Şimdilerde gördüğümüz aslında bu tavırdan ne kadar uzak oluşumuzdur. Sadece uysal koyun olmayı kabul ediyor başımızı kim çekerse o tarafa meylediyoruz. Yanlışa karşı etkili bir mukavemet gösteremiyor oluşumuz yetmiyormuş gibi çoğunluğun taraf olduğu yanlışı azınlıkların şerefle göğüslediği doğruya tercih ediyoruz. Yanlışın tarafgirliğini yapan sâdâ gür çıkarken Haktan yana olanın sesi pek bir cılız çıkıyor her nedense.
Yaşadığımız ömür müddetince karşımıza her zaman hak ve batıl doğru yanlış gibi birbirine zıtlık telakki eden yol ayrımları çıkacaktır. Hangi yoldan gittiğimiz kim olduğumuzu da ele verir. Ya da kim olmak istediğimizi… Konuya bir de İsrail’in Gazze’ye olan zulmü ve boykot üzerinden bakalım. Bu konuda toplum çeşitli fikirlerle farklı kısımlara ayrılmış durumda. Öncelikle 7’den 70’e herkes bunun insafsızca bir zulüm olduğu hatta soykırım olduğu medeniyet denilen safsatanın tek dişi kalmış canavarlığı olduğunun bilincinde fakat bu canavarların karşısında mevzilenme konusunda ne yazık ki aynı şeyi söyleyemiyoruz. Daha doğrusu çoğumuzun söylediği şey “benim elimden ne gelir ki?” Ya da en popüleri “benim yaptığımda ne olabilir ki?” sorularıdır.
Elimizden ne gelebileceği sorusuna gelirsek; bunu iki farklı şekilde sormamız mümkün. Birincisi gerçekten elinden geleni yapma gayretiyle bir yol açma bir ışık olma umudunu yeşertme amacıyla sorulmuştur. İkincisi ise kendi ferdî olarak yapacağını azımsadığı için onu yapmak ile yapmamak arasındaki kör tereddütte dolanıp durur kişi.
Bu tereddütte olanların genelde illaki birilerinin kolundan tutup iyi kötü bir tarafa çekmesiyle herhangi bir aksiyon gerçekleştirmesi mümkün olur. Burada kişi ferdî mevcudiyetinin mahiyetinden bihaberdir. Evet bir uyanık bütün uyuyanları uyandırmaya yeter fakat artık ne uyumaya vaktimiz vardır ne de uyanık olanın bizi uyandırmasını beklemeye… Uyanık olan kendimiz olup başka uyuyanlara uyandırmak olmalı asıl gayemiz.
İnsanın elinden gelenin en iyisini en işe yararlısını yapması için öncelikle ufacık olsun “bir şey” yapması gerekir. İyiliğin de bir merhalesi vardır ve insanda bunun kademe kademe yerleşerek devamlılığının sağlanması hususunda bir ahlak haline dönüşmesi ile gerçekleşir. O yüzden benim elimden ne gelir ki diye soranlara hiçbir şey yapamıyorsan en azından katil İsrail’e para kazandırma onun ürünlerini alma-kullanma-kullandırtma deriz. Her ne kadar bunun adı “boykot” etmek olsa da Sadettin Ökten hoca “Müslüman boykot etmez müstağni kalır “der. Boykotta kişinin alacağı şeye ihtiyacı olduğunu düşündüğü halde almaz, müstağni kalmada ise kişinin zaten benim ona ihtiyacım yok tavrına bürünmesidir. Ki o ihtiyaçtan arınmak insana özgürleşmeyi sağlar. Pek tabii ihtiyacı olduğu halde almamak da büyük bir erdemdir. Kaldı ki kişinin yerli ürünü tercih edip ülkesine para kazandırması bir milli görüş meselesidir.
Bir de “Benim yaptığımla ne olabilir ki? “Sorusu var ki bu sorunun altında yapması gerekenden kaçmaya mazeret arayanın bastırılmış vicdan sesini duyarız. Farz edelim ki yaptığımız boykot da (müstağni kalma) yürüyüş yardımda bulunma vesaire her neyse hiçbir işe yaramıyor. Fark edemediğimiz bir şey var ki bizim dışarıdan gösterdiğimiz her aksülamel şahsiyetimizi ördüğümüz duvara birer birer tuğla oluyor. O yüzden bugün eğer benim çıkardığım sesle müstağni kalmakla bir şey olmaz deyip kenara çekiliyorsak yarın çıkardığımız ses bir etki oluşturacağı zaman bu sefer içimizden ses çıkarmamızı fısıldayan dürtünün yok olmuş olduğunu görürüz. Cumartesi olayını hatırlayalım Araf suresi 163. ayette “o Yahudilere deniz kenarında bulunan şehir halkının başına gelenleri sor; onlar cumartesi günü Allah’ın koyduğu balık avlama yasağını alenen çiğniyorlardı. Çünkü balıklar onlara cumartesi günü sürüler halinde su yüzünde görülerek geliyorlardı. Cumartesi dışındaki günlerde ise gelmiyorlardı.” Allah cumartesi yasağını çiğneyenlere “Aşağılık maymunlar olun” (bakara2/65) diye azap indirdiği vakit azap sadece bu yasağı bizzat çiğneyenlere değil bu yasağın çiğnenmesine sessiz kalanlara da isabet etmiştir. Yani evet İsrail’in zulümüne susmak zulme ortak olmaktır. Yine efendimiz (s.a.v) “kim bir kötülük görürse onu eliyle düzeltsin. Şayet eliyle değiştirmeyen gücü yetmezse diliyle değiştirsin. Diliyle değiştirmeye de gücü yetmezse kalbiyle buğz etsin ki bu imanın en zayıf derecesidir.” Buyurur. Demek oluyor ki bu tastamam bir iman meselesidir.
Tam da şimdi soylu öfkelerimizi kuşanıp bu öfkeyle perverde olmanın zamanıdır. Gelecek kuşaklara bırakılacak alnı pak bir direniş buna bağlıdır.

YORUMLAR