Sakin bir Pazar sabahında gazete binamıza doğru giderken Sultanahmet Arasta Çarşısı’na çok yakın bir yeşil alanda zeytin ağacı gördüm.
Sultanahmet Meydanı’nda asırlık çınarlar, ıhlamur, manolya, sakura, kaldırım kenarlarında atkestanesi ağaçlarına alışkınım da zeytin ağacı ilginç ve dikkat çekici geldi.
Acil işim olduğu için ağaçla temaşayı dönüşe bıraktım.
İşlerimi bitirip dönüş yolunda, kaldırım kenarına çekilen demirleri aşıp ağacın altına yaklaştım. Müthiş bir bereket ve güzellik. Zeytin taneciklerini, yaprakları, dalları ilk defa görüyor gibi inceleyince arkamdan bir ses “Madam zeytin ağacı” dedi. Cevap verdiğimde de “Türkçe biliyor musun” şaşkınlığı yaşadı. Memleketimde garip olma gibi yaşadığım garip durum karşısında “Çok rica ederim ben Arap’a mı benziyorum, Türküm” dedikten sonra ağaçlarla ilgili bir kitap çalışmam olduğu ve ağaçlara özel ilgimin olduğundan bahsettim. Yüzüne çok dikkatli bakmadığım siluet olarak hafızamda kalan ak saçlı bir ayakkabı boyacısı devam etti konuşmaya “Ben diktim bu ağacı. Allah rızası için diktim, bizim de bir katkımız olsun başka da amacım yok” dediği vakit bir ara duraksadım. Hafiften bozulduğum Türkçe biliyor musun hadisesini çoktan unutmuştum minnetle “Allah sizden razı olsun. Zeytin ağacının gölgesinde Rabbim kazancınıza bereket versin” dedim. Bir taraftan gök gürültüsü, hava iyice karardı. Telaşla ekmek tezgahını toplamaya başladı. Ağaçtan kopamayan ben yağmurun kuvvetli geleceğini anlayınca yavaştan dönüş yolunu tutmaya karar verirken, boyacı beyefendi ile vedalaşma imkânı bulamadım. Gözden kaybolmuştu toplanma telaşı içinde.
Bir Kızılderili atasözü “Yeryüzü bize atalarımızdan miras kalmadı, çocuklarımızdan ödünç aldık.” Der. Büyük işletme sahibi olan insanların gölgesinde nefes aldığı ağacı branda yaptırmak için ağaç kesme girişimlerine şahitlik edip en azından iki ağaç için bunu önlemenin huzurunu yaşayan biri olarak kaldırım kenarında küçük bir boya tezgâhından ekmeğini çıkaran kocaman gönüllü bir insanın varlığı bana umut oldu. Minnet duydum. Her yaz keyfî bir mangal için ya da başka bir cehalet uğruna kocaman ormanların kül olmasına sebep olan güruhun varlığına inat fidan diken insanlarımız da var.
“Bereket" ölçülemeyen, çoğu kişi tarafından algılanamayan maddi ve manevi yönü bir arada barındıran çok güçlü, kıymetli bir değer. Bir zeytin fidanı ile kendinden iz bıraktı Ayasofya ile Sultanahmet arasına, kattığı değerin, yaptığı sessiz iyiliğin farkında bile olmayacak kadar cömert, müşfik, kendi gündeminde, mütevazı hayat mücadelesi içinde. Sınırsız ihtiyaçlar hiyerarşisinde ne çok iyilik hayallerimiz var, yapılacaklar listemiz, işten güçten, keyifsizlikten, şikayetten hiç sıra gelmiyor. Oysa ki iyilik yapmak kendi iyi oluşumuzun teminatı. Bir ağaç dikti, gölgesinde ekmek parasını çıkarıyor. Bereket nereden geliyor kim bilir?
Sezai Karakoç'un güzel ifadesi ile: "İnsandan insana şükür ki fark var; birine cennetse birine zindan, iyi ki bilmiyor kalabalıklar”
Bir ağaç dikin gölgesinde insanlar dinlensin.
Bereketli Eylüller…