Cafer VAYNİ: Siyasi ömrünü tamamladıktan sonra Osmanlı coğrafyası üzerinde kurulan devletler de büyük istikrarsızlıklar yaşamıyorlar mı?

Ü mit MERİÇ: Tabii tabii; Bir düşün ki Osmanlı İmparatorluğu çöktükten sonra, Osmanlı İmparatorluğu`nun yerinde kurulan devletlerin hiçbirisinde bugün istikrar yok. Yani yeni gelen/ getirilen sistem bizim dışımızda kalan topraklarda da bir istikrar oluşturamadı. Osmanlı`nın kurulmuş olduğu coğrafi bölge olan Balkanlar, Kafkasya ve Ortadoğu üçgeninde. Şeytan üçgeni diyorlar bugün. Bence o aslında melek üçgeni. Çünkü o kendi içinde yaşasaydı belki de hep yaşayabilecekti. Ama dış güçlerin etkisiyle içteki birtakım gelişmeler sonunda bu melek üçgeni şeytan üçgeni haline dönüştürüldü.

Cafer VAYNİ: Yani, kapitalizmin değerler sistemi ile İslam`ın değerler sisteminin çelişmesi sonucunda oluşan çatışma Osmanlı sisteminin aleyhine mi oldu?

Ü mit MERİÇ: İslami değerler manzumesi Osmanlı`nın sıhhatli olduğu dönemde toplum tarafından kabul gören ve uygulanan bir değerler sistemidir. Bir de kapitalizmin değerler sistemine bakın. Osmanlı böyle bir değerler sistemi ile kapitalizmin karşısına çıkamazdı elbette. Hiçbir sistem çıkamaz.

Sovyetler Birliğinde sosyalizmin çöküşünü de aslında esefle karşılıyorum. Çünkü Batı sistemleri içinde sosyalizm bir ölçüde İslam`ın değerlerine, dünyevi olarak en yakın olan sistemdir. Yani kapitalist değerler ile İslamiyet`in değerlerinin çakışması mümkün değildir. Fakat uygulanabilir diyemem -çünkü örneği yok- ama sosyalizmin değerleriyle, insan sever tarafıyla, emeğe gösterdiği saygıyla bir ölçüde sosyalizmin değerleri ile İslamiyet`in değerleri birbirlerine yakın. Halbuki kapitalizmin değerleriyle İslamiyet`in değerleri birbirlerinden tümüyle aykırıdır. .

Cafer VAYNİ: Sizce kapitalizmin sonu ne olabilir?

Ü mit MERİÇ: Dinozorlar şimdi çocuk oyuncakları arasında çok moda oldu. Biliyorsunuz dinozorlar büyüye büyüye ölmüşlerdir. Bana öyle geliyor ki kapitalizmde sonunda öyle bir dev haline gelecek ki büğeyecek, büğeyecek ; artık yiyecek bir şey bulamayacak ve sonunda ölecek. Çünkü artık sosyalizm de yok.

Cafer VAYNİ: Kapitalizmi dinozorlara benzetmeniz çok ilginç. Sanırım dinozorlarda yiyecek bulamamaktan dolayı ölmüşlerdi.

Ü mit MERİÇ: Evet, yiyecek bulamadıkları için öldüler. Dinozorların kendileri o kadar büyüyor ki beraberinde mideleri de büyüyor. Ama dünyada o kadar çok yiyecek şey bulamıyorlar. O büyük mideyi, o kocaman vücudu yeryüzündeki dünya nimetleri karşılayamıyor ve böylece açlıktan ölüyorlar.

Günümüzde kapitalizm o kadar tehlikeli bir boyut aldı ki beşeriyet için her türlü insanı insana sevdiren sistem, müdafaası gereken sistem haline gelmiştir. Bu sosyalizm de olabilir, İslamiyet de olabilir. Bir başka değerler sistemi de olabilir; Fakat kapitalizm bütün dünyayı sömüren bir karınca yiyen ne varsa ve ne yoksa hepsini kendisine alan bir sistem haline geldi.

Cafer VAYNİ: Ama en kapitalist ülkeler, en demokratik ülkeler olduklarını da iddia ediyorlar?

Ü mit MERİÇ: Kapitalizmi yargılarken demokrasi ile kapitalizmi özdeşleştirmiyorum. Demokrasi pek tabii ki kapitalist ülkelerde gelişen siyasi bir sistem. Ama kapitalizmin inhisarında olan bir sistem değil. Toplumların, birbirinden farklı grupların kendi seslerini duyuracakları bir anlamda çoksesliliğe ve herkesin insan olması dolayısıyla sahip olduğu birtakım değerlere saygı göstermesi bakımından demokrasiyi takdire şayan buluyorum. Fakat bu kıyıcı, her şeyi yakıp-yıkan, yok eden insanları, toplumu ve doğayı da yıkan-yok eden bir sistem haline gelen kapitalizmi doğrusu her türlü müdafaa silahıyla durdurulması gereken bir canavar olarak görüyorum. Bu canavar birkaçkolu ve başı ile bizim ülkemize de pek tabii ki girmiş bulunmaktadır. Yani Türkiye bugün çarpık- marpık bal gibi kapitalistleşmiş bir ülke konumundadır.

Cafer VAYNİ: Hocam biraz da demokrasiden sormak istiyorum. Size göre toplumumuzda siyasi açıdan nasıl bir eğilim var?

Ü mit MERİÇ: Biz demokrasiyi Türkiyelileştirdik. Bu zaten UNESCO`nun 'çok sesli tek bir dünya' parolasını asılar önceden gerçekleştiren imparatorluk geleneğimize de ters düşmüyordu. Farklılıkların bir arada saygı ile sürdürülmesi demokrasinin özünde var. Bugün artık insanlar siyasi hayatın içine aktif olarak girmişlerdir. Yani bir yönetilen olmaktan çıkıp, en azından belli aralıklarla seçim sandığına giderek yöneten haline gelmişlerdir. Siyasi açıdan toplum kendini kanıtlarken toplumsal açıdan eski 'katılımsız demokrasi' geleneğimizi 'katılımlı demokrasi' haline getirmiştir.

Cafer VAYNİ: Demokrasi bir nebze toplumun silkinişine kendine gelmesine, kendini yargılayabilmesine yol açmıştır. Buradan hareketle ülkemizde demokrasinin cumhuriyet öncesi ve sonrasını belli bir ayrıma tabi tutabilir miyiz?

Ü mit MERİÇ: Ü lkemizde demokrasi aslında bu toprağın ağacı olarak yeşermiştir. İthal edilmiştir. Dikilmiştir. Fakat kendi çapında da tutulmuştur. Türkiye`de kendi şartları içinde bence demokrasi aşırı tutmuştur ve tutması da gerekiyor. Başka bir alternatifi de ben şu an için göremiyorum. Çünkü, az önce belirttiğim gibi topraklarımız 'demokrasinin ruhu'na çok yabancı değildir. Esaret vardır ama onun bile varlığı belli kurallara bağlıdır. Bu topraklar ne Rum`u ne Ermeni`yi ne Süryani`yi yok etmiştir. Hepsi kendi yeteneği ve imkanları ölçüsünde, toplumun belli bir köşesinde yer alır ve belli bir toplumsal görevi yerine getirir.

Cafer VAYNİ: Demokrasi kendi anavatanlarında da sancılı değimli?

Ü mit MERİÇ: Bugün Amerika dünyanın en demokratik ülkesi olarak gösteriliyor. Ama çok çeşitli ve kendini düzeltemeyen eleştirilere tabi tutulmaktadır Amerikan demokrasisi. Zenci-beyaz farklılığından tutun da fakir semtlerdeki insanları çocuklarının nasıl bir fırsat eşitsizliği içinde olduklarına kadar birçok sorunu yaşamaktadır Amerika. Yani en demokrat olduğunu söyleyen ülkelerin fiyaskoları da karşımıza çıkmaktadır.

Aslında demokrasi belki ideal bir sistemdir. Fakat hiçbir yerde ideal olarak uygulanmamış, uygulanamamıştır.

Cafer VAYNİ: Hocam gezegenimizde yine dünya çapında büyük fırtınalar yaşanıyor. Sorunları da artıran bir fırtına! Siz ne dersiniz?

Ü mit MERİÇ: Bugün dünyanın bütünü yeniden bir mayalanma süreci geçirmektedir. 20. Yüzyıl başındaki dünya haritası ile 20. Yüzyıl sonundaki dünya haritası birbirinden çok büyük farklılıklar gösteriyor. 19. Yüzyıl başındaki harita ile 19. Yüzyıl sonundaki harita da öyleydi. Aslında asırlara göre dünya tarihini değerlendirmek lazım ama enteresan bir şey 100`er yıllık periyotlarla hakikaten bazı önemli şeyler olup bitiyor gibi.

Dünya tekrar yeni bir mayalanma süreci içine giriyor. Bu bakımdan belirttiğimiz gibi ülkemizin sorunları var. Türkiye`nin geleceğini iyi görmüyorum, çok karamsarım... diyenlere ben diyorum ki 'Hiçkaramsar olmayınız. Çünkü lütfen bana söyleyiniz dünyada hangi ülke problemlerini halletmiştir. Hangi ülke?..'

Avrupa Topluluğu (Birliği) ülkelerine bakın. Avrupa Topluluğu bir kere kendi içindeki problemlerini çözmekten çok uzak ve bu ülkeler birbirlerine yakınlaşacaklar diye bakarken, problemlerini çözmedikleri için birbirlerinden uzaklaşmaya başladılar. Avrupa Topluluğu`nun dili hangisi olacak? Daha bu konuda karar veremediler.

Japonya`yı ele alın. Japonya bugün bence sırça bir köşktür. Bütün çalışmalarına rağmen askeri gücü hala çok zayıftır. Herhangi bir üçüncü dünya harbinde ben Japonya`nın denizin dibine gideceğinden endişe ederim.

Yani dünyada sorunsuz toplum var mı?

Cafer VAYNİ: Bugün en önemli şey askeri güçmü?

Ü mit MERİÇ: Aslında en hayvani şey. İnsanlara en az yakışan şey. Fakat ne acı bir realitedir ki 20. Yüzyılın sonundaki insanla 25 yüz yıl evvelki insan arasında dişleri, tırnakları ve pençeleri bakımından hiçbir fark yok. Yani teknoloji insanoğlunu büsbütün canavarlaştırdı.

Ben hiçbir şekilde askerî harekâtı tasvip etmiyorum. Ü lke içinde de ülke dışında da hiçbir yerde tasvip etmiyorum. Ama bu bir realitedir. Toplumların kavgasıdır, tıpkı insanların kavgası gibi. Kabul etsek de etmesek de bu olay var. İnsanlığa yakışmasa da insanlık için söz konusu olan bir şeydir. Bundan vazgeçilmez.

(Haftaya Devam Edecek)