Dünya barışının mimarları, Maurice Duverger’in “Seçilen Krallar”ı değil, insanlığın “Seçilen Edebiyatçılar”ı olacaktır. Edebiyatçılar yazmaları gerekenleri yazmak zorundadırlar. Edebiyat insanlık tarihiyle birlikte başlamıştır. Nasıl gecelerin gündüzlere ihtiyaçları varsa, toplumların edebiyatçılara ihtiyaçları vardır. Dünya tarihinde edebiyat medeniyet, medeniyet edebiyat olmuştur. Edebiyatçılar çağlarının düşünce ve eyleminin ana dinamiğini oluştururlar.

Medeniyetlerin görünen ağaçlarını yetiştirmeden, edebiyat- ların görünmeyen meyvalerı yenilmez. Bu yüzden edebiyatı sevenler, hayatın içinde olurlar, hayatın içinde olanlar, edebiyatı severler. Düşünceyi duygudan, duyguyu düşünceden ayırmayanlar, edebiyata dost olmayanların, insanlara dost olmayacağını bilirler. İnsanların kirlenen kültürleri edebiyatla yıkanır, kararan gönüller edebiyatla aydınlanır. Yirmibirinci yüzyılı yaşanır kılmada, reklamlarla beyinleri yıkamak değil, edebiyatlarla kültürleri yıkamak önemlidir.

Sanayi yüzyılında havası, toprağı ve suyuyla çevrenin 
kirlenmesi gibi, insanların kültürleri kirlenmiştir. Kültürle birikte çevreyi, kirlerinden arıtacak olanlar edebiyatçılardır. İnsanlara Ademoğulları oldukları, herkesin temel hak ve özgürlüklere sahip olduğu, kimsenin kimseden üstün olmadığı, 
edebiyatla anlatılır. Her ülkeyi savaş bulutlarının sardığı bir dünyada, zirvelerdeki edebiyatçıların eserleri, deniz fenerlerine benzerler, din, dil, ırk ve renk ayrımı gözetmeden, herkese yol gösterir, kimsenin kayalıklarda gemilerin parçalandığı gibi, hayatın çalkantılarında parçalanıp gitmesini istemezler.

Dünyada eserleriyle, edebiyatı edebiyat yapanlar, edebiyatı medeniyet için bilenlerdir. Medeniyetin görünen yüzü olan hayat, edebiyatın düşünen aklı, seven gönlüdür. Hayat edebiyatla zenginleşir, düşünceler edebiyatın babasıysa, duygular da annesidir. Hayatın her alanında, düşünce duyguya, duygu düşünceye edebiyatla dönüşür. Barışa giden yolda, dünyanın politikacılardan önce, edebiyatçılara ihtiyacı vardır. İster sosyal, isterse teknik bilimler olsun, edebiyat bütün bilimlerin özüdür. 

Düşünce ve duygu, sözden daha çok özdedir.Hayat bütün boyutlarıyla, en yalın, en güzel ve en etkili olarak, edebiyatçıların ölümsüz eserleriyle, yaşanır kılınır. Edebiyatçılar insanların gözleriyle, topluma baktıkları gibi, toplumun gözüyle insanlara bakarlar. Onlar insanlarda toplumlara, toplumlarda insanlara bakarak, hem şehirleri hem de ülkeleri görürler. Edebiyatçılar insanların eline, yeni dünyaların kapılarını açan, gizemli anahtarlar verirler. Bir roman, bir öykü, bir şiir, bin dünyadır. Edebiyatla donananlar, değiştirmesini bildikleri kadar, değişmesini de bilirler.

Ülkelerin ayakta kalmaları için, köprüler, havaalanları ve çok yıldızlı oteller gereklidir. Ancak hiçbir zaman yeterli değildir. Edebiyatlarını zenginleştirmeyen ülkeler, ekonomik, siyasal ve kültürel hayatlarını zenginleştiremezler. Mesnevi’yi anlamayanlar, Süleymaniye’yi anlayamazlar. Mevlana gibi düşünmeden, Sinan gibi mimar olunmaz. Edebiyatları derin olanların, hayatları zengin olur.Edebiyatlar medeniyetlerin bire yedi yüz veren bereketli topraklarını oluştururlar. 

Edebiyatlar medeniyetlerin ikiz kardeşleridir. Medeniyetsiz edebiyatlar,edebiyatsız medeniyetler güçsüz olurlar.

Yol edebiyatçıların yoludur. Edebiyatçıların gücü Musa’nın sesi, İsa’nın nefesi olmasını bilmelerinden gelir.

Edebiyatlar medeniyetlerin, insanların gönüllerinin sınırsız derinliklerindeki, ölümsüz özleridir.