Sultan Abdülhamid'in Çin'e vurduğu mühür: ''Pekin Hamidiye Üniversitesi''

Sultan Abdülhamid Han döneminde dünyadaki tüm Müslüman coğrafyaya ulaşılmıştı. Abdülhamid Han Osmanlı’yı yeniden imar ederken bir taraftan da Filipinler’e kadar el atarak müslümanların sıkıntılarını gidermişti. Asya ülkelerindeki müslümanlar ile alakadar olan Sultan Abdülhamid 1908 yılında kurduğu ve hala ayakta olan Hamidiye Üniversitesi ile Çin’e mührünü vurmuştu. 

Abone Ol

Türkler ile Çinliler arasındaki münasebet milattan önceki devirlere kadar dayanmakta. Türklerin tarih boyunca siyasi birlik oluşturdukları topraklar içinde Kuzey Çin sahası da bulunmaktaydı. Sultan Abdülhamid, dünya Müslümanlığını birleştirmeyi hedefliyordu. Dünya İslam birliği gayesiyle, Afrika, İran, Hindistan ve Çin’e ajanlar göndermişti. Eğitime ayrı bir önem veren Abdülhamid Han, ülke içindeki çalışmaları yanında Çin Müslümanları’nın da eğitilmesi amacıyla Pekin’de Hamidiyye Üniversitesi’nin diğer adıyla Dâr’ül- Ulûm’il Hamidiyye’nin kurulmasını sağlamıştı. Bu durum Sultan Abdülhamid’ in etki alanını göstermesi bakımından büyük önem arz etmekteydi. Çünkü 1908’de Sultan Abdülhamid’in adına açılan bu eğitim kurumu o günkü şartlarda çok büyük bir olay ve adım olmuştu.

ABDÜLHAMİD HAN’IN ÇİN SİYASETİ
Batılı ülkeler, Osmanlı bünyesindeki azınlıkları isyana teşvik etmekte, ayrıca Anadolu dışındaki Müslümanlar arasında ırkçılık çıkartarak, bunları da devletten ayırmaya çalışmaktaydı. Bu faaliyetlerin temelinde sadece ekonomik üstünlük sağlamak olmayıp, Ortadoğu bölgesinde Hıristiyanlığı yerleştirme düşüncesi yatmaktaydı. Avrupalılar, Anadolu dışındaki Müslümanlara, Osmanlı Devleti’ni sömürgeci, kendilerini de bu sömürgeciden kurtarıcı olarak gösterme gayreti içindeydiler.
Sultan Abdülhamid, Batı’nın bu faaliyetlerine bir set çekmeyi hedefliyordu. Bu bakımdan hilafet politikasının bir boyutu olarak Mağrip ülkelerinden Çin’e kadar tüm dünya Müslümanları üzerinde egemenliğini ilan etmek suretiyle, dış ilişkiler alanında önemli bir manevra alanına sahip oluyordu. Abdülhamid Han bu amaçla, Müslümanların bulunduğu topraklarda propaganda yapılması, ulema gönderilmesi, Osmanlı Devleti lehinde propaganda yapan dergilere maddi yardım edilmesi, dinî faaliyetler için binaların kurulması gibi farklı stratejik hamlelerde bulunmuştu. 
Sultan Abdülhamid, Müslümanları tek bir devlet çatısı altında toplamayı hedefliyordu. Gayesi, Osmanlı’yı yaşatmak ve halifeliğin itibarını yüceltmek olmuştu. Onun düşüncesi, devletindeki Müslümanların birlik ve dayanışmasını sağlamaktı. Osmanlı devleti dışında Panislamizm, İslam âlemine sadece moral destek, halifeye itibar sağlama ve sömürgeci devletlere karşı tehdit olarak kullanılmaya çalışılmıştı. Propaganda faaliyetleri itibar kazanmak, nüfuz tesis etmek yönüyle İslam âlemine yönelik icraatlardı. Sultan Abdülhamid’in İslam Birliği Siyaseti, 1890 senesinden itibaren Çin’deki Müslümanlar arasında Halife sıfatıyla etkisini göstermeye başlamıştı. Bu dönemde, özellikle Pekin’deki Müslümanlar başta olmak üzere, ülkedeki Müslümanlar Cuma namazlarındaki hutbeyi Abdülhamid Han adına okumaya başlamışlardı.

ÇİNLİ MÜSLÜMANLAR SÖMÜRGEDEN RAHATSIZDI
Çin, Batı’nın sömürge alanı içindeydi. Güneyinde yer alan, bugünkü Vietnam-Laos-Kamboçya ülkelerinin bulunduğu Hindo-Çin bölgesi de Fransızlarca sömürge haline getirilmişti. ABD, Rusya, Japonya ve Avrupalı bazı ülkeler, bu toprakları sömürmekte, ayrıca Hıristiyanlığı yayma politikası da yürütüyorlardı. Özellikle Hıristiyan misyonerlerin faaliyetleri, Çinli Müslümanların da hoşuna gitmiyordu. Çünkü bu sıralarda Çin’de toplam nüfus içinde Müslümanlar, büyük bir yekûn teşkil etmekteydi ve resmi Çin istatistiklerine göre, ülkedeki Müslüman halkın nüfusu 1900’lerde yetmiş milyonu buluyordu. 
21 Eylül 1898’de İmparator Kuang Hsu’yu iktidardan devirerek başa geçen İmparatoriçe Tzu Hsi’nin aldığı kararlar, ülkede yabancı düşmanlığının fitilini ateşledi. Yihetuan Derneği, Kuzey Çin’de taraftar toplamaya yönelik çalışmalarda bulunan birçok gizli derneklerden birisiydi. Dernek, 19. yüzyılın sonlarında, Sandong eyaletinde, Almanlar ve Çinli Hıristiyanlarla yerli halk arasındaki çatışmalardan da istifade ediyor, taraftar topluyordu. Şandong valisi, derneğin mensuplarını “haksever vatandaşlar” olarak nitelemek suretiyle, bir kısmını yerli milislere kattı. Bir müddet sonra da Yihetuan üyeleri ki bunlara yabancılar Boxer adını verdikleri için tarihte Boxer İsyanı denilen kanlı olaylar patlak verdi.

ALMAN İMPARATRORU YARDIM İSTEDİ
İsyana katılan 70 bin Boxer savaşçısı arasında, Kansu eyaletinden gelme 10 bin Müslüman da bulunuyordu ve bunlar Pekin’e yerleşmişlerdi. İşte bu nedenle Avrupalılara karşı Çin’de ayaklanan Müslümanları yatıştırmak için, Alman İmparatoru II. Wilhelm, Abdülhamid’den yardım istemişti. Bunun üzerine Osmanlı Devleti, Çin Müslümanlarıyla temasa başlamıştı. Ancak Sultan Abdülhamid’in bu teması, II. Wilhelm’in arzuladığı düzeyde olmamış, aksine oradaki Müslümanların daha düzenli hareket etmeleri neticesini doğurmuştu. Bunun üzerine imparator, başlangıçta Abdülhamid’in Çin’de yapacağı faaliyetleri maddeten destekleyeceğini belirtmesine rağmen, bundan vazgeçmişti. Ancak Abdülhamid Han hareket tarzından vazgeçmemiş, Çin’e birbiri ardına heyetler göndermiş ve İslam Birliği siyasetini oluşturmaya orada da devam etmiştir.

HALİFELİK BAYRAĞI ALTINDA TOPLANMAK
Osmanlı Devleti’nin destekçisi olan Çinli Müslümanlar, Avrupalı güçlere karşı ekonomik olarak Osmanlılarla işbirliğine hazırdılar. Bu durumu değerlendiren Sultan Abdülhamid, Çin’deki Müslüman nüfusla ilgili bilgiler temin etmek amacıyla resmi ve özel görevlileri Çin’e gönderdi ve Çin’deki Müslüman liderlerle temas kurdu. Ayrıca Sultan, Wang Kuan (Abdurrahman) gibi Çinli Müslümanları davet ederek, Çinli Müslümanları Halifelik bayrağı altında toplama yollarını değerlendirdi.

SULTAN ÖNCE ÇİN’E AJAN YOLLADI
Sultan Abdülhamid, 1902 yılında Muhammed Ali adındaki bir ajanı Çin’e göndererek, oradaki Müslümanlarla temasa geçirmişti. Muhammed Ali, Çin’in Mançu eyaletinde Wang adında bir imamın misafiri olmuş ve faaliyetlerini buradan idare etmiştir. Muhammed Ali bir müddet sonra Japonya’ya geçmiş ve burada Yokohama limanında bir cami inşası için temaslarda bulunmuştu. Japonya’dan sonra tekrar Çin’e ve buradan da İstanbul’a dönmüştü.
Çin’e, 1905 yılında görevli olarak giden Süleyman Şükrü Bey de Şangay ve Pekin olmak üzere çeşitli kentlerde Müslümanların toplumsal ve ekonomik durumlarıyla ilgili araştırma sonuçlarını “Seyahat-ı Kübra” adlı eserinde değerlendirmişti. 
Osmanlı Devleti, siyasi amaçlı heyetler dışında Çin’deki Müslümanlara dini eğitim vermek amacıyla Fatih Camii hocalarından Ahmet Ramiz Efendi, mekâtib-i ibtidâiyye müfettişlerinden Hafız Ali Rıza Efendi, Hafız Tayyib Efendi ve Bursalı Hafız Hasan Efendi’nin görevlendirilmesi kararlaştırılmış ve kendilerine üç bin kuruş maaş tahsisi istenmişti. Çin’de Osmanlı Devleti’nin siyasi faaliyetlerinin bir neticesi olarak kültürel faaliyetler de önem kazanmıştı. Bu kültürel faaliyetler içinde en müstesna yeri, 1908 yılında açılan ve kapısında Osmanlı bayrağı dalgalanan Pekin “Darü’l Ulumi’l Hamidiyye” medresesi yani Pekin Hamidiyye Üniversitesi idi. Bu üniversitenin faaliyete geçmesi Sultan Abdülhamid’in izlediği dış politikanın tesir alanını göstermesi bakımından da önem arz etmekteydi. Böylece geliştirilen politika neticesinde Pekin Hamidiye Üniversitesi’nin temelleri atılmış oldu. 

AÇILIŞTA AĞLATAN DUA 
Çin’de yaşayan bütün Müslümanların, Sultan Abdülhamid’e karşı büyük bir saygı besledikleri, Pekin’de 38 camii bulunduğu ve Cuma günleri halifeye dua edildiği kaynaklarda belirtiliyor. Yine kaynaklarda geçen bilgilere göre; Çinli Müslüman çocukların ilim ve irfandan nasiplerini alabilmeleri için, Çin İmparatorluğunun çeşitli yerlerinde Müslüman çocuklarına mahsus okulların olduğu, her caminin büyük bir medresesi bulunuyordu. Pekin Hamidiyye Üniversitesi’nin açılışına Pekin Milli Eğitim Bakanlığı’ndan katılımın olduğu, Çin Maarif Bakanı bizzat üniversitenin açılışına katılmaya karar verdiği, ancak o gün çıkan bir kar fırtınası dolayısıyla katılamadığı ifade edilmekte. Ayrıca, üniversitenin açılış merasiminde yapılan konuşma ve Sultan için okunan dua, Arapçadan Çinceye tercüme edilerek Müslümanlara tebliğ edildiğinde, Müslümanların sevinmesine, heyecanlanmasına ve gözyaşı dökmelerine sebep olduğu söyleniyordu.
Pekin Hamidiyye Üniversitesi, Pekin’deki Niou Kiai (Niujie) Camii yanında, üç derslik ve bir ana binadan oluşmaktaydı Burada görevli bulunan Hafız Ali Rıza ve Hafız Hasan Efendiler, bir yıl içerisinde her yaştan yaklaşık 120 öğrenciye eğitim vermişler, Çinli Müslümanlar üzerinde olumlu etki bırakmışlardı. 

HALİFELİĞİN KUDRETİ…
Sonuç olarak, Sultan Abdülhamid olumsuz şartlarda tahta çıkmış olmasına rağmen devlete yeni bir ivme kazandırmak amacıyla çok yönlü çalışmalarda bulunmuştur. Bu çalışmalardan birisi de, halifeliğin kudretini göstermek için dünyanın dört bir tarafındaki Müslümanlarla ilişkiler kurmak ve geliştirmekti. Bunun için sömürgecilik faaliyetlerine maruz kalarak, temel haklarından yoksun bırakılan Müslümanlara yardımcı olacak faaliyetlerde bulunmuştur. Sultanın kendilerini düşündüğü, onlar için bir şeyler yapmak gayretini gören, işiten Müslümanlar da Osmanlı Devleti’ne daha içten bağlanıyorlardı.


HALİFE’YE BAĞLILIĞI ARTTIRDI
Bir yıl süren çalışmaların ardından, 1908'de gözyaşları ve dualarla açılır Dâru'l-Ulûmi'l-Hamidîyye diğer adı ile “Pekin Hamidiye Üniversitesi”. Okul kısa zamanda Osmanlı-Çin ilişkilerini zirveye çıkararak iki toplumu birbirine bağlamıştı. Sultan Abdülhamid’in 19. yüzyılın imkânlarıyla, Batı'nın düşmanlığına rağmen dünyanın öbür ucunda açtırdığı bu eğitim müessesesi Çinli Müslümanlar ile İstanbul ve Halife'ye sevgi bağı oluşturur.


İSLAMİ MİMARİ HALEN AYAKTA
1908'in sonunda henüz bilinmeyen bir sebepten dolayı Türk hocalar Çin'den ayrılınca, üniversiteye bölgedeki Müslümanlar sahip çıkar. Bir müddet sonra hoca yokluğundan üniversite ilkokul olarak kullanılır. Ancak 1949'daki Mao devriminin ardından Arapça ve dini eğitime son verilir, sadece Çince eğitime imkan tanınır. Sultan Abdülhamid Han'ın kurdurduğu Hamidiye Üniversitesi'nin bir dersliği bugün halâ faaliyette. Zaman içinde okuldaki Osmanlı motifleri silinse de İslami mimari olduğu gibi duruyor.