2023 yılında dünya demokrasi, barış ve merhametten sınıfta kaldı. Filistin Sağlık Bakanlığı’nın açıkladığı verilere bakılınca, Gazze’de nüfusun yüzde 4’ü ya öldü, ya kayıp ya da yaralandı. Gazze’de son 3 ayda katledilen çocukların sayısı kadar bir katliamı dünya görmedi. Savaşın durması, derhal ateşkesin ilan edilmesi ile ilgili girişimlerin yapılması konusunda, sözde insan hakları, demokrasi savunucusu uluslararası örgütler ve birlikler işlevsiz, aciz kaldı. Uluslararası toplumlar, bunun bir din, ırk meselesi olmadığı “insani” bir mesele olduğu inancı ile gösteriler yapıp, boykotlara destek oldular. Bazıları da ne duydu, ne gördü, ne hissetti hayat devam etti. Ortada bir gerçeklik var; havai fişeklerin ışıltısı altında keyif naraları atarak, binbir ümitle 2024 ü karşılayan bir dünya ve her on dakikada bir çocuğun öldüğü, tepesinde bombaların, ateşlerin uçuştuğu yorgun, bitik fakat direnişçi, bir el uzatılmasını, barışı bekleyen Gazze var.
2023 gecesi kulakları tırmalarcasına rahatsızlık veren, dozunu aşan davul zurna, havai fişek sesleri sabaha karşı derin bir sükûta bıraktı yerini. 2024 sabahı şehir bir diriliş, direniş ile yeni yıla girdi. Zıtlıkları barındıran dünyada, her koşulda her şeyi bağrına basıp, ehlileştirip, öğüten o huzuru tesis eden İstanbul gibi bir şehir daha yoktur. Bambaşka bir geceden bambaşka bir sabaha uyanış. Fahri Sarrafoğlu ne güzel ifade eder: “ İstanbul tarihi inşallah dünya durdukça var olacak, o dokunuşlar. Çünkü İstanbul’a dokunuş, taş üstüne taş yapılırken bir amaç, bir hedef vardı neydi o da: “İnsanlara ulaşmak” bir teşekkür… Yani Ayasofya’nın yapılışına bakın kemerlere bakın bir varlığa teşekkür. Adına Tanrı desin, adına Allah desin Yüce varlığa, Allah’a evrenin sahibine teşekkür var eserlerde. Mesela Süleymaniye’ye bakın Kanuni Sultan Süleyman yaptırdı ama çalışan başında duran Mimar Sinan’dır. Mimar Sinan eseri yaparken tasavvuf terbiyesi ile yaptı. Amacı ne bunun Allah’a teşekkür, amacı ne bunun gelecek nesle bir mesaj vermek. İşte bunları okuyabilmek.” Fatih’ten Üsküdar’a, Ayasofya’dan Süleymaniye’ye tüm camiler büyük, küçük her yaştan insanın akınına uğradı. Medeniyet şehri İstanbul’da nesillere mesajlar vardı. Sabah namazında eller Gazze için, ülkemiz için, dünya için açıldı. İnsanlar, şahitlik ettiği zulme fiilen gücü yetmese de dua, zalimlere ettiği buğz, boykot ile sorumluluğunu yerine getirmenin heyecanını taşıyordu yüreklerde. Sabah namazı ile başlayan coşku, Fatih’in torunlarının fetih rüyalarıyla Galata Köprüsü’nden taştı. Ah Galata, ah İstanbul tarih boyu nelere şahitlik ettin ama asla zulmü bağrına basmadın.

Ah Gazzeli çocuk yeni bir yıla girerken öyle ağırım ki kendime. Seni yaşıyorum sessizce inan buna. Yazdıklarımda, okuduklarımda, seccademdeki gözyaşımda. Türkülerimde, ağıtlarımda gözlerin gözlerim, isyanın isyanım. Yorgunluğun bitik bedenimde vücut buluyor. Üşüyorsun üzerini örtemiyorum, güvende değilsin siper olamıyorum. Dokunsam yıldız üflesem okyanussun. Direnirken minik bedeninle koca yürekli mücahit, göçerken bu dünyadan huzura ermiş bir melek. Bense bir mezar taşı bile dikemiyorum. Rüyamda kollarımı açıyorum sana, koşarak geliyorsun bana bombalar aramıza giriyor. Kan ter içinde uyanıyorum. Uykuda, uyanıkken her an bir kâbus. Bu kâbus bittiğinde dünya Gazzeli çocuğun destanını okuyacak inan bana. Boykot ve yürüyüşler ile seni kucaklamaya çalışan insanlık bir gün kazanacak.

YORUMLAR