Japonya’dan Arjantin’e kadar, dünyanın neresinde olurlarsa olsunlar, oruç tutanlar birbirlerini tanırlar, birbirleriyle iletişim ve etkileşim içinde olurlar. Onlar günde üç öğün yemeği, iki öğüne indirerek, yılda en az bir ay, gösterişten uzak, yalın yaşamanın, küresel örneğini verirler. Oruç tutanlar bedensel ve ruhsal güçlerini, güvence altına alırlar, sağlıklarını korurlar. Oruçlular her ülkede, üretici gücün kaynağını oluştururlar. Gökyüzünün rahmet kapılarını açan oruçla, toplumlar kültürel derinliklerine, ekonomik zenginliklerine, yeni alanlar açarlar. Müslüman toplumları, başka toplumlardan ayıran, özelliklerin başında Ramazan ayı ve oruç gelir. Bereket ayında gökyüzünün rahmet kapıları, inananlara sonuna kadar açılır. Oruç tutanlar arasında yardımlaşma çalışmaları, yeni açılımlar kazanarak zenginleşir.
Yalınlığı kuşanma, yalın yaşama yolu olan oruçla, insanlar az yemesini çok vermesini, az uyumasını çok üretmesini, az konuşmasını çok düşünmesini öğrenirler. Dünyanın neresinde yaşarlarsa yaşasınlar, oruç tutanlar, hem düşünce, hem eylem, dünyalarını zenginleştirirler. Anadolu insanının bilgi ve bilgelik dünyasına, yeni boyutlar kazandıran Sezai Karakoç”un “Altın Gece” dediği, Ramazan ayının içine gizlenen, bin aydan daha değerli, bin aydan daha verimli “Kadir Gecesi”yle, inanan insanların dünyasındaki bütün kötümserlik, bütün karamsarlık bulutları dağıtılır. Oruç tutanlar hiçbir zaman, hiçbir yerde ümitsizliğe düşmezler. Onlar Allah’ın gücünün, üstünde güç olmadığını bilirler, Allah için, tuttukları orucun ödülünü yalnızca Allah’tan beklemeyi bilirler.
Hayatın canlılığının, kaderin bilinmezliğinden kaynaklandığı gibi, altın gecenin değeri bilinmezliğinden kaynaklanır. Ramazan ayının içinde taşıdığı Kadir Gecesi’nin, hangi gece olduğunun bilinmemesi, gecenin değerini birden bine yükseltir. Bunun için oruç tutan her insan, Ramazan ayındaki her geceyi Kadir Gecesi, yıldaki her ayı Ramazan ayı bilir ve bütün ömrünü doğru işler yapmaya adar. İnsanlar Allah’ı görmese de, Allah insanların yaptıkları doğrulukları ve yanlışlıkları görür. Bu yüzden inanan insanlar, ekonomik, siyasal ve kültürel hayatta, doğrulukların artmasına, yanlışlıkların azalmasına, katkıda bulunanların başında gelirler. Onların düşünce ve eylem dünyalarında, iki dünya birbirinden ayrılmaz. Ve iki dünyada, yarar getirmeyen işlere ,hiçbir zaman yer verilmez.
İnsanlar Allah’ın kendilerini gördüğünü bilirlerse, hayatın hiçbir alanında, doğru yoldan ayrılmazlar. Her alanda birbirleriyle doğrulukta yarışanlar, Allah’ın yardımını yanlarında bulurlar, karşılarına çıkan bütün sorunların üstesinden gelirler, hepsini bir bir zorlanmadan çözerler. Onlar hayatın bütün alanlarında, Allah’ın verdiği zenginlikleri, kimsenin alamayacağına, vermediği zenginlikleri kimsenin veremeyeceğine inanırlar. Anadolu erenlerinin sürekli vurguladıkları gibi, insanlar doğruluk peşinde koşanlarsa, her zaman doğruluk bulurlar. İki dünyada kurtuluşun kapıları, doğruluk peşinde koşanlara açılır. Bu yüzden Kutsal Kitap’ların sözlerini özümseyenlerin, başta Son Peygamber olmak üzere, bütün peygamberlerin yolunu izleyenlerin elinde, savaş dünyası barış dünyasına dönüşür.