Yapay zekâ ile yönlendirilen katliamlar

Ülkemizde yazılı görsel basın kıyamet kopunca İsrail’in son dönemde yürüttüğü askeri operasyonlarda kullandığı yapay zekâ teknolojilerini ele almış. Ne diyelim günaydın. Bizimle sizin farkınız ne biliyor musunuz? En az 5 yıl gerimizden geliyorsunuz!..

Abone Ol

Bu yüzden hem bu tür yayın organları hem de yapay zekâ yalnızca savaşın doğasını değiştirmekle kalmıyor, aynı zamanda sivillerin yaşamlarını da ciddi şekilde tehdit ediyor. Eğer yıllar önce bu Siyonistlere bizim gibi refleks geliştirip iş birliği yapıp ortak bir duruş sergileseydiniz, bugün Orta Doğu’da ve sınırlarımız içinde etki ajanları ve Siyonist şirketler cirit atamaz at koşturamazdı.

Şimdi gelelim şu sahada kullanılan yapay zekaya!..

İsrail ordusunun geliştirdiği "Lavender" (Lavanta) ve "Where's Daddy?" isimli yapay zekâ sistemleri, hedef seçimlerinde kullanımı test ediliyordu. Gazze’de Hamas’ın meşru Müdafaasından sonra Filistin’de etkin kullanılmaya başlandı. Bu teknolojiler savaşın seyrini hızlandırdığı kadar sivil katliamının canice artmasına neden olduğu ortaya çıktı. Bütün dünyanın gözü önünde İsrail bu teknoloji ile katliam yapmaya başladı.

Yapay Zekâ ve Askeri Hedef Seçimi

Katil İsrail sürüsü, Gazze, Lübnan ve Yemen’de Hamas ve Hizbullah gibi örgütlerle olan çatışmalarında, düşman hedeflerini belirlemek için yapay zekâ programları kullanıyor. Bunlardan en öne çıkanı, "Lavender" olarak bilinen sistem. Lavender, Hamas ve Hizbullah gibi örgütlere ait verileri analiz ederek kişilerin ve hedeflerin konumlarını tespit ediyor ve bu kişi ve hedefleri, İHA’lara aktarıyor. İşgalci İsrail, bu hedefleri yalnızca 20 saniye içinde onaylayarak vur emri veriyor.

Yapay zekânın hata payının yüzde 10 olduğu bilinirken, 20 saniyelik bu sürenin ne kadar güvenli olduğunu ise hiçbir ülke sorgulamıyor gündeme getirmiyor. Lavender’ın bir kişiyi hedef listesine koyması için yeterli veriyi elde etmesi gerekirken, özellikle 7 Ekim'den sonra yapılan saldırılarda bu sürecin çok daha gevşek kurallarla yönetildiği ve Katil İsrail’e göre sakıncalı olarak işaretlenen kişilerin sayısının arttırılmaya çalışıldığı ortada. İşte bu durum, sivillerin daha da büyük bir tehlike altına girmesine neden oldu. Çünkü Katil İsrail bahane ile yapay zekâyı sivilleri de hedef alması üzere kurguladı.

Sivil Katliamının Gerçek Boyutu

Lavender’ın seçtiği hedefler üzerinde yapılan hızlı onaylar, sivil katliamının neden bu kadar yüksek olduğunu da açıklıyor. İsrail sürüsünün bir başka AI sistemi olan "Where's Daddy?", hedefin evde olup olmadığını teyit ediyor. Ancak bu sistem, evdeki diğer sivillerin varlığını tespit etmiyor. Savaş boyunca birçok ev, içinde çoluk çocuk sivil ayrımı yapmaksızın beraber bombalanırken, aynı evlerde kadın ve çocukların tüm dünya kamuoyunun gözleri önünde şehit oldu. Hedeflerin çoğunlukla kadın ve çocukların bulunduğu evlerde olmaları, AI sistemlerinin göz ardı edilemeyecek bir eksikliği olarak karşımıza çıkarken İsrail’in de nasıl bir katil sürüsü olduğunu gözler önüne seriyor.

Sözde bir İsrail subayı, bir Hamas ya da Hizbullah üyesinin bulunduğu evde sivil kaybın genellikle 10 ila 20 kişiye kadar çıktığını ve bu kayıpların çoğunlukla kadın ve çocuklar olduğunu itiraf ediyor. Düşük rütbeli bir üyenin 10-20, yüksek rütbeli bir üye ise 100 sivilin ölümüne denk geldiği, Katil İsrail’in kabul edilebilir zayiat ölçüsünde yer alıyor. Ancak katil İsrail’in bu hesaplaması insan yaşamının ne denli değersizleştirildiğinin trajik bir göstergesi iken 57 İslam Ülkesi ve dünya kamuoyu bu vahşet karşısında 3 maymunu oynuyor.

İsrail’in Yanıtı ve Etik Sorunlar

İsrail çetesi, hedef seçim süreçlerinde yapay zekâ sistemlerinin yalnızca yardımcı araçlar olduğunu ve hedeflerin uluslararası hukuka uygun olarak belirlendiği yalanını dünyanın gözünün içine baka baka iddia ediyor.

BM verilerine göre, Gazze’deki hava saldırılarında şehit olan 37 bin kişinin büyük bir kısmı sivillerden oluşuyor. Sivil katliamının bu denli yüksek olması, kullanılan yapay zekâ sistemlerinin etik boyutlarını ciddi şekilde sorgulatıyor. Bu vahşet karşısında, daha önce 3T, 1B (Telefon, Tablet, Televizyon ve Bilgisayar) aracılığıyla adeta refleksleri köreltilen ve sağda solda kendini Müslüman olarak tanımlayanların samimiyeti de artık büyük bir soru işareti haline geliyor.

Yapay zekâ ile yürütülen bu operasyonlar, savaş teknolojisinin ne kadar ileriye gittiğini ve aynı zamanda insan yaşamını ne denli göz ardı edebileceğini gözler önüne seriyor. Askeri operasyonların bu kadar hızlı ve kontrolsüz şekilde yürütülmesi, sivillerin yaşamını tehlikeye atarken, insan hayatının algoritmalar tarafından belirlenmesinin ahlak dışı sonuçları, yalnızca İsrail’in caniliği ahlaksızlığı değil, bu vahşet karşısında tüm dünya için bu kadar cani ve ahlaksız nasıl olunabilir bölgedeki vahşet ve katliamlara nasıl sessiz kalınabilir soruları karşımızda duruyor!..

İsrail çetesinin kullandığı yapay zekâ sistemleri, savaşın doğasını değiştirirken, aynı zamanda insan yaşamını hiçe sayan bir savaş anlayışını da gün yüzüne çıkardı.

İsrail, yakın uzaydaki uyduları sayesinde hava sahasında milimetre kare bile boşluk bırakmadan tam kontrol sağlayabiliyor. Bu uydulardan gelen elektromanyetik sinyaller (EMF), hava sahasında sürekli bir istihbarat faaliyetine imkân tanıyor. EMF sinyalleri, her türlü hareketi ve iletişimi tespit ederken, aynı zamanda yapay zekâ modellemeleri için gerekli verileri sağlıyor. Bu sistemler, hava sahasında en küçük bir boşluğu bile kapatarak İsrail’e stratejik bir üstünlük sağlıyor ve yapay zekâ tabanlı operasyonların hassasiyetini artırıyor. Bu süreçte ise başta ABD, İngiltere ve Siyonist güçler olmak üzere, Katil İsrail’e tam kapsamlı teknoloji desteği sağlıyor. Böylece İşgalci İsrail’in yaptığı katliamların etkisi ve etkinliği daha da artırılarak küresel suça ortak olunuyor. Bu tabloya ek olarak, bu canilere ülkemizde hizmet eden baz istasyonları ve tüm teknolojik altyapıların varlığı da dikkate alındığında, durumun vahameti daha da netleşiyor. Bunların ülkemiz üzerinden kolayca faaliyet göstermesi, sorgulamamız gereken başka bir ciddi sorunu gözler önüne seriyor.

Yıllar önce bu uydular yakın uzaya gönderilirken tehlikeye dikkat çektiğimizde, bazıları bu uyduların yörüngeye yerleşmesini bir film gibi izliyordu. O dönemdeki uyarılarımız nedeniyle bizi komplo teorisyeni olarak nitelendiriyorlardı. Ancak bugün, o öngörülerimizin ne kadar haklı olduğunu görüyoruz.

Ortadoğu adeta bir kaynar kazan gibi; Şii Sünni'yi, Sünni de Şii'yi katlediyor. Habil ile Kabil'den bu yana, bu topraklarda ne gözyaşı ne de kan durdu. Bölgede İslam, İslam'la savaşıyor ve bu durum İsrail çetelerinin elini güçlendirerek bölgede önünü açıyor. Öyle ki, bölgede sadece bir Şii ve bir Sünni kalsa, biri diğerini vurur, vuran da kahrından en sonunda intihar eder. Ne zaman bu kin, nefret, rekabet ve ihtiras sona ererse, işte o zaman ne İsrail ne de başka bir devlet bu coğrafyada at koşturamaz.

Sonuç olarak, imanla şekillenmeyen bir dünyada yapay zekâ destekli bu yeni nesil savaşlar, askeri zaferin parıltılı yüzü arkasında derin bir ahlaki felaketi gizliyor. İnsan hayatını böylesine değersizleştiren teknolojik kullanımlar, savaşları sadece daha ölümcül ve acımasız hale getiriyor. Artık savaşlar, sadece meydanlarda değil, ekranların arkasında, algoritmaların soğuk hesaplarında kazanılıyor ve kaybediliyor. Bu gidişat, insanlığın gelecekte ne denli büyük bir tehlikeyle karşı karşıya olduğunun açık bir uyarısıdır.

Ancak unutulmamalıdır ki, zalimlerin oyunları ne kadar karmaşık ve güçlü görünürse görünsün, evreni ve hayatı yaratan Yüce Allah’ın planı ve kudreti her şeyin üstündedir. Zalimlerin kurduğu tuzaklar, bir gün mutlaka kendi üzerlerine dönecek, ilahi adalet galip gelecektir. İnsanlık, bu zulmün son bulacağı ve hakikatin tüm çıplaklığıyla ortaya çıkacağı o güne er ya da geç muhakkak tanık olacaktır.