Yasin ALTUNCU: Sendika işçi sınıfına hitap edebilmenin bir yolu olarak görülüyor diyebilir miyiz? 
Cafer VAYNİ: Batı da işçi sınıfı özlük hakları için sendika kurarken Türkiye de siyasi partiler kendi amaçlarına hizmet etmeleri için sendikaların kuruluşuna öncülük yapıyorlar.
Yasin ALTUNCU: Yani Sendikadan işçiye ulaşabileceği için mi? 
Cafer VAYNİ: Evet. Sosyalist ve komünist faaliyetlerde sendikacılık önemli yer tutuyor. Nitekim, sendika ile ilgili 1910`lardan itibaren özel dergiler çıkmıştır. Salih Yazıcıoğlu Sosyolojide bitirme tezi hazırlamıştır: 'Sosyalist Yayınlar Bibliyografyası'. Daha sonra bir hanım devamını tamamlamıştır. Bu kaynakçalarda yer aldığı gibi sendikalar özel dergiler çıkarmışlardır. 
1945`li yıllara kadar kitlesel bir tabanı olmamıştır sendikaların Türkiye`de. Çünkü işçi sınıfı da yoktur, sınıf bilinci oluşturacak köylü de yoktur.
1945`li yıllarda siyasi parti kanununda yapılan değişiklikle Türkiye`de sosyalist ve komünist partilerin de kurulmasına izin veriliyor. Bu dönemde bir parti kuruluyor. Farklı bir tüzel kişilik gibi görülen bir de sendika kurulmuş. Ama partinin merkeziyle sendika merkezi aynı adresteler. Devlet bu işin çarpık geliştiğini, faydalı olmadığını çok önceden fark ettiği için sendikaların anarşiyi ve ihtilali körüklediğini düşünmüş ve 1935 teki Sosyoloji programına almış bu hususu.  Hilmi Ziya Ü LKEN, Mehmet Emin Erişirgil, Haşan Ali Yücel gibi dönemin önemli isimlerinden oluşan komisyon 'sendikaların anarşi ve ihtilali teşvik ettiği yönüne öğrencinin dikkatini çekelim' demişler ve bu hususu programa dahil etmişler. 
Yasin ALTUNCU: Lise talebelerine hitap ediyor bu değil mi?
Cafer VAYNİ: Lise talebelerine hitap ediyor ama Devletin bir dönem, Türkiye`deki sendikal harekete bakışını yansıtması açısından önemli.
Yasin ALTUNCU: Öğrencisine bunu anlatıyor.
Cafer VAYNİ: Evet.
Yasin ALTUNCU: Eğitim programına dahil ediyor.
Cafer VAYNİ: Dahil ediyor ve 'olumsuz propagandasını yapacaksın' diyor.
Yasin ALTUNCU: Karşısına neyi koyuyor hocam.
Cafer VAYNİ: Karşısına kooperatifi koyuyor, Özellikle zirai kooperatifçiliği. Bizde tarım kesimi var. Hatta 'köylü milletin efendisidir' anlayışı hâkim. Bir nevi cumhuriyetin ideolojisi. En çok güvendiği kesim.  Ama işçi sınıfımız yok. Dolayısıyla sendika da boşlukta gibi. 
Kooperatifçilik üzerine Sosyoloji Bölümü çalışmalar yapmış. İstanbul Ü niversitesi İktisat fakültesi Ziyaettin Fahri Fındıkoğlu tarafından çıkartıldığı dönemde Sosyoloji Konferansları isimli derginin ilk 22 sayısında kooperatifçilikle ilgili önemli makale ve araştırmalar yayınlanmıştır. Başka dergilerde var tabi..
Yasin ALTUNCU: Senesi nedir efendim?
Cafer VAYNİ: 1940`lardan itibaren. Hilmi Ziya Sosyoloji Dergisi ni çıkarırken Ziyaettin Fahri Fındıkoğlu da Sosyoloji Konferansları isimli dergiyi çıkarmaya başlıyor. Fındıkoğlu ve ekibi Almanya dan gelen üniversite hocalarının da etkisiyle kooperatifler alanında çok çalışmalar yapıyorlar. Kooperatifler devletin sendikaya bakışını meşrulaştırıyor.
Yasin ALTUNCU: Sonra kooperatiften sendikacılığa mı geçiş olacak?
Cafer VAYNİ: Hayır. Aslında kooperatifçilik bana göre daha sıhhatli bir şey. Türkiye bir tarım toplumu olduğuna göre ne yapılabilir? Elbette kooperatif kurulur. Fakat yanlışlar oldu. Türkiye`deki marjinal sol kooperatif kurma çabalarında da etkin rol almak istedi. Özellikle 1960 sonrasında. Devlet ve halk da bu defa 'bunlar Komünizmi getirecek' düşüncesine yöneldi. Bu yüzden 70`lerde birçok kooperatif kurulamadı.
Türkiye`de sendikal harekete de asıl ivme kazandıran 1960 Anayasasıdır. Bu anayasa insan haklarına dayalı olma ilkesini esas aldığından dolayı sendikal özgürlüğün de önünü açtı. Ancak tanınan bu özgürlük çoğu zaman amaçlarının dışında kullanılmış. Bana göre bir kuruluşun amacı dışında faaliyet göstermesi tehlikeli bir şeydir. Çünkü kaynaklar ve enerji israf edilmektedir. 
Geçtiğimiz yıl bütün öğretmen sendikaları ayağa kalktı. 'Niye ayağa kalkıyorsunuz' dedim. '20 bin öğretmen hiçderse girmeden maaş alıyor 30 bin öğretmen de 15 saat maaş karşılığı dersi doldurmadan ücret alıyor. Hem maaşları iyileştirmek istiyorsun hem de bu adamların sırtımızdan geçinmesini makul karşılıyorsunuz. Sırtımızdan geçinen bu adamlara derse gir kardeşim` dememiz gerekmez mi?'
600 bin öğretmeni olan Türkiye Cumhuriyeti nde 20 bin öğretmen hiçderse girmeden, 30 bin öğretmense 15 saat haftalık maaş karşılığı dersini doldurmadan maaş alıyorsa, bu bir sıkıntıdır. Bunu dengeli bir şekilde dağıtmazsan olmaz. Sendika olarak önce bu sıkıntının giderilmesini savun sonra da özlük haklarının iyileştirilmesini iste. 
Yasin ALTUNCU: Yani bir şeylerin düzelmesini isteyenler kendi aynalarına da bakacaklar. Öyle mi?
Cafer VAYNİ: Özlük haklarının iyileştirilmesini istiyorsak en fazla bizim çalışmamız gerekiyor. Diyorum ki maaşımı iyileştir. Evet, tabii, bu benim doğal hakkım. Uluslararası hukuka göre de bu böyle. İLO (Uluslararası Çalışma Örgütü) ve sözleşmelere Türkiye de taraf olmuş, onaylamıştır. Ama benim verimlilik açısından en iyiyi en mükemmeli yapmam lâzım. Günümüzde öğretmenliğin 'boş zamanlarda yapılan bir iş olduğu' anlayışı da var. Bunun da değişmesi gerekiyor. Burada sendikalara da büyük görevler düşüyor.
Yasin ALTUNCU: Sorunlarımıza bir de bu eklendi. 
Cafer VAYNİ: Ü st düzey kimse yoktur sendikada. Bir eğitim sendikasında öğretmenin dışında ancak bir-kaçokul müdürü vardır. Şube müdürü, Milli Eğitim Müdürü, İlçe Milli Eğitim müdürü ya da daire başkanı yoktur. Onlar bize, bizi desteklerini ifade ederler ama hakikatte yokturlar. Sendikalarda muhakkak üst düzey kamu görevlilerinden de üyeler bulunmalıdır.
Yasin ALTUNCU: Sendikanın böyle bir şansı yok.
Cafer VAYNİ: Kurmaysız bir hareket.
Yasin ALTUNCU: Yani koltuğu sağlam olan, koltuğundan olmamak için risk almıyor.
Cafer VAYNİ: Öyle. Adam korkuyor. Riske atmıyor kendini. Biraz da haklı. Kimin oyununa geleceğini bilmiyor. Önemlidir o. 
Bir sendika başkanının milletvekili olması gösteriyor ki bu adam sendikayı araçolarak kullandı. Partide yer bulamamış ya da partide bir yakını var da kendisine 'bir sendika kur, sen de ondan sıyrıl' demiş. Türk sendikaları bu anlamda çarpık gelişmeler içindedir. Herkes bu şekilde, 'imkanlar bize verilsin' diyor. İşin ilginçtarafı namuslu insanlar da bu sıkıntıya ortak ediliyor. Diyelim ki bir hekim canla başla çalışmak istiyor. Onların da hakkı gasp ediliyor. Bu defa devlet hepsine birden eşit davranıyor. Kısacası ciddiye almıyor.
Yasin ALTUNCU: Öyleyse sendikalar özlük haklarının aleyhinde çalışıyor.
Cafer VAYNİ: Tersinden baktığında öyle. Sonuçonu getiriyor. Bana göre Türk Devleti nin bakış açısı tutarlı. Devlet bir konuda politika üretirken, o konuyu ince eleyip sık dokuyor. 1935 Sosyoloji (Lise) programını konuşmuştuk. 65 yıl sonra değişen bir şey yoktur. Bugün de sendikalar anarşi ve ihtilâl peşindedir. Maalesef bizim sağcı sendikalar da bu kervana katıldı. 'Vur, vur inlesin, Çankaya dinlesin' filan, falan;
Şimdi diyeceksiniz ki, sendika içinde sendikaya muhalif misin?
Yasin ALTUNCU: İşte ben de bunu soracaktım.
Cafer VAYNİ: Ben sendika içinde sendikacılığa muhalif değilim. Mevcut sendikacılığın anlayışına muhalifim. Popülist sendikacılığa karşıyım. Önce kendi vicdanımda aldığım maaşı helâl ettirebilmiş miyim? Kendi vicdanımda! En iyi mahkeme insanların kendi vicdanıdır.
Yasin ALTUNCU: Zaten sendika eyleme çıktığı zaman hakkını alamadığını düşünmüş değil midir?
Cafer VAYNİ: Tam bu noktada ben de Türkiye deki eylemlerin hak için değil de belli kimselerin ekmeğine yağ sürmek için olduğunu söylüyorum. Bu eylemlerde bazı kimseler öne çıkacak, diğerlerinin sırtına binecek ve onları merdiven olarak kullanacak. Eylemlerin bana göre manzarası budur. 
Bu hususu da bir örnekle zenginleştireyim. Bizim başkan bir doçent. Yani akademisyen. Bir gün, 'ben, ilk önce benimle eylemlere gireni tanırım' dedi. Yani esasında Marxsist bir noktada. Ben de Max Weber`ci anlayışla 'eğer fikri bir temeli yoksa eylem hiçbir şeydir.'  dedim. Düşünce birlikteliğini değil de eylem birlikteliğini önemli saydığın zaman aynı zamanda menfaatçisin. Çünkü sokakta yanında yer alan menfaat sağlıyorsun. Sokağa televizyon gelecek, sen kamuoyu oluşturacaksın. Sokak yürüyerek meseleler aşılmaz.
Yasin ALTUNCU: Doçentin ifadelerinde bir yerlere gelme hesapları var. Tanırım, tanımam gibi sözlerle, bir alış-verişi getiriyor hatırıma. Bugün sen, yarın ben gibi mi bu?
Cafer VAYNİ: İşin enteresan yanı sendikanın içinde doksandan beri eli kalem tutan insan benim. Yazıp çiziyorum. Gittiğimiz yerlerde konuşuyoruz, sözümüzü dinleyenler oluyor. Ü stelik sosyoloji okumuşum. Yüksek lisansımı o alanda yapmışım. Fikir olarak da yatkınım kuramlara, dernek ve sendikacılık olaylarına. Adam hayır diyor. Sokakta yanımda olacaksın. Halbuki bir doçent olarak asıl sen fikrin, düşüncenin peşinde olmalısın.
Yasin ALTUNCU: Sendikanın sağlığı açısından mı?
Cafer VAYNİ: Tabii ki. Bakıyorsun birisi, 'Amerika yı protesto edelim mi?' diyor. Kardeşim niye protesto ediyorsun. Peki bu sendika amaçlarımız arasında var mı? Yok. 
Aslında sağ sendikalar daha şeffaf ve kamuoyuna açık. Sol sendikalarda ilginçilişkiler dönüyor. Ben üniversite yıllarında giderdim. Gaziosmanpaşa`da, Eğitim-Sen`e. Hatta bir de seminer vermiştim. Onların 'Polit Büro' diye bir ekibi var. Daha önce yargılanmış olan yani militan kimseler. Bunlar bir odaya girip kararlar alırlardı. Diğerleri de uygulardı. Bir nevi hücre örgütlenmesi vardı. Sağ sendikacılıkta bu yok. Fakat sağ sendikacılıkta
doktrin de yok. Paldır, küldürdür. Yapısı itibarıyla muhalif değildir. Düzenin devamcısıdır. Kamu-sen sağ sendika olduğu için 54 milletvekili çıkmış içinden.
Yasin ALTUNCU: Bir sürü sorun ortaya çıktı. Bunu nasıl toparlayabiliriz?
Cafer VAYNİ: Doğru. Bir sürü sorun çıktı ortaya. Bunu nasıl düzeltebiliriz? Neler yapılabilir? Türkiye`nin sendikası nasıl olabilir? 
Bir kere sendikalardan vazgeçemeyiz. Uluslararası hukuk da bizi zorluyor. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin aleyhimize verdiği
kararlar, İLO sözleşmeleri ve kararları...bütün bunlar da sendikalaşmayı zorunlu kılıyor. Diğer taraftan Türk Devleti de hiçbir grupla ve zümreyle pazarlık yapmaz. Hatta taviz de vermez.
O zaman sendikalar asıl fonksiyonlarını ifa edecek. Faaliyetini buna göre ayarlayacak, amaçları doğrultusunda faaliyette bulunacaklar. 
Yasin ALTUNCU: Memurların greve gitme konusunda ne düşünüyorsunuz.
Cafer VAYNİ: Burada kamu söz konusudur. Kamunun menfaatlerini öncelemelidir. Bu nedenle memurlar grev yapmamalıdır. Memura grev hakkının tanınmaması milletin daha da hayrınadır olduğunu düşünüyorum.
Yasin ALTUNCU: Teşekkür ediyorum.
Cafer VAYNİ: Ben de teşekkür ederim.