Ü stad Sezai Karakoçwww.yucedirilis.org.tr portalında dün (26 Nisan 2021 Pazartesi) mühim bir yazı yayınladı. Müslümanlara birlik, kardeşlik ve vahdet çağrısı yapan üstadın gündeminde ABD Başkanı Biden`ın 1915 hadiselerini 'Ermeni Soykırımı' olarak nitelendirmesi de vardı;
Ü stad Karakoç`u 30 yıl önce, Tepe Edebiyat Sanat dergisini yayınladığımız yıllarda tanımıştım. Ü stad o dönemde ellili yaşların sonlarına yaklaşmıştı. Cağaloğlu`nda Ü retmen Han`da bir yandan milletin, bir adım öte ümmetin ruhuna biiznillah diriliş muştuları üfleme gayretinde bulunurken diğer yandan kitap ve mecmualarını yayınlıyor ve kendisini ziyarete gelenlerle sohbet ediyordu. Mecmuamızın yeni bir sayısının rotatiflerden geçerek elimize ulaşması yeni bir Sezai Karakoçziyareti demekti. Bu vesileyle üstadı ziyaret etmezden önce kitaplarını okurduk, kitap ve yazılarına dair muhataplarına sorular tevcih ederdi çünkü. Böylelikle kütüphanemizde Sezai Karakoçkülliyatı oluştu. Var olsun;
Yakın zaman önce, Ramazan-ı Şerif ayının hemen öncesinde Sezai Karakoç`un yol arkadaşlarından bir büyüğümü Kuveyt Türk`ten neş`et eden Sanatın ve Sanatkârın İzinde isimli kitabımı takdim etmek üzere evinde ziyaret ettim. Mezkû r büyüğüm bu satırların yazarına bir bavul dolusu kitap hediye etti. 1950-1990 yılları arasında yayınlanmış bulunan kitapların ağırlıklı konusunu tasavvuf, Mevlevî lik ve Hz. Mevlânâ teşkil ediyordu.  Kitapların ikisini yakın zamanda okurum` mülahazasıyla çalışma masamın yanına koydum. Biri, Mevlâna`dan Sonra Mevlevî lik. Yazarından, Abdülbâkî Gölpınarlı`dan imzalı olan kitap 1953 yılında İstanbul`da okuyucuların irfanına arz edilmiş. Diğer kitap ise Sezai Karakoç`tan Mevlâna;
Şimdi; Nisan ayında İttifak gazetemiz için epeyce yazı kaleme almışız. Dokuz yazı olmuş. Bu ayı böylece kapatırız, Mayıs ayında yeni yazılar için önümüze bakarız derken, dün akşamüzeri Sezai Karakoç`un yakın çevresinden değerli başka bir ağabeyimden üstadın bugünkü yazımıza konu ve vesile olan ve aşağıda hüvesi hüvesine milimi milimine yayınladığımız paylaşımını aldım. 
Sezai Karakoç: Allah`ın bize lütfu olan ramazan geldi.
'Allah`ın bize lütfu olan ramazan geldi ve bizi her yıl olduğu gibi mucizevi manevi iklimine aldı. Allah`a hamdler olsun. O, içinde bulunduğumuz olağanüstü şartlarda ayakta durmamız için gereken gücü bize sağlamakta.
Öncelikle, dünyadaki bütün müslümanların ramazanını kutlar, her türlü nimet ve sevabına kavuşmalarını umarız.
Esaret altında, her türlü zulümle ezilen kardeşlerimizin kurtulmasını, istilâya uğramış, işgal edilmiş, islâm ülkelerinin bağımsızlıklarına kavuşmalarını ramazanın yüzü suyu hürmetine Allah`tan dileriz.
Altmış yıldır, her vesileyle söylediğimiz, yazdığımız ve davranışlarımızla ortaya koyduğumuz gibi, müslümanların başına gelen bu felâketlerin sebebi, küçük küçük devletçiklere bölünmüş olmaları, birleşmemeleri ve her birinin batıda, doğuda ve kuzeyde yabancı devletlerle kendi başlarına ilişki kurup onlara tâbi olmaları ve kendi aralarında bitmez tükenmez anlaşmazlıklar, düşmanlıklarla zayıf kalmaları, istilâcıların cesaretini arttırmaları ve topyekû n islâm âlemi olarak toparlanmamız bakımından, vakit kaybetmeleri ve kaybettirmeleridir.
Bugün, Yemen`de, Afganistan`da, Irak`ta, Libya`da, Filistin`de ve daha birçok islâm ülkesinde süren savaşlar, açlık ve yoksulluklar, Afrika`da müslüman halkların birbirine kırdırılması yürek yakıcı bir durum olarak göz önünde durmaktadır.
Ü stad Karakoç: Olup bitenin temel sebebi Müslümanların büyük devlet kuramaması.
İslâm`ın, doğuşundan itibaren büyük devlet kurması, Peygamber Efendimizin kurduğu devletin büyütülmesi, devam ettirilmesi ve bunun 20. yüzyıla kadar getirilmesi bir lüks değildi, bir zorunluluktu. Müslümanların bağımsızlıklarını, inançlarını, maddî ve manevi bütün varlıklarını, şeref ve haysiyetlerini, onurlarını korumaları için olmazsa olmaz bir şart, bir gereklilikti.
Yüz yıldır, Osmanlı devletinin yıkılmasından bu yana, müslümanlar, gerek kişiler olarak, gerekse topluluk olarak bu güvenceden mahrumdurlar. Olup bitenlerin temel sebebi budur.
Birinci Dünya Savaşında, Osmanlı Devletini yıkarken, müslümanlara büyük katliamlar, soykırımları uygulayıp milyonlarca müslümanı öldürten, ülkelerini yakıp yıkan, daha sonra da bugüne kadar katliamlarını, soykırımlarını devam ettiren, Cezayir`de iki milyon insanı öldürten, Afrika`da milyonlarca insanı birbirine kırdırtan, Afganistan`da, Irak`ta şu anda bile katliamlarını sürdüren Amerika ve Avrupa, kahraman Doğu Türkistanlıları zulümleri altında inleten Çin, Kırım ve birçok islâm ülkesini istilâ etmiş olan Rusya, kendilerinin sebep olduğu Birinci Dünya Savaşı sırasında bizim gibi zarara uğrayan yurttaşlarımız ermenileri bahane ederek, her yıl 'soykırımı yaptınız' diyecekmiş gibi görünüp devletimizi tehdit ederek isteklerde bulundular ve şimdi de, daha da ileri gidip, utanmadan, 'soykırımı yaptınız', dediler. Soykırımını ta atalarından itibaren icat edip uygulayan, kızılderilileri yok edip topraklarına yerleşen, tarihte milyonlarca insanı öldüren, öldürten, Roma zulümlerini icra edenler, Birinci Dünya Savaşı`nda her türlü soykırıma uğramış biz müslümanları yüz yıl sonra halâ soykırımı yapmakla suçluyorlar. Bu cesareti müslümanların dağınıklığından alıyorlar.
Biz, bu sebepledir ki, altmış yıldan beri müslümanların birleşmesi gerektiğini her vesileyle söyledik, yazdık. Bu yüzden mahkemelerde süründük. Partimiz, Diriliş Partisi kapatıldı. Her türlü düşmanlığa mâruz kaldık.
Şimdi yapılması gerekeni, çok önceden defalarca söyledik, yazdık. İki örnek olarak, 19 Ekim 2007 tarihinde ve 10 Haziran 2010 tarihinde yayınladığımız bildirilerimizi bu bildirimizin devamı olarak sunuyoruz.
Bütün müslümanların bir araya gelerek birleşmelerini, en büyük güçolarak doğuya, batıya, kuzeye, islâm düşmanlarına dur demelerini, İslâm Milletinin ve Medeniyetinin yeniden dirilişe ermesini Allah`tan dileriz.'
Yukarıdaki satırlar Ü stad Karakoç`un 70 yıllık yazı ve dahi diriliş davasının özeti mahiyetinde. Müslümanlar bir araya gelemiyor. Birleşemiyor, etle tırnak gibi olamıyor, bir türlü bardağın dolu tarafını göremiyor, el ele tutuşamıyor.  Benlik, senlik, liderlik davalarıyla millet ve ümmet bağlamında İslam toplumunun dayandığı zemin oyuluyor. 
Ebû Mû sâ el-Eşâri`den (ra) gelen bir rivayette Efendimiz Aleyhisselâm şöyle buyurmuşlardır: 'Mümin mümine karşı, parçaları birbirine bağlayıp tahkim eden bina gibidir, buyurdu ve (bu bağlılığı göstermek için Resul-i Ekrem) parmaklarını birbirinin arasına geçirip kenetledi.' (Buhârî , Salât 88, Müslim, Birr 65)
Atladığımız yer burası, birlik, beraberlik, ümmet ruhu, kardeşlik asliyet ve terkip şuuru; Bunun içindir ki Ü mmet-i Muhammed`in başı son birkaçasırdır bir türlü beladan kurtulmuyor, yaşananlardan ders alınmayınca tarih mütemadiyen tekerrür ediyor. 
Şimdi; Bu yazı için evvelemirde Ü stad Karakoç`un Samanyolu`nda Ziyafet kitabına göz atmak istedim. Li-hikmetin epeyce arasam da kitabı bir türlü bulamadım. Hal böyle olunca çalışma masamın üzerinde duran iki kitaptan biri olan Mevlâna`dan, yazımıza uygun bir bölüm çıkması için Yenersan Ü staddan öğrendiğim üzere tefe`ül yaptım. Niyetime şu satırlar çıktı: 'Anadolu`da durmadan akan mümin kanını yenilemek, telâfi etmek için Maveraünnehir`den yeni güçler gelmeliydi. Mâneviyatı yenilemek ve tazelemek için, yeni yeni akışlar olmalıydı. Bu yüzden, hiçeksilmeden, hiçeksilmeksizin, ilim insanları, mânevî âlem insanları akın akın geldiler. Atları ve çadırlarıyla gelen halkın önünde ve içinde, o kitlenin ruhu ve kalbi olarak geldiler.
Anadolu toprağına durmadan tohum saçıldı. Bunlardır ki, açılan bin bir çiçek ve gül, Horasan koktu. Maveraünnehir koktu. Ahmet Yesevi`den ses geldi Anadolu`ya. Mevlâna, Hacı Bektaş-ı Veli, Yunus Emre, Cemaleddin-i Aksarayî Seyyit Burhaneddin, İbrahim Tennurî , Hamideddin-i Aksarayî , Hacı Bayram-ı Veli; Sayısız veli gözüktü Anadolu toprağında, Haçlıların içine gömdükleri masum şehitlerin kanından göğermiş ilâhî nağmeler olarak.
Hain haçla çarpışan yüzbinlerce hilâl toprağa düştü. Fakat oradan, yenilmez, Hakk`ın güneşleri olarak taptaze doğdular. 
Ve Anadolu toprağı, hep böyle güneşler doğuran bir toprak oldu, o şehitlerin kanıyla yoğrula yoğrula.'