Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Puan Durumu
WhatsApp
Ekrem Ergüder
Ekrem Ergüder

Belediyeler

Bazı dostlarla konuşurken söz yerel yönetimlere geldiğinde hemen tepki gösteriyorlar, eleştiri duymak istemiyorlar. Şu sıralar belediyeler belli bir kesim için tam bir tabu halinde. Bizim partinin kazandığı dönemde belediyeleri eleştirmek niçin diyorlar. Oysa geçmişte de belediyeleri eleştiren çok sayıda yazı yazdık. Sadece belli bir medyayı takip ettikleri için diğer yazılanlardan haberleri yok. Belediyeler meselesi, tüm ülkeyi ilgilendiren sorunlar yumağı halinde. Her ne hikmetse yaşam kalitemizi ilgilendiren pek çok konu da belediyelerin görev alanına giriyor. Anlaşılan geçmişte yetkili birileri, merkezi yönetimin sırtından pek çok kamusal görevin yükünü almak için bütün işleri belediyelere yüklemiş. Oysa belediyeler pek çok açıdan bu hizmetleri vermekte yetersiz kalıyor ve sorunların kendisi haline geliyorlar. Yerellik ve yerel yönetimlerin konuşulması niçin siyasi bir sorun olarak algılanıyor, kısaca ona bakalım.

Defalarca söyledik Türkiye Cumhuriyeti bir ulus-devlet. Buradaki ulus kelimesi, millet kavramının karşılığı değil. Biz milletiz, ulus değiliz neden ulus-devlet diyorsunuz sorusuna cevaben yazmak gereği hissettim. Siyaset bilimcilerin ürettiği bir sınıflandırmanın sonucu oluşmuş bir kavram bu. Ta Fransa İhtilaline kadar giden bir geçmişe sahip. Biz ulus devletlerin en gelişmiş yönetim şekillerinden birisi olan cumhuriyet ile yönetiliyoruz. Bizimkisi gibi devletlerde cumhuriyet, kurumları ve ilkeleriyle, ulusal bir parlamentoya sahip temsili demokrasinin temelleri üzerinde yükselir. Cumhuriyetimizin milletvekilleri de, temsili demokrasinin gereği olarak seçildikleri yerin değil, tüm milletin temsilcileridir. Seçildikleri ilin adıyla anılmaları aslında sırf kolay hatırlansın, zihinlerde adları yer etsin diye yapılan bir isimlendirmedir.

Temsili demokrasi konusuna takıldıysanız, niçin üretilmiştir telefonunuzu açın yapay zekaya sorun bilmiyorsanız o size söyler.

Eğitim sistemi bize siyasi rejim ve temsili demokrasi gibi kavramları öğretemediği için, kamusal hizmetlerin halka ulaşmasında kolaylık olsun diye üretilmiş belediye adlı kurumları, sırf yöneticilerini oy verip seçtiğimiz için parlamento ile eşit tutar hale geldik. Oysa durum farklı.

Şimdi bilmeyen okurlar için anayasanın yerel yönetimleri nasıl tanımladığına bir bakalım. “Halkın ihtiyaçlarını karşılamak üzere kuruluş esasları kanunla belirlenen ve karar organları seçmenler tarafından seçilen kamu tüzel kişilikleridir.” Bu kadar.

Yerelliğin politik bir kimliğe dönüştürülme çabası, aslında bizim Türkiye Cumhuriyetimiz gibi ulus devletleri zayıflatıp ortadan kaldırarak küresel bir dünya devleti kurma çabasındaki küreselcilerin projesi. Merkezi yönetimi ele geçiremedikleri ülkelerde, yerel yönetimleri demokrasinin bir gereğiymiş gibi ön plana çıkarmaları, ulus devletin merkezi otoritesini zayıflatma çabalarından kaynaklanıyor. Dikkat ederseniz küreselciler tarafından fonlanan medya, sürekli olarak merkezi yönetimin tüm icraatlerini faşizan bir eylemmiş gibi yansıtır, sanki merkezi yönetimdekiler seçilmemiş, halkın oyuyla göreve gelmemiş gibi. Çok sıkışırlarsa, Hitler bile seçimlerle göreve gelmişti şeklinde abes bir benzetme yaparak, demokratik siyasi sistemlerin dayandığı en temel hak olan seçme ve seçilme hakkına bile çamur atarlar. Buna karşın sürekli yerel yönetimlerin halkın oyuyla seçilmiş kişilerce yönetildiğini ise sık sık vurgularlar.

Oysa modern devlet anlayışı, demokrasinin vazgeçilmez unsurları olarak siyasal partileri kabul eder. Belediyeleri değil. Çok partili siyasi rejimleri de demokratik sistemler kategorisinde değerlendirir. Ulusal genel seçimlerle iş başına gelmiş hükümetler, devletlerin asli yönetim birimidir. Yerel yönetimler ise yereldeki kamusal hizmetlerin halka ulaştırılmasında kullanılan kurumlardan öte bir şey değildirler. Halk, kendisine yerelindeki hizmetleri ulaştıracak bu kişileri, tanıdığı bildiği kişilerden seçebilsin diye seçimlere, yani politik bir sürece başvurulmuştur.

Bütün bu yazdıklarım, yerel yönetimlerin statüsünün anlaşılması, işin teorik altyapısının bilinmesi ve kavramların birbirine karıştırılmaması içindi. Belediyeleri demokrasinin vazgeçilmez unsuru zannedenlerle tartışmaktan artık bıktım. Hatanın eğitim sisteminden kaynaklandığı da çok açık. Devlet nedir, kamusal kurumlar nedir, görev yetki ve sorumlulukları nelerdir, bunları hiç bilmeyen bir toplumun gençleri zıp zıp dansı yaparak okul bitiriyorlar. İleride bir devlet kurumunun hukuğa dayalı olarak yaptığı bir işlemle karşılaşınca da veryansın ediyorlar.

Belediye adlı yerel yönetim sistemi ülkemizde artık halkın lehine çalışır olmaktan çıktı. Birkaç iyi işleyen belediyenin örnek olması bu gerçeği değiştirmiyor. Ayrıca hemen belirtelim, belediyelerde çalışan ve sorumluluk duygusuyla milletine hizmet eden bir çok vatan evladının özverisi sayesinde bu sorunlu sistem hala sürebiliyor. Bunu da bilelim. Aslında problem yönetimdekilerin önceliklerinden kaynaklanıyor.

Hiç bir hizmet yapmayıp sadece çöpleri topladığı için kürsülerde ettiği hamaset sözleriyle başarılı gösterilip, destanlaştırılan belediye başkanları görmek artık çok sıradan şeyler haline geldi.

-Aman abi napıyosun, deme böyle şeyler, başkan bizim partiden…

-Pardon ya bilmiyordum, bir daha lafını bile etmem sen merak etme.

İnsanlarımız başkan kendi partisinden diye hataları, sorunları, çevre sorunlarını görmek bile istemiyorlar. Bu durum geleceğe umutla bakmamı engelliyor. Başkan bizim partiden denilerek hizmetlerin aksatıldığı görmezden geliniyor. Köy ve mahallelerde muhtarların yasa gereği herhangi bir siyasi partiden aday gösterilememesi yerel hizmetlerin politize olmaması içindi. Ama il ve ilçe bazında da politize olan belediyeler yüzünden pek çok hizmet halka düzgün ulaşamıyor.

Belediyelere getirilen eleştirilerin başında, hem devletten aldıkları bütçeyi hem de yasaların kendilerine sağladığı gelir imkânlarını halkın lehine kullanmamaları geliyor. Yollar yapılmadığı halde, kanalizasyon sorunları giderilmediği halde bazı belediyelerin sırf başkana şov yapma imkanı verdiği için konserler düzenlediği ve büyük meblağların propaganda niteliği taşıyan bu tür aktivitelere harcadığı konuşuluyor.

Halka hizmet için yanıp tutuşan belediye başkanı çok az, buna karşın bir sonraki seçimde partisinden yeniden aday olabilmek ve seçimleri kazanabilmek için her tür yola, yönteme başvuran kişileri bol bol görüyoruz. Seçimler yaklaşana kadar sadece temel birkaç görevi yerine getiren, başka pek bir şey yapmayan çok başkan var. Bu süreyi partisinden kişileri istihdam etmek, diğer partiden kalan kimse varsa onları da işten çıkarmak gibi “önemli” işlere ayıranlar da var.

Seçimlere az bir zaman kala başlatılan göz boyama çalışmaları halkı kandırmaya yetmiyor, ama bu defa da partisi o başkan iyi çalışmadı şimdi başka bir aday çıkarıyoruz, o çalışacak diyerek benzer bir sürecin yaşanmasına yol açabiliyor. Sürüp giden böylesi bir çark ile insanımız yıllarca hizmet alamayacağı kişilere oy veriyor. Hele bir de belediye başkanı gelecek seçimlerde partisinin kendisini aday göstermeyeceğini öğrenirse, seçimlere kadar görevde kaldığı sürede neler olabiliyor, ondan hiç bahsetmeyeyim.

Net olan şu var ki; yerel yönetimlerde particilik insanımıza pahalıya patlıyor. Doğru düzgün hizmet alamadığı gibi, belediyelere ödediği vergiler de boşa gidiyor. Belediyeler kendilerine gelir oluşturmak için ulaşım ve su ücretlerine sürekli zam yaparak en temel hizmetleri çok pahalı hale getirebiliyorlar. Belli bir kesim başkan bizim partiden diyerek hiç sesini çıkarmıyor, tepki vermiyor, hatta belediyeden hiçbir talepte bile bulunmuyor.

Bir belediye yeni yapılan seçimlerle farklı bir partinin yönetimine geçtiği zaman eski dönemde yapılan hizmetlerin üzerinin örtülmesi de artık normal hale geldi. Eski başkanın yaptığı parkın bakımsızlıktan leş hale geldiği, eski yönetimin açılışını yaptığı yolların aylarca onarılmadığı, hatta refüjlerdeki çimlerin bile sulanmadığı gözlemlendi bazı belediyelerde.

Başka ülkelerde halk sağlığını ön plana çıkaran, çevreyi korumayı görev bilen, kirletenlere ceza kesen belediyeler varken, bizde çevreyi kirleten, denizi lağım çukuruna dönüştüren belediyeler görmek sıradan hale geldi. Dereleri denize lağım akıtma kanalları olarak kullanmak gibi büyük bir buluşa imza atan belediye başkanlarımız var bizim. Milli bayramlarda iki hamaset lafı ederek çokça alkış alabiliyorlar. İmar izni veya inşaat ruhsatı alamadığı için başkanlığa adaylığını koyup seçilen ve kendi inşaat şirketlerine yolu açan belediye başkanlarımız da var. Betonlaşmadan şikayet edip, kime oy verdiğini bile bilmeyen iyi niyetli ablalarımız, abilerimiz sayesinde seçiliyorlar.

Hayatında bir kamu kurumundan içeri adım atmamış, kamu yararı ve kamusal hizmet nedir bilmeyen, ama sırf o ilde, ilçede sevildiği için aday gösterilen alakasız kişilerin başarısızlık öyküleriyle doludur belediyecilik tarihi.

Artık bir çeki düzen verilmesi zamanı geldi. Belediyelerin kurumsal yapılanmaları, gelirleri, harcamaları, öncelikleri ve yatırım tercihleri halkın çıkarları gözetilerek incelenmeli, politik istismarın halkın çıkarlarından önce gelmesi engellenmelidir. Bizim başkanımız çok çalışkan, belediyelere laf ettirmem demeyin, komşu ilçede veya vilayette hatta bitişik mahallenizde insanlar hiçbir hizmet alamadıkları için çok şikayetçi olabilirler.

Belediye sisteminin değişmesi, farklı bir yerel yönetim modeli gündeme getirilip, dünyadan ve tarihimizden örnekler incelenerek bir düzenleme yapılması gerekiyor. Yaşam kalitemizin yükselmesi yereldeki hizmetlerin aksamamasına bağlı.

YORUMLAR

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

SON HABERLER

ÖNE ÇIKANLAR