Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Puan Durumu
WhatsApp
Ekrem Ergüder
Ekrem Ergüder

Muktesebat ve Yapay Zeka

George Orwell’in “1984” adlı romanı bu sözlerle başlar. 1949 yılında yazdığı bu romanla Orwell okurlarını şaşırtmıştı. Hiç kimse böylesine ütopik, distopik ve kabus sayılabilecek bir eser beklemiyordu. O yıllarda geleceğe dönük bir projeksiyon yapmak bile insanların aklına gelmiyordu.

1984’ü okuduğumda takvimler henüz 1984 yılını göstermiyordu. Az bir zaman kaldı, acaba romanda anlatılanlar gerçekleşir mi demiştim. Olayları siyasi sistem meselesi olarak ele alıyor, İngiliz sosyalizmi değinmelerinden yola çıkarak, komünist/sosyalist ülkelerde yaşananlar böyle mi acaba diye arkadaşlarla aramızda konuşuyorduk. Uzun yıllar sonra, şahit olduğumuz pek çok olayın, insanların kostümleri ve teknolojileri farklı olsa da, muhteva olarak 1984 romanında yaşananlarla benzer olacağını nereden bilebilirdik ki. Üstelik siyasi rejim farkı gözetmeksizin, çok değişik politik rejimde hatta sistemde bile geçerli olabileceği de aklımıza asla gelmemişti.

Romanda bahsedilecek çok şey var elbette, hepsini buraya taşıyacak değilim. Genç okurlara bu kitabı okumalarını tavsiye edelim ve asıl bahsetmek istediğimiz konuya dönelim.

1984 romanının en önemli vurgularından birisi bilginin değiştirilebilir ve kurgulanabilir olduğu gerçeğiydi. Yeni kuşaklara sadece istenilen bilgilerin aktarıldığı bir politik sistem söz konusuydu. Mesela, kara listeye giren kişiler hakkındaki bilgiler, tüm arşivler taranarak değiştiriliyor, gelecekte kötü bilinmeleri için haklarında olumsuz şeyler yazılarak tekrar arşivleniyordu. Bir kişi sisteme karşı suç sayılan bir eylemde bulunduysa, hemen hakkındaki olumlu bilgiler siliniyor, kötü bilinmesi sağlanıyordu. Bütün gazete arşivi yeniden basılıp, haberler ve bilgiler değiştirilerek arşivdeki eski sayıların yerine farklı içerikteki yenisi konuluyordu. Bir günde tüm arşiv bilgileri değiştirilip düşman olarak bilinen bir ülkenin geçmişte hep dost olduğu vurgulanıyor, tersini hatırlayanlar hainlikle suçlanıyordu.

Kısacası müktesebat değiştiriliyordu. Yeni kuşaklar bu kavramı pek bilmez. Hem toplumların, hem de kişilerin edindikleri bilgilerin birbirine eklemlenen tamamı o kişinin veya toplumun müktesebatını oluşturuyor. Toplumlar, geçmişten gelen kazanımlarının üzerine yenilerini eklerken, geçmişteki yaşanmışlıkların ışığında kriterler oluşturup yenileri değerlendirir, filtre ederek içselleştiriyorlar. İşte 1984 romanının kanaatimce en çok üzerinde durulması gereken yönü de buydu. Gerçeklerin değiştirilmesi ve toplumsal hafızanın birilerinin çıkarları doğrultusunda yok edilerek, yerine bambaşka bir müktesebatın yerleştirilmesi. Orwell, bu tür bir değişimin kitleleri çok daha kolay yönetilebilir hale getirdiğinin altını çiziyor. Bilgiyi kurgulayan siyasi sistem, bireylerin gerçeklik algılarını da kolayca değiştirebiliyor.

Günümüzde internet ve hızla gelişen farklı iletişim mecraları da bu işe yaramıyor mu? İnsanların görüntüleri alınarak, sesleri yapay zeka ile taklit edilebiliyor ve hiç söylemedikleri sözleri söylemiş gibi kurgulanabiliyor. Yapay zeka denilince, öncelikle üretim ilişkilerinde insan hayatını etkileyeceği, pek çok insanın işsiz kalabileceği konusu ele alınmaya devam ediliyor. Evet bu ve buna benzer sorunlar elbette yaşanacak. Ama yapay zekanın giderek tüm bilgi kaynaklarının yerini alacağı konusuna nedense pek dikkat çekilmiyor. Gençler bilgi ararken, hatta ilkokul çocukları bile ödevlerini yaparken artık yapay zekadan faydalanıyorlar. Yapay zeka genç kuşaklara sunduğu bilgileri derlerken hangi kaynakları kullanıyor sizce?

Gözden kaçan önemli bir konu var. Yapay zeka, bireylere bilgi derleme ve bir konunun değişik veçhelerini ortaya koyma gibi hizmetler verirken, diğer yandan da toplumlar için müktesebat oluşturuyor. İşte ülkelerin kendilerine ait yapay zeka oluşturma çabalarının arkasında bu önemli konu da var. Mesela geçenlerde gördük ki Çin, kendi yapay zeka botunu geliştirme çalışmalarına çoktan başlamış ve hiç beklenmedik bir anda ücretsiz olarak hizmete sunuverdi. Bu girişim aslında, kapitalistlerin oluşturduğu bir dünya müktesebatına alternatif olacak sosyalist bir dünya algısı sunmak anlamına geliyordu. Dünya tarihinin, hatta insanlığın tümüne ait antropolojik ve sosyolojik verilerin, toplumlara ve gelecek nesillere, sosyalist bir gözle değerlendirilmiş halinin aktarılması. Çünkü çok iyi biliyorlar ki yapay zeka, tıpkı 1984 romanında değiştirilen gazete arşivleri gibi, seçilmiş bilgileri insanlara sunacak ve gelecekteki kuşakların algılarını belli yerlerin istediği şekilde oluşturabilecek bir güce sahip olacak. Bu yüzden George Orwell, “geçmişi kontrol eden geleceği kontrol eder, şimdiki zamanı kontrol eden geçmişi kontrol eder.” demişti. Algı savaşlarının temelinde bilginin kurgulanması var. Yanlış bilgilerle, gerçeğe çok yakın üretilmiş görsel ve işitsel materyalleri kurgulayıp birleştirerek, bambaşka bir tarih yazmak, paradigmaları değiştirmek mümkün. Tarihi değiştirdiğinizde ise toplumları istediğiniz şekilde inşaa edebiliyorsunuz. Sevgilerini, nefretlerini, doğrularını ve yanlışlarını belirleyecek hale geliyorsunuz. Yapay zeka, insanlığı formatlamak üzere geliştiriliyor. Bu defa durum çok farklı. Geçmişte yeni kurulan devletlerin, değişen rejimlerin, savaşları kazananların kendisinden öncekileri kötülediğini ve kendisini kabul ettirmek için toplumların gerçeklik algısını değiştirdiğini görmüştük, ama bu defa tüm insanlığın gerçeklik algısını değiştirmeye geliyorlar.

Dünya üzerindeki sömürgen güçlerin medyalarıyla, sinema filmleriyle, hatta müzik albümleriyle geçmişe ait bilgilerin zihinlerdeki algısını değiştirme ve yeni gündemler oluşturma çabaları ortada. Katilleri masum melekler, masumları da eli kanlı canavarlar gibi gösterdiklerini çok gördük. Asya ve Afrika halklarına sömürgeciliklerini medya ve eğitim araçlarıyla meşru kabul ettirip, ülkelerin istikrarsızlaştırılması için geliştirdikleri yöntemleri de demokrasinin ana unsurları gibi kabul ettirdiklerini de biliyoruz. Bütün bunlar gerçekleri değiştirip, bilgiyi kurgulayarak insanlara bir illüzyon sunma konusundaki başarılarından kaynaklanıyor. Şimdi bu iş için yeni bir oyuncak ürettiler, yapay zekanın işlerini kolaylaştıracağını zannediyorlar.

Ancak unuttukları önemli bir şey var. Gerçekler, zamanı geldiğinde ortaya çıkmak ve bilinmek gibi bir özelliğe sahip. Değiştirmeye çalıştıkları gerçekler onların malı değil, bilginin bir sahibi var. O yüzden insanlık adına umutsuz olmayacağız, asla.

YORUMLAR

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

SON HABERLER

ÖNE ÇIKANLAR