Yüz muhteşem bir sayı,  gazetemizde 100. köşe yazım ile siz değerli okurlarımızla buluşmanın heyecanıyla  
nasıl bir konu belirlemeliyim arayışları, istişareleri dönüp dolaşıp “Yazmak” konusuna vardı. Yazmaya başlarken,  bugüne kadar kendime hiç sormadığım iyi bir soru da sordum: “Neden yazıyorum?” 

San Francisco Zen Merkezi’nden Baker Roshi, “Neden?’ iyi bir soru değil” demiş, çünkü öyledir işte. Hemingway: “Nedeni değil, ne olduğu önemli.” Natalie Goldberg: “Gerçek, detaylı bilgiyi verin. Nedenini psikologlara bırakın. Yazın.”derken,  kendinize “Neden yazmak istiyorum?”, “Neden yazıyorum?” diye sorun, ama üzerinde düşünmeyin, kalemi kağıdı alın yazın tavsiyesinde bulunur. 

Yazmak aşkın en güzel hallerinden biridir. Yazmak için bir neden bulduğunuzda yanarsınız, o ateş kelimelerinizde parlar. Yazıyorum çünkü anlatacak, paylaşacak çok hikâyelerim var. Yalnızlığımın kıyısında dalgalanan sözcükleri paylaştıkça çoğalıyorum. Yazıyorum çünkü sevginin bile yetmediği yerde nihayetinde yazmanın elimdeki tek aşk, değer olduğunu biliyorum. Masanın başına geçip her şeyi kağıda kaleme dökemiyorum belki ama çoğu zamanda yazarken yüzleşiyorum hayatımla içinde yaşadığım dünya ile. Bazen çocukluğumun tertemiz masmavi gökyüzünden yola çıkıp, gökyüzünde kara bulutları ateş toplarının aydınlattığı Gazze’deki bir çocuğun hayatında tıkanıyor sözcüklerim. Yaşadığım şehir, ülke, tarih, içtiğim su bile ilham oluyor. Hüznün kıyısında gezinirken, içtiğim bir yudum Türk Kahvesi’nde umudu, neşeyi yakalıyor sözcüklerim. Bir servi ağacının gölgesinde hiç duymadığım bir dil, içimi kaplayan huzur “Hu” lafzınının hissettirdiklerini dökmeye çalışıyorum sözcüklere. Çünküler uçuşurken beynimde, kalbim çünküsü olur mu aşkın diyor, yaşadıkça yandıkça yazmaya devam edeceksin. 

Kütüphanemi düzenlerken çok eskilere gidiyorum, mektuplarla, kartpostallarla, bir küçük not, okul hatıra defterleri ile yıllarca görüşmediğim, yollarımızın ayrıldığı insanlarla kelimelerin gölgesinde buluşuyorum. Yazmanın muhteşem enerjsine bir kez daha şahitlik ediyorum. Bir zamanlar mektupları ile beni saran insanlarla sarılıyorum.  Ah kartpostal dünyası bambaşkadır. Bayram da yaklaşırken hatıralarımda canlanıyor. Kartpostal alışverişi ayrı, yazması ayrı, postaya vermek, zamanlamayı doğru ayarlamak ciddi bir meziyet. İnsana değer vermek, zaman ayırmak, harçlık biriktirmek...Maddi manevî bir dolu yaşam becerisi kazandırır küçücük bir kartpostal. Akıllı telefon, tabletlerin emojileriyle kurulu değerler dünyasında yıllara meydan okuyup her birini saklamak, dökülen pullarını bile korumak iyi hissettiriyor. 

Mevsimler gibi hayatımız da dönüşüyor. İnsan bu konuyor, göçüyor, dönüşüyor tek sır  insan olabilmek ihtişamını korumaya çalışmak. Yazmanın nüvesi de bu, insan olma ihtişamını kelimelerde korumak, geliştirmek, paylaşmak. Yazmak ile hemhal bir leyla gibiyim sırlı bir alandayım kalemin sahibi yazdırıyor, gören gözler okuyor. Yüce Yaratan’ın lütfu yazmayı icra ederken okuyan ile yazan bir oluyor, benler biz oluyor. Tüm değerli okurlarımıza minnettarım, nice kelime kardeşliği ve ortak duygularda buluşmak dileğiyle…