21. Yüzyılda “Güvenlik” üzerinden yeni ittifaklar gelişiyor. “Güvenlik bize otoriter rejimler mi getirecek?” sorusunu piyasaya sürenler hata yapmakta ve gelişmeyi manipüle etmektedir.
Türkiye büyük nüfusu, gelişerek büyüyen ekonomisi ve Afro-Avrasya ana kıtası ortasındaki jeostratejik konumu ile öne çıkmakta. Türkiye’nin Avrupa, Karadeniz, Kafkaslar, Asya, Orta Doğu ve Afrika ülkeleri ile arasındaki tarihî, siyasi ve kültürel bağları var. Birleşmiş Milletler başta olmak üzere uluslararası alanda yükselen aktivitesi, NATO, AGIT ve CICA gibi örgütlerin önemli üyelerinden olması ve son dönemde geliştirdiği aktif dış politikası ile Türkiye küresel platformda önemi gittikçe artan bir aktör hâline geldi.
Dünyanın en büyük demokrasisi olan Hindistan ise nüfus bakımından ikinci (1,366 milyar kişi), yüzölçümü bakımından yedinci (3.287.259 km²) büyük ülke olarak dikkat çekmekte.
Hindistan da 21. yüzyılın küresel güç adaylarından biri hâline geldi.
Hindistan’ın milli gücünü artıran unsurlar arasında dinamik bir büyüme yakalayan ekonomisi, sahip olduğu doğal kaynaklar, nükleer yeteneğiyle desteklenen askerî gücü, uzay ve bilgi teknolojisindeki birikimleri, genç, dinamik ve yetişmiş insan kaynağının fazla olması öne çıkmakta.
Türk - Hindistan ilişkileri çok eski dönemlere kadar uzanmaktadır. Kurtuluş Savaşı Döneminde Türkiye’ye ilk dış yardımı Hindistan yapmış, İş Bankası’nın kurulmasında bu yardımların büyük desteği olmuştu.
Türkiye, büyüyen ekonomisi, geniş pazarı, askerî gücü, uzay ve bilişim teknolojisindeki üstünlüğüyle küresel bir güç olma yolundaki Hindistan'a gereken önemi vermekte.
Her iki ülke de birbirleriyle ilişkilerinde yeni ve gerçekçi açılımlar yapmanın gayreti içerisinde olup her alanda artan içerikli temaslarla birbirlerini yeniden keşfetmekte.
Türkiye Kıbrıs başta olmak üzere diğer uluslararası sorunlarda Hindistan’ın desteğini almaya çalışıyor.
Türk dışişleri de Türk memleketleri ve Çin Rusya ile ilişkileri nedeniyle Bakan Hakan Fidan döneminde bu coğrafyaya yükselen Asya stratejisi ile çok doğru bakmakta.
2024 senesinde her iki ülke kritik öneme sahip uzun vadeli çıkarların sürdürülebilirliği açısından etkili bir stratejik iş birliği geliştirebilir.
Bu noktada olaylara Ankara merkezli ve geniş bir jeopolitik bakış açısı ile bakma geleneği oluşmakta.