Mevlana‘nın Mesnevisinde şöyle bir hikâye vardır: Vakti zamanında gezmeyi çok seven tek gözlü bir adam varmış. Bir gün uzaklarda renkleri karmakarışık bir köy görmüş ve merak edip köye gelmiş. İnsanları bir garipmiş bu köyün. Dikkatlice bakınca köyün bir körler köyü olduğunu fark etmiş. Burada herkesin gözü sımsıkı kapalıymış ve insanlar duyma, hissetmek ve dokunma duyularını kullanarak iletişim kurabiliyorlarmış. Adam başını kaldırmış ve kasılmış ve hiç değilse benim bir gözüm var burada kalayım, belki körler köyünde muhtar olurum demiş.

 Adam körler köyünde tek göze sahip olmanın avantaj olduğunu düşünmüş ve bu avantajı kullanmaya karar vermiş. Adam burada yetkin bir yere gelebileceğine inanmış ve bütün hayallerini bunun üzerine kurmuş.

Bir gün körlerden biri diğer körün malını çalmış bunu sadece tek gözlü adam görmüş ve fırsattan istifade ederek, filanca filanın malını çaldı diye bağırmaya başlamış. Körler büyük bir şaşkınlıkla nerden biliyorsun, nasıl duydun ki diye sormuşlar. Ben duymadım gördüm, gözüm var benim demiş adam. Körler köyünde gören yokmuş o yüzden görmenin ne demek olduğunu da kimse bilmiyormuş. Buradaki insanlar olayları dokunma ve duyma yoluyla anlamlandırır ve birbirlerinin dilini rahatlıkla anlayabilirlermiş.  O yüzden adama, "ne demek o, nasıl görüyorsun duyulmayacak mesafeden diye çıkışmışlar. Adam ısrarla, ben duymuyorum görüyorum diye açıklayınca seni sınava tabi tutacağız demişler.

Adamı konuşulanı duyamayacağı uzaklıkta bir mesafeye göndermişler gelişigüzel hareketler yapıp hadi şimdi söyle bakalım ne yapıyoruz diye sormuşlar. Adam da onları dikkatle izliyor ve ne yaptılarsa aynen söylüyormuş. Sınavı zorlaştırmak için onun kendilerini hiç işitemeyeceği uzaklıkta bir yere gitmişler ve garip hareketler yapmaya devam etmişler. Fakat adam aynı şekilde gördüklerini olduğu gibi aktarmış. Körler köyünün sakinleri bu kez bir evin içine girmişler ve hadi ne yapıyoruz şimdi anlat bakalım diye bağırmışlar. Adam göremiyorum ki nasıl anlatayım deyince, bu adamda bir gariplik var demişler ve onu doktora götürmüşler. Tabiî ki doktor da körmüş, adamı muayene ettikten sonra bütün dikkatini gören gözüne yöneltmiş ve gözü işaret ederek sorun burada, saçmalaması da buradan kaynaklanıyor deyip adamın gözünü çıkarmaya kalkmış. Körler ülkesinde muhtar olmaya heveslenen tek gözlü adam gören gözünü de kaybetmemek için oradan uzaklaşmış.

Yolu körler ülkesine düşen tek gözlü adam köyün sakinleri tarafından hasta olarak görülüp hekime yönlendirilmiştir. Burada tek gözünü kaybetme riski ile karşı karşıya kalan adamın durumu ne ise yalanın, yalakalığın, çıkarcılığın, kibrin ve hak ihlallerinin meşru görüldüğü ortamlarda tavırlarını adaletten yana alan kişilerin durumu da odur. Fakat bu insanlar çoğunlukla ortamı terk etmez aksine ortamın atmosferini değiştirerek mesajlarını çağlar ötesine kadar ulaştırırlar.