Değerli okuyucularımız Boğaziçi Ü niversitesi öğrencileri, mezunları ve iş dünyasına yönelik hizmetlerde bulunan Boğaziçi Yöneticiler Vakfı`nın 6 Nisan 2019 Cumartesi günü Milli Eğitim Bakanı Prof. Dr. Ziya Selçuk ve eğitimden teknolojiye, siyaset biliminden akademi ve iş dünyasına kadar birbirinden değerli konuşmacılarla düzenlediği IBPF 2019 etkinliğinde dile getirilen konuları üçgündür yayınlıyoruz. Yazı dizimiz bugün etkinliğin Türkiye`nin Geleceği İçin Eğitim İhtiyaçve Çözümleri başlıklı panelinin konuşma notlarıyla nihayete eriyor.
Yıldız Teknik Ü niversitesi Öğretim Ü yesi, İLKE Derneği Mütevelli Heyeti Başkanı Prof. Dr. Nihat Erdoğmuş yönetiminde T3 Vakfı Yönetim Kurulu Başkanı ve Baykar Makine Genel Müdürü Haluk Bayraktar, Ü sküdar Ü niversitesi İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Deniz Ü lke Arıboğan ve Nun Okulları Akademik Direktörü Nur İpek`in panelin izlenimlerini BYV`nin kurumsal iletişim uzmanı Nurbin Gürsoy`un kaleminden siz kıymetli okuyucularımızın irfanına arz ediyoruz.
Okumakta olduğunuz yazıya bu satırların yazarının katkısı ara başlıkları çıkarmak ve başlığı tesbit etmek şeklinde oldu.
'Panelimizde önce gelecekle ilgili yaptığı çalışmalardan tanıdığımız, ülke olarak gurur duyduğumuz İnsansız Hava Araçlarını üreten Baykar Makine`nin Genel Müdürü Haluk Bayraktar söz alırken, sonrasında orta öğretim üzerinden baktığımız zaman gelecek, geleceğin ihtiyaçları neler sorusunun cevabı üzerine Nun Okulları Akademik Direktörü Nur İpek`le konuştuk. Yükseköğretime yollayacağımız öğrencilerimiz için üniversiteler açısından nelere ihtiyacımız olduğu konusunu da tecrübeli akademisyen Prof. Dr. Deniz Ü lke Arıboğan ile ele aldık.
Haluk Bayraktar: Geleceği hedeflemek,  geleceğe hazır olmak çok önemli;
İlk sözü alan T3 Vakfı Yönetim Kurulu Başkanı ve Baykar Makine Genel Müdürü Haluk Bayraktar şunları kaydetti:
'Konumuz eğitim, aslında baktığınızda İHA yapan özel bir şirketin yöneticisinin bu konuyla ne ilgisi var diyebilirsiniz. Ama aslında çok ilgisi var. Bundan 15 yıl önce tutkulu bir mühendis ailenin iyi eğitim almış mühendis kardeşleri ve mühendis babanın hedeflerinin hayat geçmesinden bahsediyoruz.
Eskiden Osmanlı fethettiği topraklarda çocukları alır, kendisi bizzat emek verip onları yetiştirir, daha sonra onlara git şuraları fethet derdi. Şimdi dünya çok farklı, biz kendimiz emek harcıyoruz, tam bir iş, katma değer, projeler yapabilmek için önce gidip ABD`ye hizmet ediyorsunuz. Mutlaka ülkenize gelmeniz lazım burada da bir şeyler yapmamız lazım; Biz bu ruhla çalışmalara başladık. Savunma sanayii çok farklı bir alan, farklı dinamikleri içinde barındırıyor. Türkiye bu alanda çok uzun yıllar bağımlı olarak hayatını sürdürdü. Biz bu döngüyü nasıl kırabiliriz diye sorduk.
Haluk Bayraktar: Havacılıkta paradigma dönüşümleri yaşanıyor.
Amerika`da eğitim alırken kardeşim Selçuk Bayraktar`ın geliştirdiği projeler vardı. Ü lkemiz için ne yapabiliriz üzerine düşünmeye başladık. Havacılıkta da pek çok sektörde olduğu gibi paradigma dönüşümleri yaşanıyor, insansız sistemler geliştiriliyordu. Biz de bu alanda çalışırsak ülkemizdeki kısır döngüyü kırabilirizi  düşünüp ekip kurarak 2003 yılında yola çıktık. Süreçiçinde çok farklı problemlerle, engellerle karşılaştık. Ama biz şunu gördük bir hedefe, bir tutkuya erişirken etrafınızdaki insanlardan aldığınız manevi destek en önemli kriterlerimizden biri oldu.
Şu an geldiğimiz nokta itibariyle İHA teknolojisinde bağımsız bir şekilde, en ileri seviyedeki teknolojileri özgün şekilde yapan, kendi ülkesi için kullanan ve aynı zamanda ihraçeden bir hale geldik.
Biz eğer bundan 15 yıl önce kendi ülkemizde olmayan insansız hava araçları yerine uzun yıllardır insanlığın birikimi olan insanlı araçlar üzerine yola çıkıp çalışsaydık şu an bunları konuşuyor olamayacaktık. Ve dolayısıyla yaptıklarımızın bu kadar etki ve anlamı da olmayacaktı.
Geleceğe hazır olmak çok önemli bir kriterdir
Geleceği hedeflemek,  geleceğe hazır olmak çok önemli bir kriterdir. İkinci olarak da biz şuna hedeflendik biz eğer çınar ağaçları yetiştireceksek bu üretim saksıda olmaz. Bu bir ekosistem meselesidir, bu bir ar-ge kültürünün yayılması meselesidir. Toplumca fert fert bu işlere sahip çıkıp, bu işlere girmek isteyen, ilgi duyan insanlara manevi destek verilmesiyle, pozitif bir atmosfer oluşturulmasıyla gerçekleşebilir düşüncesi ve bu misyonu yayma düşüncesiyle biz T3 Vakfını 2017 yılının Ocak ayında kurduk.
T3`ün hedefi teknoloji üreten Türkiye
Teknoloji üreten Türkiye hedefiyle gençlerimizi erken yaşta aldıkları eğitimi projelerle buluşturma, somut hedeflerle buluşturma, onlarda tutku oluşturma düşüncesiyle İstanbul`da dene-yap teknoloji atölyeleri projesini başlattık. Şu an 15 dene-yap atölyemiz var. 1500 kişilik gönüllü paydaşımız var, vakıf olarak... Vakfımızın bursiyerlerinin ortaokul öğrencilerine robotik kodlama, nesnelerin interneti gibi bilimum alanlarda 2 yıl bilabedel olacak şekilde dersler verdiği bir eğitim modeli geliştirdik. Çok başarılı bir proje oldu. Şunu gördük ki toplumumuzda bu alanlara yönelik büyük bir istek var. Biz bir adım attıysak karşılığında bin adım gördük.
Hedefimiz gençlerimize geleceğin hedefini koymak
Teknofest`i Türkiye`nin ilk havacılık, uzay ve teknoloji festivalini düzenledik. 550 bin kişi ziyaret etti, bu bir rekordu. Hedefimiz gençlerimize geleceğin hedeflerini koymak.
Bayraktar: Uçan araba hedefimiz var
Roket yarışları, insanlık yararına projeler, uçan araba hedefimiz var. Temel hedefimiz, gençliğimizi özgüveni yüksek, erken yaşta somut proje odaklı, takımlar halinde bu eğitimleri vererek ülkesine katma değeri yüksek teknolojiler geliştirir hale getirmektir. Misyonumuz budur.'
Haluk Bayraktar: Eğitimin fırsat eşitliğine açık olması, bilabedel olması çok önemlidir.
Oturumun moderatörü, BYV Kurumsal İletişim Komisyonu Başkanı, tecrübeli radyocu Bilal Bal, aynı zamanda TÜ BİTAK Yönetim Kurulu üyesi olan Haluk Bayraktar`a günümüzde ne tür beceriler kritik, neler öne çıkmalı ve beyin göçü meselesi hakkındaki görüşlerini sordu.   Haluk Bayraktar cevaben şu hususların altını çizdi: 
'Teknolojiye göre insan mı, insana göre teknoloji mi? Dünyada şu an teknolojiye göre insan modeli kullanılıyor. Ne geliştiriyorsak onu kullanacaksın mantığı hâkim! Bunun psikolojik direncini biz çok yaşadık. Dünyaya baktığımız zaman 10 sene önce dünyanın en büyük firmaları petrol ve doğalgaz firmalarıyken şimdi bu değişmiş durumdadır. Dünyanın en büyük medya şirketinin ofisi yok, en büyük taksi şirketinin bir tane taksisi yok vs. Bir taraftan baktığımızda dünyanın en zengin 26 kişisi 3,8 milyar insanla aynı servete sahip. Burada artık değişmesi gereken bir şeyler var.
Yüksek özgüvenle geliştirdiğimiz teknolojilere, kendi katma değeriyle geliştirdiğimiz projelerimize medeniyet değerlerimizi de katmamız bence önemli bir unsurdur. Tam zamanlı ar-ge çalışanlarının sayılarının artırılması, patent sayılarının artırılması gerekiyor. Dünyada beyin göçü herkesin sorunudur. Türkiye bu konu hakkında Lider Araştırmacılar Programını yayınladı. Dünyanın en iyi 100 üniversitesinde çalışanları ya da ar-ge merkezinde çalışanları buraya çağırıp onlara destek veriyoruz. Daha önce TÜ BİTAK`da girdi odaklı destekler vardı. Bir destek verelim sonucunda bir değer ortaya çıksın denilmekteydi. Ama şimdi sürece dayalı girişimci destekleri mevcut;
Haluk Bayraktar: A sınıfı işler A sınıfı insanlarla yapılır
A sınıfı işler, A sınıfı insanlar ve A sınıfı donanımlarla yapılıyor ve bu ekosistemi güçlendirmemiz gerekiyor. Bizi ileriye taşıyacak ekosistem budur. TÜ BİTAK da artık kendisi ar-ge tarafını yapıp üretime giren değil daha çok özel sektöre alt yapı sunan,   kendi alt yapısını kullanıma açan, kendi içine kapanık olmayan ve bütün katmanlara yayılmış bir şekilde çalışıyor.
Bir başka önemli konu da bir önceki panelde dile getirilen fikirlere katılıyorum. Eğitimin fırsat eşitliğine açık olması, bilabedel olması çok önemlidir. Biz şimdi dene-yap teknoloji atölyeleriyle İstanbul`da başarılı olduktan sonra bu projeyi TÜ BİTAK, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı, Gençlik ve Spor Bakanlığı bünyesinde Türkiye`ye yayma kararı aldık.12 ilde şu an bunlar açılıyor. 2021`e kadar 81 ilde 100 dene-yap atölyesi kurulacak. Bu 12 il arasında Hakkâri de var, Edirne de var,  Muğla da var, Trabzon da var... Bu eşitliğin sağlanması, bunun toplumun tüm katmanlarına bilabedel sunulması ve özellikle ülkenin geleceğine yönelecek alanlarda üretim tasarım, kodlama, elektronik gibi alanlarda eğitimler sunulması gerçekten çok önemlidir.'
Nur İpek: Öğretmenlik mesleği hiçbir zaman önemini kaybetmeyecek.
Panelde ikinci sözü alan ve 'Orta öğretim üzerinden baktığımız zaman gelecek, geleceğin ihtiyaçları nedir? Ne tür çözümler öneriyorsunuz?' sorusu kendisine iletilen Nun Okulları Akademik Direktörü Nur İpek ise şunları söyledi:
'Bugün oturumlarda çokça gelecekte kaybolacak mesleklerden bahsettik. Ama öğretmenlikten hiçbahsetmedik. Çünkü öğretmenin insana dair sevgi, şefkat, merhamet, adalet, hikmet gibi insana dokunan bir yönü var ve bu özelliğiyle hiçbir zaman önemini kaybetmeyeceğini düşünüyorum.
Nur İpek: Günümüzde öğretmenin rolü değişti.
Yalnız günümüzde bile öğretmenin rolü değişti. Çünkü eskiden bilgi aktarıcısı olan öğretmen günümüzde karşımıza bir bilgiye nasıl ulaşılacağını gösteriyor, bu bilginin nerede, ne zaman ve nasıl kullanılabileceği hususunda rehberlik ediyor. Günümüzde öğretmenlerimiz küresel problemlerle veya güncel konularla ilgili bir tasarım yapıp bunu öğrenciye sunabiliyor. Ama benim daha çok ihtiyaçolarak hissettiğim bir başka konu daha var. Mesela tarım ve hayvancılıkla ilgili bizim ülkemizin geleceğe yönelik vizyonu nedir bilmiyorum, araştırdığımda da öğrenemedim. Çünkü ben küçük yaştaki öğrencilere ata tohum nedir, GDO`Lu tohum nedir, iyi tarım nedir anlatabiliyorum. Ama çocuklar büyüdüğünde onların daha ciddi olarak bu konuyu ele alması gerektiği, toplumu ileride nerede görmek istiyorsak aslında bu konuda bir hedef gösterip bu konu üzerinde öğrencileri tartıştırıp 15 yaşında bunu tartıştırıp belki de 30 yaşında bu konuda icraata dökebilecekleri, hayal edebilecekleri bir ortam oluşturmaya ihtiyacımız var.
Nur İpek: Sorunların çözümü için sabır ve destek gerekiyor.
Bir diğer mevzu ölçme değerlendirmedir. Ü lkemizde daha çok sonuç, değerlendirme odaklı bir yaklaşım var, sınav merkezine kaydığımız için; Bakanlığımızın yeni politikalarında buradaki süreçleri değerlendirmenin üzerinde özellikle duruluyor. Portfolyo çalışmaları, sosyal sorumluluk projeleri bunların tamamının öğrenciyi besleyen çalışmalar olduğu ve süreçdeğerlendirmenin aslında sonuca giderken çocuğu yolda geri beslemeyle yaptığı hatalarda ve daha iyi yapabileceği hususlarda ona yardımcı olarak daha iyi bir sonuca ulaşmasını sağlayabiliriz.
Nur İpek: Öğrenme süreçiçinde gerçekleşir
Aslında öğrenmenin tamamı sonuçiçinde değildir, öğrenme süreçiçinde gerçekleşir ve süreçiçinde yaptıkları hatalar da öğrenciler için iyi bir öğrenmedir.
Bütün bunları ele aldığımızda çözüm çok kolay lineer yapılabilir değil, bu kompleks bir yapı; Bunun çözümü için bir hayli sabır ve destek gerekiyor. Hem eğitimcilerin hem de eğitim dışındaki paydaşların bu taşın altına ellerini koymalarının gerektiğini düşünüyorum.
Sözün bu noktasında moderatörümüz, Yıldız Teknik Ü niversitesi Öğretim Ü yesi, İİLK Derneği Mütevelli Heyeti Başkanı Prof. Dr. Nihat Erdoğmuş`un 'Velilere ne ödev verirsiniz?' sorusunu da yanıtlayan İpek konuşmasına şöyle devam etti:
'Eğitim aslında bir üçlü sacayağıdır. Sadece öğretmenin üzerinde sorumluluk yok. Velilerimizle birlikte iş birliği yaparak bu süreci yürütmemiz gerekiyor. Zorluk içinde yaşayan bir jenerasyondan sonra onların yetiştirdiği çocuklar çok kolay her şeye ulaşabilir, zorluklar yaşamadan başarı sağlayabilir oldular. Bu anlamda aslında eğitim programlarının zorlayıcı olması gerektiğini düşünüyorum. Zorlayıcı derken çocuğu bunaltan değil, hemen başarabileceği değil, emek vererek, belli bir emeğin sonunda başarı elde etmesi gereken bir süreç; Bu süreci de çocuğu yine yıldırmadan, geri bildirimleri doğru vererek, teşvik ve motive ederek yürütmemiz gerekiyor. Buradaki en büyük ihtiyacın aslında iyi insan yetiştirmek olduğunu düşünüyorum ben. Veliler olarak kendi karar verme aşamalarımızı çocuklarımızla paylaşmamızın gerektiğini düşünüyorum ki bu aslında onlar için bir hayat tecrübesi aynı zamanda; Hangi referanslarla, neleri dikkate alarak kararları veriyoruz, onlar da buna şahit olmalılar. Zaman zaman hatalı kararlar veriyoruz. Bu süreçte onların da geri bildirimleriyle belki hatalı olduğumuz davranışlarımızı düzeltmek mümkün olur, onlar bize ayna olurlar.'
Prof. Dr. Nihat Erdoğmuş: Ü niversiteler tek tip üniversite modelinden uzaklaşılmalı
Son konuşmacımız Ü sküdar Ü niversitesi İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Deniz Ü lke Arıboğan`a sözü vermeden önce yükseköğretim sisteminin işleyişinin yolunda gitmediğine örnek teşkil edecek önemli veriler paylaşan Prof. Dr. Nihat Erdoğmuş,  bu durumla yüzleşmeye hazır olmadığımıza dikkat çekti. Tek tip üniversite yerine artık Türkiye`nin 5-6 yeni tip üniversite oluşturmak zorunda olduğuna vurgu yapan Erdoğmuş, bu noktada yükseköğretimde ihtiyaçlar ve çözümler konusunda görüşlerini almak üzere sözü Arıboğan`a bıraktı.
Prof. Dr. Deniz Ü lke Arıboğan: Ü niversitelerin toplumun önünü açıp, toplumu bir lokomotif gibi çekmesi lazım.
Ü sküdar Ü niversitesi İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Deniz Ü lke Arıboğan önemli tespitler içeren konuşmasında şunları kaydetti:
'Ü niversiteler biz okurken hayatlarımızı değiştirebileceğimiz, kendimize yeni hayatlar kurgulayabileceğimiz tek çıkış kapısıydı. Çok büyük zenginlikler içinde hiçbirimiz yaşamıyorduk ama ideallerimiz çok büyüktü. İdeallerimizin çoğu da kendimiz için değildi. Bizim jenerasyonumuzun özelliği buydu. Bu toplantıda bizim panelimizden önce dört tane pırıl pırıl gençadam kurdukları işleri anlattılar. Anlatırken de içlerinde ne kadar çok ideal olduğunu gördük. Elbette para da kazanıyorlardır ama dertleri para kazanmak değil. Başka bir ekosistem yaratmaya çalışıyorlar. İçeriği çok değişen bir sistemden bahsediyoruz. 1800`lü yılların ortalarında bütün dünyada sadece okur-yazar oranları % 90`ları bulmuyordu. 150 yıl içinde bu oranlardan bahsedebiliyoruz. Artık milyonlarca öğrencinin akın ettiği yepyeni bir düzen var. Okuryazarlık eğitim için bir konsept değil. Eğitim için insanın okuma yazma bilmesi, bilgiye ulaşması, kendini eğitmesi fazla anlamlı değil. Artık eğitim için biz ne vereceğiz, üniversiteler olarak nerede duruyoruz ve biz burada insanların hayatlarına nasıl dokunmalıyız? şeklindeki sorular öne çıkıyor.
Bütün eğitim kurumları içerisinde regüle alanın içinde yada regüle olmayan,   yani biraz önce bahsedilen online sitemler tamamen okulların dışındaki eğitim sistemleri arasında en geride kalmış müesseseler üniversitelerdir. Çünkü en sıkı bir biçimde denetlenen, toplumun önünü açıp toplumun önünde bir lokomotif gibi çekmesi gereken, öyle planlanan ve yakın zamanlara kadar da öyle olan üniversiteler şu anda tıpkı kiliseler gibi duvarlarımızı kaldırmış, kardinaller gibi oturuyoruz. Standartları oluşturulmuş, şablon yayınlar yap, puanlamalar yap, puan al puan ver! İçinde hiçbir yaratıcılık barındırmayan, referans göstermeyi çoğunlukla kopyala yapıştır olarak değerlendiren, aslına bakarsanız da ne sosyal bilimler arasında ne de fen bilimleri arasında üniversitenin dışıyla yarışabilecek durumda olmayan bir siteme dönüştürdük işi.
Prof. Arıboğan: Teknolojiler tamamen üniversitelerin dışında gelişiyor
Bakın teknoloji diyoruz üniversitenin tamamen dışında gelişiyor. Ben üniversitelerin içindeki mühendislik fakültelerinde böyle bir yapılandırma uygulayamıyorum. Ne üniversite açısından ne öğrenciler arasından gerçek potansiyellerini ortaya koyabilecekleri bir donanım sağlayamıyoruz. Bu sadece ülkemiz için değil dünyada da böyle yalnız;
'Ne yapacağımızı çok iyi bilmiyoruz.'
Ü niversite dışındaki araştırma geliştirme, teknolojik sıçrama imkânı üniversiteler içinden daha fazla hale geldi. Biz çok daha yavaşız, dış dünya çok daha hızlı gelişmeye başladı. Keza sosyal bilimler alanda da aynı şeyler geçerli. Ne yapacağımızı çok iyi bilmiyoruz. Bizler üniversite hocaları olarak kendimizi geliştirme konusunda çok gayretkeş değiliz. Kendi dünyamızda kapalı, o dünya içinden fazla çıkmak istemeyen ve orada kendimizi güvende hissettiğimiz için de çevresine sürekli duvarlar ören yapılar içerisinde kalıyoruz.
Arıboğan: Ü niversitelerin kendilerine ait niş alanlarda gelişmelerini sağlamak ve buna yatırım yapmak çok anlamlı bir şeydir.
Ü niversitelerin kendilerine ait niş alanlarda gelişmelerini sağlamak ve buna yatırım yapmak çok anlamlı bir şeydir. Türkiye`de üniversitelerin gelişimi demek her yere üniversite açmak demek üzerinden tanımlandı. Bunun iyi tarafları var, hem şehirlerin hayatlarına üniversite giriyor hem çok fazla insanın üniversite kapısından girişine imkân sağlanıyor ama üniversite eğitiminin kalitesinde de ciddi bir düşüş yaşandı. Çünkü akademisyen kadroları belli bir yerde yoğunlaşmış durumda. Ü niversite kadroları bütün üniversitelere dağılmak zorunda kaldı. Her bir yerde 2-3 hocayla akademik eğitim verilmeye başlandı. Akademisyenlerin kendilerini geliştirmelerine de çok fazla fırsat tanınmadı, çok hızlı bir geçiş döneminin içinde kaldık. Ü niversitelerimiz öğrencilerine vermek zorunda oldukları katkıları tanımlayamadı ve veremedi. Orta öğretimde öğretmen olabilmek için pek çok pedagojik kritere bakılırken üniversitede hoca olmak için hiçbir şeye ihtiyaçyoktur. Öğrenciyle ilişkisi nasıl, vizyonu nasıl bakılmaz. İki tane paper yazarsınız, tezinizi de yazdınız mı öğrencinin karşısında bulursunuz kendinizi; Öğrenciyle nasıl bir iletişim kurmamız gerektiği konusunda hiçbir eğitim görmüyoruz. El yordamıyla yol alıyoruz. O bakımdan üniversitelerin ar-ge babından hem eğitim öğretim babından hem de strateji ve vizyon geliştirme babından mutlaka kendilerine bir çeki düzen vermesi gerekiyor. YÖK aslında bir takım önemli atılımlar yaptı. Sürekli yeni projeler geliştiriyorlar ama üniversitelerin de bunlara adapte olması, ayak uydurması çok önemli diye düşünüyorum.
Arıboğan: Ü niversitelere kendi özgün gelişimleri için fırsat tanınmalı.
Ü niversiteler kendilerini yenileme zorunluluğuyla karşı karşıyalar. YÖK bazı şeylerin farkına vardı ve değiştirmeye çalışıyor ama elimizin altında biraz darmadağın edilmiş bir sistem var. Türkiye`nin bütün üniversiteleri bölümlerini hemen hemen hep aynı bölümlere açıyor. Bu hem kaynağın dağılmasına yol açıyor hem de üniversitelerin böyle bir kapasiteleri yok. Bir kere kapasiteyi belli bir bölgeye yığmak ve her üniversiteye kendi niş alanında gelişme imkânlarıyla yönlendirmek gerekiyor.
Prof. Dr. Arıboğan: Türkiye akademik kaynağını doğru ve düzgün kullanmalı
Türkiye akademik kaynağını da doğru düzgün kullanmak durumunda, ekonomik kaynağını da doğru düzgün kullanmak zorunda; Bu nedenle üniversitelere kendi özgün gelişimleri için fırsat tanınmalı. Aşırı regüle edilmiş, tepeden, tek tip şablonla üretilmiş üniversiteleri yürümek zorunda bırakmak fayda getirmiyor. Ne öğrenci üniversitesini seçebiliyor ne de üniversite öğrencisini seçebiliyor. Biz öğrencimizi seçmek istiyoruz, öğrenci de okuyacağı üniversiteyi seçmek istiyor ama arada bir sistem var, öğrenciyi istemediği, yetenekleriyle ilgili olmayan alanlara, dallara yönlendiriyor. Öğrenciler sırf bir günlük, iki günlük sınav performansıyla bir yerlere dağıtılıyor. Bu doğru bir şey değil. Akademik kadrolar için de benzer durum söz konusu. Ü niversitelerin hızla değişmekte olan döneme hazırlanmaları gerekiyor.
Arıboğan: Dünyanın büyük üniversiteleri açık kaynağa geçti
Dünyanın bütün büyük üniversiteleri açık kaynağa geçtiler. Öğrencilerle birlikte çalışmak, proje üretmeyi öğrenmek durumundayız. Şu anda üniversitelerde yer alan akademik disiplinlerin hiçbiri endüstri 4.0`ın getirdiği yeni alanlara eleman yetiştirme durumunda değil.
Prof. Dr. Deniz Ü lke Arıboğan: Uygarlık dönüşüyor
Yepyeni bir alana giriyoruz, uygarlık dönüşüyor. Biz vizyon olarak neredeyiz? Hem vizyon olarak geleceğin mesleklerine adapte olmak zorunda üniversiteler hem de mesleklerin geleceğine adapte olmak zorunda...
Ü niversiteler toplumun lokomotifidir
Sistemi değiştirip platformları dış dünyayla etkileşimli kurgulamak lazım; İnsanı oradan oraya taşımak yerine bilgiyi mobil olarak taşımanın bin türlü yolu var artık. Onun için üniversitelerin yeni sisteme adapte olması lazım. Ü niversiteler toplumların lokomotifidir. En hızlı dönen çarka dönüşmesi lazımdır.'