Yeni Şafak Kitap ekinde yayınlanan yazısında cinsiyet eşitsizliğiyle mücadelede rol üstlenebilecek yazarlara ihtiyacın olduğunu vurgulayan Sorkun konuyla alakalı yazarlardan Virginia Woolf’u örnek gösterip eserleri üzerinden değerlendirmelerde bulundu:

“Bugün bu noktada imdadımıza yetişebilecek önemli bir kalemden, birçoğumuzun aşina olduğu Mrs. Dalloway’in, Kendine Ait Bir Oda’nın ve daha nicelerinin yazarı; feminist, modernist ve eleştirmen Virginia Woolf’dan bahsedeceğim.

Kadın cinsiyeti, edebi eserlerde farklı biçimlerde temsil edilmiştir. Klasik metinlerin temellerine kadar uzanan erkek odaklı anlatımın etkisiyle, kadın öznesi sıklıkla bir nesne olarak görülmüş, düşünce ve yazı alanlarında kadının sahip olduğu yetkinlikler göz ardı edilmiştir. Modern edebiyatla birlikte bu durum değişim göstermişse de hâlâ varlığını sürdürmektedir. Döneminin “kadın savaşçı”sı olarak anılan Woolf, cinsiyetçilikle mücadelede öncü bir rol üstlenmiş, eserlerinde kadın özgürlüğü odaklı bir perspektif sunarak edebi dünyada adeta bir dönüm noktası oluşturmuştur. Woolf’un yapıtları, çağımızda bile güncelliğini koruyarak cinsiyet eşitsizliği mücadelesine ilham vermeye devam etmektedir.

Yazarın Timaş Yayınları’ndan 2010 yılında çıkan Bütün Öyküleri adlı derlemesi 2023 yılının Temmuz ayında beşinci baskısıyla okuyucularla buluştu. Kitap, “Phyllis ve Rosamond” öyküsüyle başlayıp “Kaplıca” adlı eskiz ile son buluyor. Kaplıca’nın yazarın ölmeden önce kaleme aldığı son öykü olduğu bilinmektedir. Woolf’un kısa öyküleri, çeşitlilik arz ettiğinden editöryal süzgeçten geçmeleri büyük bir önem taşır. Yazarın kurgusal yapıtları ile denemeleri arasında ince bir ayrım vardır ve bu ayrımı fark etmek maharet gerektirir.

ÖYKÜDEKİ YÜKSELİŞ

Çevirmen Deniz Arslan, çalışmasında Woolf’un «şiirsel» üslubunu koruyarak eseri okuyucuların beğenisine sunmuştur. Metinlerin ruhunu ve yapısını bozmadan yazarın diline sadık kalmak için büyük özen gösteren Arslan öykülerde neredeyse hiç çevirmen yorumuna yer vermemiş, Woolf’un etkileyici özgünlüğünü ve cinsiyet eşitsizliğini yansıtan tutumunu tam anlamıyla benimsemiştir. Çevirmen eseri Türkçe ifade etmenin yollarını aramış ve okuyuculara bu yolları anbean gösterebilmiştir. Kitabın editörlüğünü üstlenen Susan Dick, önsözünde 1906’dan beri Woolf’un yazdığı öyküleri kronolojik bir sırayla -dergi ve gazeteleri kaynak göstererek- okuyuculara aktardığını, yazarın sadece ilk üç öyküsünün çıraklık dönemi öyküleri olduğunu dile getirmiştir. Woolf’un ilk öykülerinden sonra 1941 yılına kadar yazdığı tüm öykülerinde kaleminin hızlı bir şekilde yükselişe geçtiğini ve tasvirlerinin kuvvetlendiğini bu kitaptan kolaylıkla gözlemleyebiliyoruz.

Toplumsal değişimler, kadınların güçlenmesi ve hikayelerini anlatabilmeleri için yeni fırsatlar sunuyor. Kadın yazarların artışı, edebiyatta kadın rolünün dönüşmesini ve çeşitliliğin artmasını sağlıyor. Woolf gibi öncü yazarlar bu değişimde önemli bir rol oynuyor. Ancak, kadınların edebiyatta var olma mücadelesi bitmiş değil. Kadınların gücü ve potansiyeli tam anlamıyla ifade edildiğinde, cinsiyetçiliğe meydan okuyan erkek okur ve yazarların sayısı da artacaktır. Bu, topluma ilham verecek yeni bir çağın başlangıcını işaret ediyor. Timaş Yayınları’nın beşinci baskısından Woolf’un öykülerini okumanızı öneririm. Bu derlemeden siz de ilham alabilirsiniz.

Kadınların kendi hikayelerini özgürce anlatabildiği, her kim olursa olsun, nerede yaşarsa yaşasın “kendilerine ait bir oda” bulabildiği bir dünya umuduyla...”

(HABER MERKEZİ)

Editör: Mehmet Poyraz