü teneffüsün zili çaldığında, “Hazırlanın, bahçeye çıkıyoruz!” deyişimi duyduklarında çığlıkları koridorda yankılanıyor. Koşarak merdivenlerden iniyoruz. Bahçeye adım atar atmaz, çocuklar karların üzerine atlıyor. Kimi kollarını açıp gökyüzüne dönüyor, kimi kartopu hazırlıyor, kimi henüz bozulmamış beyazlığın üstüne kendini bırakıp iz bırakıyor. Bir kız öğrencim, “Öğretmenim, kar bize özgürlük hediye etti!” diye gülüyor. Haklı. O an, yalnızca bir sınıfın değil, insanlığın en saf halinin zaferi gibiydi…
Kar yağdığında sokakların sessizliğini çocuk kahkahalarının kaplaması, yalnızca bir tesadüf değil; insan doğasının, toplumsal dinamiklerin ve kültürel kodların kesiştiği bir olgudur. Bu durum, çocukların “an”ı yaşama becerisiyle yetişkinlerin pratik kaygıları arasındaki tezadı ortaya koyarken, aynı zamanda insanlığın en saf haline dair ipuçları sunar.

Özgürlüğün ve Üretkenliğin Zemini
Çocuklar için kar, sınırları belirsiz bir oyun alanıdır. Bembeyaz örtü, rutin kuralları geçici olarak siler; okul, ödev ve programlar askıya alınır. Sabah uyanıp derslerin iptal olduğunu öğrenmek, bir çocuk için sihirli bir hediye gibidir: Sınav kaygısı, saatlerce süren oturmalar ve sorumluluklar bir anda buharlaşır. Bu ani özgürleşme, dopamin patlaması yaratır. Kar tanelerinin dokusu, kartopu savaşlarının rekabeti ve kardan heykellerin orijinalliği, duyusal ve bilişsel gelişimi tetikler. Ayrıca, karın geçici oluşu çocuklara “kıymetli an” bilincini öğretir: Tıpkı kumdan kaleler gibi, kardan yapılanlar da erir, ancak bu geçicilik deneyimi değerli kılar işte.
Toplumsal Eşitlenme ve Dayanışma
Kar, sosyal statüleri bir süreliğine görünmez kılar. Zengin veya yoksul mahallelerdeki çocuklar aynı beyaz örtüde oynayarak, aynı poşetle ya da leğenle kayar. Okul servislerinin gelmeyeceğini bilmek, sokakların tamamen onlara ait olduğu hissini güçlendirir. Bu spontane dayanışma, yetişkin dünyasının sınırlarını aşar: Komşunun bahçesinden kar toplamak, bir uyduruk kızağa sırayla binmek gibi eylemler, kolektif neşeyi besler. Hatta ebeveynler bile bu tatili kabullenerek çocuklaşır; kartopu savaşlarına katılmaları veya birlikte kardan adam yapmaları, nesiller arası iletişimi güçlendiren bir ritüele dönüşür. Kar, toplumsal hiyerarşiyi eriten bir sosyal adalet simgesidir adeta.
Masalların Beyaz Sahnesi
Kültürler, karı bir arketip olarak benimser. Kış masalları veya Anadolu’da “karakoncolos” gibi efsaneler, çocuk zihninde karı sihirli bir ögeye dönüştürür.
Şairin dediği gibi:
“Şehre inen kar taneleri ne kadar berrâk
Bacalardan çıkan duman bile pâk
Bütün benliklerin, yer gök her yerin
Kirlendiği zamanda bir kar kalmış ak…”
Bu dizeler, karın yalnızca fiziksel bir temizlik değil, ahlaki ve ruhani bir arınma sembolü olduğunu da vurgular. Çocuklar için kar, kuralları esneten, yetişkin sistemlerini durduran bir simgedir. Kuzey ülkelerinde ve ülkemizin doğusunda kar tatilleri rutinken, Akdeniz coğrafyasında bu durum nadir olduğu için bir lüks olarak algılanır. Bu kültürel kodlar, kar tatilini çocukların gözünde “olağanüstü bir armağan” statüsüne yükseltir. Kar, çocuklara “dünya yeniden başlayabilir” mesajını da fısıldar aynı zamanda.

Erimeyen Bir Anı
Yetişkinler karda trafik derdine, sıcacık bir evi olmayanlar da ısınma derdine düşerken, çocukların gözlerindeki ışıltı ve yüreklerindeki sevinç, insanın en temel ihtiyacını hatırlatır: Özgürlük, oyun ve aidiyet. Okulların tatil edilmesi ise bu denkleme “kuralların bile bazen esnetilebildiği” inancını ekler. O gün bahçede karla dans eden öğrencilerim, bana bir kez daha gösterdi: Kar taneleri eriyebilir, ama çocuk ruhunun o beyaz saflığı, yüreklerde bir iz, bir anı bırakır. Belki de bu yüzden, kar yağdığında tüm şehir sustuğunda, yalnızca çocuk kahkahaları duyulur… Çünkü onlar, karlar altında bile ışıldayan insanlığın en saf umududur.

YORUMLAR