Yaşayarak mı Yargılayarak mı?

Abone Ol

Verilen bir ödevi anlayarak, faydalanarak yapmak ve yahutta kopyala yapıştır yaparak tamamlamak mümkün. Bu, ödev bilincinin tam olarak anlaşılıp anlaşılmaması ile ilgili bir durum.
Verilen dînî sorumluluklarin faydası saymakla bitmez. Lakin bu konuda çoğu zaman haddimizi astigimiz aşikar diye düşünmekteyim.
İnsan insana lazım. İnsan insanın aynası, herşeyden önce bana göre de insan insanın kalesidir. Anladığı anlaşıldığı yerde anlam bulur, insanî ilişkiler.
Başörtüsü olmayan insanları haddimiz olmayarak neredeyse imanını göz ardı eder olduk toplum olarak. Tesettür farz evet... Giybet  ise; örnek verecek olursak haram, kul hakkı haram. Başörtüsü, hac, namaz, oruç hepsi Allah rızası için O'nun emirlerine uymak maksadıyla yapıldığında bir kıymet kazanıyor.
Kim için ne için yaptığın önemli, samimiyetten uzak yapılan amellerin müflis olma yolunda bir zaafiyet olduğunu Kuranı Kerim söylüyor.
Ve yapılanların kimi razı etmek için yaptıysan şimdi git, ondan ecrini işte denilecek, bu kadar net.
Ben güzel ahlakı tamamlamak üzere gönderildim diyen bir Peygamberin evlatları, ümmeti olarak, bizler yargılama peşindeyiz.
Halin vaktin nasıl? Senin için yapabileceğim bir şey var mı demek yerine, Allah'ın soracağı şeyleri bizler kendimizde sorma hakkı buluyoruz. Baş örtüsü kişisel bir sorumluluk iken, gıybet dedikodu, kalp kırmak, kötü zanda bulunmak gibi bir çok olumsuz haller topluma ve insan ilişkilerine zarar veren hususlar. Fakat ben başötülüyüm deyip, ahlaki zaaflarla davranma hakkı görüp, baş örtüsü yerine fular takanların imanı dikkate alınmıyor ve ötekileştiriliyorsa, burada büyük bir sorun var demektir. Öze inmek, neyi ne için yaptığını bilmek, sevmek, sevdirmek zaten birçok güzelliği ve faydayı beraberinde getirecektir.
Başörtüsü ve fular her ikisi de cehaleti kapatmaya muktedir değildir. Tamamlayıcı unsurlardır, ilim farz, tesettür farz, güzel ahlak da farz...Topluma zarar veren hallerin kişisel günahlardan daha vahim olduğunu düşünüyorum. İnsan olmak, insanın kıymete değer olduğunu bilmek, herşeyden önce bunu idrak etmek, edebilmek, mühim mesele. 
Gerisi herkesin Allah ile kendi arasındaki iletişimi. Özümseyerek yapılmadığında herşey eğreti kalıyor. Evden çıkarken tesettürlü, okula gelince saçını makyajini kıyafetini değiştiren çok muhafazakar ailelerin evlatları arkadaşımızdı, okul yıllarında.
İçinde ukte kalması ise başka bir sorun. Bu bilinci, neyi ne için yapması gerektiğini gençlere tam veremedigimiz ile ilgili. Tam manasıyla anlaşılmadığında, herşey zorunluluktan ibaret hale geliyor. 
O yüzden Yüce Rabbimizin ilk emri, oku!
Dinimizi kendi tekelinde zannedip, aynayı kendine tutmadan sadece eleştirerek ötekileştirerek, insanları dinden, İslam'dan soğutmanın ne kadar büyük bir vebal olduğunu bilmeyen, din tuccarligi yapan insanlar var. Ben onların da kötü niyetli olduğunu düşünmüyorum. Sadece cehalet ve kendi eksiklerimiz diye bakıyorum, konuya.
Başörtülü değilken bile kiyafetiyle, zerafetiyle, üslubu ile, ilmi irfanı ve edebi ile insan olmanın gereğini yerine getiren insanlar varken, başörtüsünün arkasına sığınıp, kendinden nefret ettiren insanlar da var elbet. Hiçbir kişisel hata ve davranış dîne mâl edilmemelidir, nitekim. Kurtuluşa erdiğini düşünüp, ortalığı kasıp kavuran, lakin bir Müslüman kardeşinin selamini almayacak kadar kibirli insanlar var, olabiliyor. Bunlar gerçekten üzücü örnekler.
Geçenlerde otobüs durağında çarşaflı bir bayan vardı, yanına yaklaşınca selam verdim. Cevap vermedi, yani selamımı almadı. Bende basortülüyüm fakat onunki kadar tam donanımlı olmadığım için bu selamı almaya layık görmedi kendince, ben öyle düşündüm. Kendimi kötü hissettim, selam Allah'ım selamı. Buna Rabbim darılmaz mi darılır...

Tam bu esnada başka bir çarşaflı bayan geldi selam verdi ve diğer selamımı almayan hanım ona selamla karşılık verdi. İslamiyet bu değil, kimse kendine zimmetli sanmasın. Allah için verilen selam, kendi yargı dünyamız ve gizli kibrimizden dolayi alinmiyorsa, bu da Allah'ım emrini ciğnemektir.
Sevgili Peygamberimizin (s.a.v) sözleri  geliyor hatırıma; "selamı yayınız", "tebessüm sadakadır."
Yanlışı düzeltmek farklı, yargılamak farklı. Sevmek ve sevdirmek ise, yolun ta kendisi.